Rahmi Ofluoğlu

Andı birlikte içtik..Sabahın erken saatleriydi, hava puslu idi.. Ankara’dan gelen haberler kötüydü. Samsun Ankara yürüyüşünün bildirimini veren 3  kuruluş yürüyüş bildirimlerini geri  almışlardı. Turhan Feyizoğlu olayı “ tarih ve vasiyet “ blogunda  şöyle anlatıyor:

“Bizimle birlikte fiili gücü olmamakla beraber, hareketi düzenleyen, küçük burjuva örgütleri (TMGT, ODTÜÖB, AÜTB) bizi terk ettiler. Bu gayet normaldi. Zira, küçük burjuva tabakasının mücadeledeki yeri bellidir. Kaypak bir niteliği vardır.”

Herkes bu olayın iç yüzünü geçiştirdi, bugüne kadar hiç kimse gerçeği söylemedi.

Ne olmuştu da bu üç kuruluş yürüyüş bildirimlerini geri çekerek yürüyüşü yasa dışı duruma düşürmüşlerdi?

O sisli sonbahar sabahı Ankara Kayaş’da neler oldu?

Kadir Kaplan oradaki yürüyüşçülere ne anlattı?

Kadir Kaplan neyi oylattı?

Önce Deniz’in bize ettirdiği, daha doğrusu birlikte ettiğimiz yemin, yaklaşık olarak şöyleydi:

“Amerikan emperyalizmine karşı yedi iklim, dört cephede mücadele ettiğimiz gibi, bundan böyle küçük burjuva devrimcilerine, küçük burjuva reformistlerine karşı da dünyanın 7 iklim, 4 cephesinde mücadele edeceğimize ant içiyoruz….”

Deniz’in” küçük burjuva devrimcileri” diye nitelediği kesim asker –sivil sosyalist olmayan, 27  Mayıs benzeri bir devrime inanan kesimdi, yani “zinde güçler”..  İşte bu kesimin temsilcileri yürüyüş bildirimini geri alarak Samsun- Ankara Yürüyüşünü yasal olmayan bir eyleme dönüştürüyorlar.. NEDEN?

Deniz çok öflekiliydi, aldatılmıştık, yarı yolda bırakılmıştık.. Ama neden? Kimse bunun üzerinde durmadı..

Biz FKF’li idik(Fikir Klüpleri Federasyonu), Deniz’ler DÖB’lü(Devrimci Öğrenci Birliği).. 1969'da DÖB ve FKF birleşti ve Dev-Genç oldu. Bu ayırımı şunun için belirtiyorum; FKF başlangıçta bu eyleme katılmama kararı almıştı. FKF  İstanbul sekreteri Veysi Sarısözen FKF lokalinde yapılan toplantıda " bu yürüyüşün cuntacıların eylemi olduğunu belirtiyor ve cuntacılara destek vermemek için yürüyüşe katılmayacağımızı" bize anlatıyordu. Ancak daha sonraki gelişmeler sonucunda FKF bu eyleme katılma kararı aldı. Turhan Feyizoğlu FKF’nin katılımını blogda şöyle anlatıyor:

“6 Kasım 1968: Sabahleyin köyden ayrılarak asfalta çıktık. 13:30 sıralarında öğle yemeğini yemek için mola verdik. Bu sırada yürüyüşümüze FKF’den arkadaşlarımız katıldı. Bugün, yürüyüşe başladığımızdan beri en uzun yolu aldık. Kocabaş köyünden Kırıkkale’ye kadar 65 kilometre. Kırıkkale’ye vardığımızda gece saat 01:30’du. Yemek yedikten sonra TÖS salonunda masalar üzerinde yattık.”

Turhan Feyizoğlu’nun bahsettiği grup Ankara FKF bölgeden gelen gruptu. İstanbul FKF henüz ulaşmamıştı.. Feyizoğlu İstanbul grubunun katılışını şöyle anlatıyor:

“7 Kasım 1968: Saat 10:00 sıralarında tekrar yola koyulduk. İstanbul’dan gelen bir grup arkadaş daha katıldı. Kırıkkale’de hareketimizden önce halka, 500 kadar bildiri dağıttık. Akşamüzeri bir benzin istasyonunda mola verdik. Orada, Âşık Nesimi ile karşılaştık. Âşık bize deyişlerini okudu. Biz de ona katıldık. Molamız sona erdiğinde gece olmuştu.”

FKF neden yüryüşe sonuna doğru katıldı? Yürüyüş 3 kuruluş tarafından neden sabote edildi.. tarihi yazanlar bu önemli noktaları gizliyorlar mı, önemsemiyorlar mı, yoksa bilgi sahibi değiller mi?

FKF TİP’in ve TKP’nin etkisinde, yönlendirmesinde bir gençlik örgütüydü. FKF İstanbul sekreteri Veysi Sarısözen daha sonraki yıllarda TKP içerisindeki muhalefetin başını çekecekti. FKF Eminönü örgütü yöneticisi Nabi Yağcı(Haydar Kutlu) ise TKP sekreteri olacaktı. Biz ise bu derin ilişkilerin sonradan farkına varacaktık. O yıllarda solda 2 temel ayırım vardı.. Askeri harekete öncelik veren, sivil hareketi askeri hareketin arkasına takmak isteyenler bir tarafta, diğer tarafta TİP-TKP vardı.. Tabii TİP içerisinde de TKP Aybar ayırımı vardı.  Deniz zaman zaman 1. Gruba yakın duruyordu. Samsun Ankara Bağımsızlık Yürüyüşü Deniz’lerle bu grup arasındaki bir ittifakla yapılıyordu, TİP ve TKP ise bu yürüyüşe muhaliftiler. Yolun sonunda bu ittifak bozuldu.. Kimse şimdiye kadar bunun üzerinde durmadı, neden ittifak bozulmuştu?

SOL YAZARLARIN AJİTASYONU

Yürüyüş Samsun’dan başladığı günden itibaren sol yazarlar her gün ajitasyon yazıları yazmaya başladılar. Solun o günki devlerinden Çetin Altan, Akşam Gazetesinde İlhamı Soysal, Cumhuriyette İlhan Selçuk ve diğerleri.. Yazarlar solu ve halkı yürüyüşü desteklemeye çağırıyorlardı. Büyük kitle desteğine sahip örgütler yürüyüşü destekleyeceklerini açıklıyorlardı. Öyle görünüyordu ki Ankara’ya yüzbinler girecekti, yürüyüş dev bir gösteriye dönüşecekti, heyecan doruktaydı.. İşte tam bu noktada 3 kuruluş yürüyüş bildirimlerini geri çekerek yürüyüşü yasadışı duruma düşürüyorlardı.Bu üç kuruluşun yürüyüşten çekilmelerinin nedeni bu kuruluşlarca hiçbir zaman açıklanmadı. Biz Ankara yakınlarında Kayaş’ta idik. Haber bize ulaşmıştı ve merak içerisinde bekliyorduk ne olduğunu öğrenmek için…

TİP ve TKP’NİN YÜRÜYÜŞE KATILMA KARARLARI

Yürüyüşün sonuna doğru, heyecanın doruğa ulaştığı, Ankara’ya yüzbinlerin gireceğinin kesinleştiği son günlerde, tarih 5 Kasım 1968 olabilir, Veysi Sarısözen bizi tekrar topladı. Daha önce uzun bir açıklama ile “cuntaya destek vermeme” başlığı altında yürüyüşe katılmama kararına bize açıklayan Sarısözen bu kez kısa bir açıklama ile yüryüşe katılıyoruz diyordu. Açıklama kısa ve netti:

“Yürüyüşçülerin başarı şansı yüksek, biz dışarda kalırsak bizim için iyi olmaz..”

Başarı denilen bir askeri hareket beklentisi idi… Yola çıkmak üzere hazırlıklara başladık..

TİP VE TKP YÜRÜYÜŞ BAŞARIYA ULAŞACAK DERKEN GENEL KURMAY KADİR KAPLANA ZILGITI ÇEKİYOR..

“Ankara’ya girerseniz sizi kurşuna dizerim”..

Bu haber bize kulaktan kulağa geldi.. Demek ki Genel Kurmay durumum ciddiyetinin farkına vardı. Bu haber bir belgeye dayanmıyor ama daha sonra bu haberi doğrulayacak gelişmeler yaşanıyor. Kadir Kaplan geliyor günün erken saatlerinde. Turan Feyizoğlu bu gelişme öncesini şöyle anlatıyor:

 

 

“İşte böyle 427 kilometre olan yolun 410’uncu kilometresinde mücadeleyi terk edebilirler. Bu durumda, kanuni engeller yüzünden Ankara’ya belki yarın giremeyecektik. Ankara’da yapılan bütün hazırlıklar suya düştü. Belki de 10 Kasım’da Atatürk’ün mezarı başında saygı duruşunda bulunamayacaktık.

 

Bizi Anıtkabir’de iki dakikalık saygı duruşunda bulunmaktan mahrum etmek istiyorlardı.

 

Basının satılmışlığı daha da ortaya çıktı. Devrimci olarak bildiğimiz bir gazetede hakkımızda, Anıtkabir’de hadise çıkartacağımız yazılıyordu. İktidar partisinin genel başkanı, 10 gündür bizimle uğraşıyordu. Ana muhalefet partisi, bize cephe aldı. Hava gerçekten çok kötüydü. Yolda mütemadiyen, gericilerin bizi basacakları haberi geliyordu. Bu kötü şartlar karşısında Komite, yürüyüşü durdurmaya karar verdik. Basın toplantısı yapmak istedik, bir muhabir bile gelmedi.”

Acıklı bir durumdu..

Ben merak ediyorum; Feyizoğlu dahil o günü anlatanlar neden gerçekleri açıklamaktan hep kaçındılar.. Neydi saklanan giz? Kadir  Kaplan’ın bize bir tepenin üstünde yaptığı konuşma ve oylama sonrasında Deniz’in bahçe duvarının üzerine çıkarak yaptırdığı yemin…

Kadir Kaplan’ın konuşması ve oylama sunduğu konu özet olarak şöyleydi:

“Ankara’da anti Amerikan ve anti emperyalist slogan atılmayacak.. Sadece laik ve Atatürkçü sloganlar atılacak.. Oyluyorum, kabul edenler, etmeyenler..”

Tabii ki oy birliği ile bu öneri ret edildi.. 27 Mayıs İhtilalini yapan birkaç kişiden birisi olan, Milli Birlik Komitesi üyesi Kadir Kaplan gayet iyi biliyordu bu teklifin ret edileceğini..Amacıda ret edilmesini sağlamaktı.. Genel Kurmay’ın zılgıtından sonra cuntaca kıvırmaydı bu.. İşte Deniz bu oylamaya müthiş içerlemişti ve öfke ile hep birlikte şu yemini ettik:

“Yedi iklim dört cephede emperyalizme, işbirlikçilerine ve küçük burjuva reformistlerine karşı mücadele etmeye ant içiyoruz..”

İçimden bir oh çektim.. Deniz artık bizimle idi..Ancak bu çok kısa sürecekti, Deniz bir an önce devrim istiyordu, devrimin kısa yolu Che gibi bir grup arkadaşla dağa çıkmaktı…Deniz bir kez daha onlara inandı ve bunu hayatı ile ödedi…12 Mart Darbesinde İlhan Selçuk Ziverbey Köşkünde işkence görürken Deniz idam sehpasına gidiyordu.. Bu sürece giden  yolda ben size sadece bir kesiti aktarmaya çalıştım. 10 Mart 1971 günü İsmet İnoni bir demeç veriyordu; “tehlikeli bir 24 saat atlattık” diye.. 09 Mart günü ordu içerisindeki devrimci cuntalar ekarte ediyordu..tehlikeli 24 saat buydu.. Denizlerin kaderi de 09 Mart günü belli oluyordu ve Denizler 1 yıl sonra idam ediliyordu, arkadaşları, bizler ise Davutpaşa kışlasında tutuklu idik..Can Yücel Deniz’e “ Acıyorsam sana anam avradım olsun,” diyordu.

 

MARE NOSTRUM

 

En uzun koşuysa elbet Türkiyede de Devrim,

O, onun en güzel yüz metresini koştu

En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak...

En hızlısıydı hepimizin,

En önce göğüsledi ipi...

Acıyorsam sana anam avradım olsun,

Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!

 

                      Can YÜCEL

TKP : Türkiye Komünist Partisi
 
TİP : Türkiye İşçi Partisi

KAYNAK

 Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşüne Katılan DÖBlülerin Tuttuğu Günlük

Yazan Turhan Feyizoğlu

Salı, 15 Şubat 2011

NOTLARA ULAŞMAK İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAYINIZ

 http://tarihvesiyaset.blogcu.com/tam-bagimsiz-turkiye-icin-mustafa-kemal-yuruyusu-1968/10152470