Olaylar

İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, bir terör örgütünün provokasyonu sonucu şiddet eylemlerine dönüşebilecek toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacağı bilgisine ulaşmıştır. Olay tarihinde yaklaşık beş yıllık meslek tecrübesine sahip olan memur S.K., gösterilerin yapılacağı bölgede görevlendirilen ekipte yer alan polislerden biridir. Gösterilerin güvenlik güçlerine taş, sopa ve molotofkokteylinin kullanıldığı saldırılara dönüşmesiyle güvenlik güçleri saldırganları sokak aralarına kadar kovalamıştır. Bu esnada S.K.nın içinde olduğu araca atılan bir molotofkokteyli nedeniyle araç yanmaya başlamıştır. Memurların yanan araçtan inmesi sonrasında diğer sokaktan yaklaşan başka bir grup, araca ve memurlara molotofkokteyli atmaya devam etmiş; bu memurlar ve diğer araçtaki bazı memurlar saldırıyı defetmek için havaya ateş etmiştir. Bu olaylar yaşanırken bir cemevinin avlusunda cenaze merasimi için bekleyen 15-20 kişilik grupta yer alan U.K., başına mermi isabet etmesi sonucu yaşamını yitirmiştir.

Olay hakkında düzenlenen tutanaklarda uyarı amacıyla havaya ateş edildiği belirtilmiştir. U.K.nın ölümüne sebep olan atışın memur S.K.nın tabancasından yapıldığının anlaşılması üzerine Başsavcılık, Valilikten memur S.K. hakkında taksirle öldürme suçundan soruşturma izni verilmesini talep etmiştir. Bu talep doğrultusunda  İl İdare Kurulu tarafından hazırlanan raporda; S.K.nın tecrübesizliği nedeniyle korku ve paniğe kapıldığı, kullanmaması ya da usulüne uygun kullanması gereken silahla U.K.nın ölümüne sebebiyet verdiği açıklanmıştır. Valilikçe verilen soruşturma izninin ardından Başsavcılık tarafından soruşturma açılmış ve şüphelinin taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasını talep edilmiştir. Asliye ceza mahkemesi ise görevsizlik kararı vermiş, sanığın bu karara itirazı 14. Ağır Ceza Mahkemesince kesin olarak reddedilmiştir. Yargılamayı yürüten 11. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) de sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir. Başsavcılık, sanık S.K. ve başvurucu farklı gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurmuş; bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu, eşinin kolluk görevlisi tarafından öldürülmesi ve olay hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Ağır Ceza Mahkemesi somut olaydaki silah kullanımının Anayasa'nın 17. maddesine aykırı olduğunu ve yaşam hakkının ihlal edildiğini öz itibarıyla tespit etmiştir. Dolayısıyla silah kullanımının meşru savunma amacıyla gerekli ve orantılı olup olmadığının incelenmesine gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.

Ağır Ceza Mahkemesi ölüme sebebiyet veren somut olaydaki eyleme yaptırım olarak önce 1 yıl 8 ay hapis cezası belirlemiş, ardından bu cezayı adli para cezasına çevirmiş, bunun aylık taksitler hâlinde on eşit taksitte yerine getirilmesine karar vermiştir. Öncelikle ilgili kanunun taksirle öldürme suçundan verilen hapis cezası yaptırımının da paraya çevrilmesine imkân tanıdığı belirtilmelidir. Öte yandan hapis cezası yaptırımının paraya çevrilmesi yetkili makamların takdirinde olup bu konuda yasal bir zorunluluk olmadığı ifade edilmelidir. Hapis cezası yaptırımının adli para cezası yaptırımına çevrilmesi durumunda hükümlülerin hapis cezası yaptırımı ile karşı karşıya kalması söz konusudur. Ancak bu durum adli para cezasının ödenmemesi ya da kısmen ödenmesi hâlinde gündeme gelmektedir. Nitekim başvuruya konu olayda hükümlüye verilen hapis cezasının uygulanması para cezasının ödenmesiyle gündeme gelmemiştir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki mahkemelerin takdir haklarını bu tür eylemlere müsamaha edilmeyeceğini göstermek için kullanmaları ve suçun sonuçlarını hafifletmek için kullanmayı tercih ettikleri izlenimini vermemeleri gerekir. Bu; kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve bu tür eylemlere hoşgörü gösterildiği görünümünün engellenmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelen ölümlerde veya bu yolla gerçekleştirilen kötü muamelelerde bu sadece cezasızlık için söz konusu olmayıp suçların ağırlığı ile cezalar arasında açık bir orantısızlık bulunması hâlinde de geçerlidir.

Olayda yargısal makamların bir kişinin hayatına mal olan hukuka aykırı silah kullanımına karşılık olarak Kanun'da 2 ila 6 yıl hapis cezası yaptırımı öngören suça karşılık asgari ceza olarak 2 yıl hapis ve dahası bu hapis cezası yerine de adli para cezasını uygun ve yeterli ceza olarak tercih ettikleri görülmüştür. Bir kolluk görevlisinin bu tür silah kullanımı sonucu gerçekleştiği kabul edilen ölüme karşılık takdir edilen hapis cezası ile netice ceza olarak belirlenen adli para cezasının benzer hak ihlallerinin önlenebilmesi yoluyla kişilerin yaşamının korunması bakımından uygun ve yeterli yaptırım değildir. Derece mahkemelerinin yaşam hakkını yasayla korumaya yönelik anayasal yükümlülüğe uygun olarak -devletin öldürmemeye ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamındaki- bir kişiyi öldüren kişiler hakkında ceza hukukunu etkili biçimde uygulamaları, böylece hukuk sisteminin caydırıcı etkisini korumaları gerekir. Başvuruya konu olayda takdir edilen asgari orandaki hapis cezası ve bu cezanın dahi para yaptırımına çevrilmesi benzer ihlallerin önlenmesi bakımından caydırıcı bir etkiye sahip değildir. Para cezası yaptırımının taksitler hâlinde ödenmesi imkânının tanınması ise bu yönde bir değerlendirmeye dahi tabi tutulamayacak niteliktedir. Bu nitelikteki takdir haklarının kullanımında bir tercihte bulunulurken yaşam hakkının ihlaline neden olan fiillerin sonuçlarını hafifletmeye yönelik kullanıldığı izlenimi oluşturulmaması, kamunun adalete olan güveninin sürdürülmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için hayati önem taşımaktadır.

5237 sayılı Kanun'da; Kanun'un amacının kişi hak ve özgürlüklerini korumak olduğu, suç işleyen hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı cezaya karar verilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Caydırıcı bir etkisi olmayan cezai yaptırımlar -olay nedeniyle meydana gelen maddi ve manevi zararlar giderilmiş, aynı zamanda fail veya failler yeterli disiplin cezaları ile cezalandırılmış olsalar da- oluşan mağduriyetleri gidermekte yetersiz kalmaktadır. Bu itibarla başvuruya konu mahkûmiyetin başvurucunun mağduriyetini ortadan kaldırmamasının yanında benzer ihlallerin önlenebilmesi bakımından caydırıcı etkiye sahip de olmadığı, dolayısıyla bu durumun yaşam hakkının maddi ve usule ilişkin boyutlarının ihlaline yol açtığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı ile Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edilmesi Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı ile Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edilmesi

https://www.anayasa.gov.tr/