Başta siyasi partiler olmak üzere bir çok oyuncu var..Millet seyrediyor..Oyuncular seyircilerden alkış almak için 12 Eylül askeri darbesine en fazla kendilerinin karşı olduğunu vurgulamaya çalışıyorlar. Adliye önüne toplanan 12 Eylül mağdurları “ işkenceciler yargılansın” diye bağırıyorlar.

CEZA HUKUKUNUN DEĞİŞMEZ VE TARTIŞILMAZ KURALI

Ceza hukukunun değişmeyen ve tartışılmayan bir kuralı var; cezaların geriye yürümeyeceği ve lehe yasa uygulamasıdır. Hurriyet  Gazetesi’inde Taha Akyol :

“Sivas olayları 1993 de oldu. 12 Eylül Darbesi 1980 de, Sivas katliamı zaman aşımına uğruyor da 12 Eylül 1980 neden uğramıyor?” diye soruyor.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi  Sivas'ta, 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nin yakılması ve 37 kişinin ölümüne ilişkin ana davadan dosyaları ayrılan 7 sanık hakkındaki davanın, 2 sanık yönünden ölmeleri nedeniyle ortadan kaldırılmasına, 5 sanık yönünden ise zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verdi.

 

İNSANLIK SUÇU İDDİASI

İnsanlık suçu iddiasına karşı ileri sürülen sav:

“Suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'da insanlığa karşı suçların düzenlenmediği, bu suçların, 1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 77. maddesinde düzenlendiği vurgulanan kararda, aynı Kanun'un 77. maddesinin son fıkrasında, “Bu suçlardan dolayı zaman aşımının işlemeyeceği” hükmüne yer verildiği kaydedildi.”

Doğru olan budur, 12 Eylül darbesinin yapıldığı sırada yürürlükte olan yasa 765 sayılı TCK dır. Bu kanunda ise insanlık suçu diye bir düzenleme yoktur. Sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı yasa hükümleri ise sanıkların aleyhlerinde olan durumlarda uygulanamaz.

Sanık avukatı Bülent  Acar “dava yok hükmündedir” diyor. Av. Bülent Acar şöyle diyor:

“Sanıkların avukatı Bülent Acar, “davanın yok hükmünde” olduğunu belirterek müvekkillerinin kurduğu düzen ile oluşturulan mahkeme ve savcılığın yetkisiz olduğunu savundu. Acar, darbenin ardından oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi’nin anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek “Beğenilsin ya da beğenilmesin, 1982 Anayasası yürürlüktedir” dedi.”

Siz darbecilerin kurduğu düzen içerisinde hükümet olacaksınız, 12 Eylül’ün avantajlarından yararlanarak başbakan, genel başkan olacaksınız sonra da 12 Eylül’ü yargılayan davada müdahil olacaksınız.. Siz önce 12 Eylül’ün yarattığı haksız düzeni ortadan kaldırın, seçimlerde % 10 barajını kaldırın, siyasi partilerdee lider sultasına yol açan yasaları değiştirin.

BU YARGILAMADAN BİR ŞEY ÇIKMAZ

Cumhuriyet Gazetesi’nden UTKU ÇAKIRÖZER’e konuşan Suleyman Demirel “bu yargılamadan bir sonuç çıkmaz” diyor.  Demirel şöyle diyor:

“Yargılamadan netice çıkmaz

1987’de halkın önüne çıktım. Halktan referandumu aldım. O referandum, bir anlamda o hakkın geri alınmasıydı. Sonra 1992’de yine hükümet olduk. Sonra cumhurbaşkanı oldum. Yani siyaset arenasına yeniden çıktım ve mücadelemi geniş çaplı bir biçimde yürütmüş oldum.

Ne 12 Eylül döneminin ne de şimdiki dönemin savunacak yanı var. Şu anda yaşananlar bir korku devri” dedi.

Davaya katılma talebinde bulunan Ahmet Türk adını söylerken “Diyarbakır zindanlarının tanığı ve sanığı” ifadesini kullandı”

12  EYLÜL DARBECİLERİ VE İŞKENCECİLER  HALKA AÇIK BÜYÜK SALONLARDA YARGILANMALIYDI

TBMM  kuracağı komisyonla 12 Eylül öncesi faali meçhul cinayetleri araştırabilirdi. TBMM de kurulacak bir komisyon 12 Eylül önce si ve sonrası insanlık suçu sayılan işkence dahil bütün suçları araştırabilirdi. Bu araştırma ve tespitlerden sonra bütün mağdurların müdahil olduğu bir sembolik mahkemede, halkın önünde yargılama yapılabilirdi. Böyle bir yargılama şimdi yapılan yargılamadn çok daha anlamlı ve etkili olurdu. Bu yapılan yargılama da aslında Demirel’in dediği gibi bir sonuç çıkmayacağı için sembolik bir yargılamadır. Vatan Gazetesi'nde  Reha Muhtar "Bu yargılama Türkiye’de bir daha darbelerin olmaması için sembolik olarak önemli..."

 Evet Ankara'da görülmekte olan dava sembolük olarak önemlidir, ancak sembolikte olsa çok eksiktir. Bu yargılama büyük salonlarda halka açoık yapılmalıydı ve bütün işkenceciler tespit edilip halkın ve tarihin önünde yargılanmalıydı. Tarihte bu işlevi gören mahkemelere örnek Russel Mahkemesi'dir.

 

Russell Mahkemesi

 Bizim önerdiğimize benze bir yargılam 1969 Paris’de kurulan Russell Mahkemesi’nde yapıldı. Wikipedi ‘de bu dava şöyle anlatılıyor:

"Bizler yargıç değiliz. Bizler tanığız. Görevimiz insanoğlunun bu korkunç suçların tanıklığını üstlenmesini sağlamak ve insanlığı Vietnam'da adaletin safında birleştirmektir."

Bertrand Russell

Genellikle Russell Mahkemesi olarak anılan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi İngiliz filozof Bertrand Russell'ın önderliğinde Vietnam'da Amerika Birleşik Devletleri tarafından işlenen savaş suçlarını araştırmak ve dünyaya duyurmak amacı ile kurulmuştur. Mahkeme, 1966'da kurulmuş, oturumları ise 1967 yılında Stokholm ve Kopenhag'da yapılmıştır. 18 ülkeden temsilcilerden oluşan Russel Mahkemesi uluslararası alanda büyük ilgi görmüş ve yankı uyandırmış olmasına karşın Amerika Birleşik Devletleri'nde önyargılı ve gösteri amaçlı bir oluşum olarak algılanmış ve görmezden gelinmeye çalışılmıştır. Mahkeme üyeleri genellikle sol görüşlü barışseverlerden oluşmaktadır, üyeler arasında bazı Amerikalılar olsa da ne Amerika'nın ne de Vietnam'ın temsilcileri bu oluşumda yer almıştır. Mahkeme'de Vietnamlıların yanı sıra Amerikalı askerlerin de ifadelerinden yararlanılmıştır.

Russel Mahkemesi, son oturumu İstanbul'da yapılan Irak Dünya Mahkemesi'ne de esin kaynağı olmuştur.

Evet bizim önerdiğimiz halka açık mahkemeler görevi

"Bizler yargıç değiliz. Bizler tanığız. Görevimiz insanoğlunun bu korkunç suçların tanıklığını üstlenmesini sağlamak ve insanlığı Vietnam'da adaletin safında birleştirmektir." Olacaktı.

İnsanoğlunun 12 Eylül Darbesi’nin korkunç cinayetlerine, işkencelerine tanık olması sağlanmalı ve işkenceciler tarihin ve halkın önünde mahküm olmalıydı.

Russel Mahkemesi’nin Türk üyesi İstanbul milletvekili ve TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’dı.

Rahmi Ofluoğlu