Olaylar

Kamu görevinden çıkarılan ve açlık grevi yapan iki kişiye destek verip olağanüstü hâl tedbirleri kapsamındaki işten çıkarmaları protesto etmek isteyen, aralarında daha önce kamu görevinden çıkarılmış olan başvurucunun da bulunduğu yaklaşık on kişilik bir grup basın açıklaması yapmak için 9/1/2018 tarihinde Ankara’daki bir caddede toplanmıştır. Grup üyeleri, sözü edilen iki kişinin yalnız olmadığı yönünde slogan atmış ve daha önce hazırladıkları üç pankartı ellerinde taşımıştır. Polis, dağılmaları yönünde grubu megafonla uyarmış, daha sonra grup üyelerini kollarından tutarak orada bulunan bir polis minibüsüne bindirmiştir.

Bir başka kişinin daha ittirilerek minibüse bindirilmeye çalışılmasına tepki gösteren başvurucu, minibüsün yarı açık durumdaki arka kapısından dışarıya çıkmak için hamle yapmış ancak polislerin kendisini minibüsün içine itip kapıyı kapatmaya çalışmaları nedeniyle minibüsten inememiştir. Başvurucu bağırmaya başlayınca bir polis memuru oldukça yakın bir mesafeden başvurucunun yüzüne ve kıyafetine birçok kez biber gazı sıkmıştır. Biber gazından sakınmak isteyen başvurucu, dengesini kaybederek bir şekilde minibüsten inmiştir. Polisler başvurucuyu elleriyle ve kalkanlarıyla iterek ve kıyafetinden tutarak minibüse bindirmeye çalışmıştır. Başvurucu bu arbede sırasında yaralanmış; olayın üzerinden kısa bir süre geçmesinin ardından başvurucu, katıldığı basın açıklamasını dağıtan ve yaralanmasına neden olan polis amirleri ve memurları hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Yürüttüğü soruşturma sonunda savcılık; polisin görevini yaparken gerekli ölçüde zor kullanma yetkisi olduğu, başvurucuyu yaralamaya yönelik kasten yapılmış bir eylem bulunmadığı ve polisin mevzuat doğrultusunda hareket ettiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun savcılıkça verilen karara itirazı sulh ceza hâkimliğince reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, kolluk görevlilerinin güç kullanması sonucu meydana gelen yaralanma ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, mülki amirce toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin belirli bir süre için yasaklanması ve bu yasak sebebiyle barışçıl bir toplantının kolluk görevlilerince dağıtılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamele ve cezalarla ilgili değerlendirmelerine göre başvuruya biber gazıyla yapılan muamele, olayın gelişimi ve biber gazının başvurucunun üzerinde bıraktığı etki dikkate alındığında insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muamele olarak kabul edilebilir. Zira başvurucu kapalı ve dar bir alanda birçok kişiyle birlikte bulunmasına rağmen oldukça yakın bir mesafeden başvurucunun yüzüne ve kıyafetine birçok kez biber gazı sıkılmıştır. Ayrıca biber gazı kullanmadan önce polis memuru, başvurucu ile beraber birçok kişinin kapalı bir alanda bulunduğunu dikkate almamış; alternatif güç kullanım araçlarının kullanılabilirliğini değerlendirmemiştir. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

Adli Görüşme Odalarında Gerçekleştirilecek İş ve İşlemlerde İzlenecek Usulü Düzenleyen Kuralın İptali Adli Görüşme Odalarında Gerçekleştirilecek İş ve İşlemlerde İzlenecek Usulü Düzenleyen Kuralın İptali

İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin ilkeler şimdiye kadar verilen birçok kararda yer almıştır. Anılan ilkelere göre bir kişinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder biçimde fiziksel ve ruhsal bir saldırıya uğradığına dair savunulabilir bir iddiası varsa bu iddia hakkında etkili bir soruşturma yürütülmelidir.

Başvurucunun yaralanmasıyla sonuçlanan olaya ilişkin suç duyurusu sonrasında savcılıkça bir ceza soruşturması başlatılmıştır. Bu soruşturma kapsamında emniyet müdürlüğünün ilgili birimince çekilen görüntü kayıtları ile olayla ilgili kolluk tutanakları getirtilmiş, başvurucunun kesin adli raporu alınmış, soruşturma dosyasında mevcut görüntü kayıtları bilirkişiye inceletilmiş ve başvurucunun ifadesine başvurulmuştur. Ne var ki başvurucu hakkında düzenlenen raporlara rağmen başvurucuya karşı biber gazı ve fiziki güç kullanan polislerin tespit edilmesi ve bu kişilerin ifadelerinin alınması yönünde adım atılmamış, başvurucu ile aynı minibüse bindirilen kişilerin beyanı alınmamış ve görüntü kayıtları savcı tarafından incelenmemiştir. Hâlbuki bilirkişi raporu ile kolluk tutanakları, soruşturma dosyasında bulunan görüntü kayıtları ile örtüşmemektedir ve görüntü kayıtlarının incelenmesi somut olayda teknik bir bilgi gerektirmemektedir. Ayrıca savcılık, polisin görevini yaparken gerekli ölçüde zor kullanma yetkisi olduğunu ve polisin yasal mevzuat doğrultusunda hareket ettiğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verse de polisin neden güç kullanmak zorunda kaldığına ve zor kullanmasının sebebine nazaran kullandığı gücün orantılı olup olmadığına ilişkin açıklama yapmamıştır. Bu nedenle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu ihlal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar vermiştir.

2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

Ankara Valisi, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü ardından ilan edilen iki yıllık olağanüstü hâl süresince sekiz ayı kesintisiz olmak üzere toplam yaklaşık on bir ay boyunca, il genelinde tüm toplantı ve gösterileri yasaklamış veya izne bağlamıştır. Bu kararlardan biri olan ve başvuruya konu kolluk müdahalesine dayanak teşkil eden yasaklama kararı da “işe geri dönme talebiyle açlık grevi yapan iki kişiyi desteklemek ve bunların tutuklanmalarını protesto etmek amacıyla 24 saat esasına göre Ankara’nın muhtelif yerlerinde, parklarında açlık grevi veya oturma eylemi düzenleneceğine dair istihbarat bulunduğu” belirtilerek kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasının tehlikeye düşebileceği gerekçesiyle verilmiştir.

Ankara Valisi'nin yasaklama kararının 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11. maddesinin (m) bendi uyarınca verildiği anlaşılmıştır Anılan yasaklama kararına aykırı davranıldığı gerekçesiyle 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu uyarınca toplantıya yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Ankara Valisi’nin başvuruya konu müdahalenin yapıldığı ve bunun dayanağı olan yasaklama kararının verildiği tarihte, tüm ülkede olağanüstü hâlin devam ettiği gözetilerek inceleme Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılmıştır.

Anayasa Mahkemesi Adnan Vural ve diğerleri ([GK], B. No: 2017/36237, 10/3/2022) kararında, olağanüstü hâl sürecinde yasaklama kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilen toplantılara katılanlara idari para cezası verilmesi şeklindeki müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesine göre demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunu ve Anayasa’nın 15. maddesine göre de olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçülülüğünü incelemiştir. Anılan kararda, başvuruya konu olan toplantı ile bu toplantıya katılımı nedeniyle başvurucuya verilen idari para cezasını da inceleyen Anayasa Mahkemesi, yasaklama kararıyla giderilmeye çalışılan güvenlik kaygısının idarece açıkça ortaya konulamaması, terör tehdidine soyut olarak yer verilmesi, kamu düzeni yönünden daha az sınırlayıcı uygulamalarla giderilemeyecek bir tehlike olduğunun gösterilmemesi, şablon gerekçelerle birbiri ardına alınan yasaklama kararlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını anlamsız ve imkânsız kılacak bir dereceye ulaştırması nedeniyle verilen idari para cezalarının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna varmıştır

Somut olayda etkinliğin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğratması nedeniyle kamu düzenine ilişkin gerçek bir kaygıya neden olduğu yönünde herhangi bir değerlendirme mevcut değildir. Yukarıda yer verilen kararda ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmayı gerektirecek bir neden bulunmayan başvuru konusu müdahalenin de olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde olmadığı ve zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

https://www.anayasa.gov.tr/