Sene 1991. Yanlış hatırlamıyorsam Ağustos ayı sonu. Orta ve lise eğitimini “TED Ankara Koleji” ve “Ankara Atatürk Anadolu Lisesi”nde tamamlayıp , babasını hayatının "role model”i olarak kabul ettiği için “Kara Harp Okulu”na yani Harbiye’ye girmiş aklı havada bir gençtim. İleride dört senemin geçeceği, I. Tabur Binası’nın “Prusya Tipi Mimari” tarzında yapılmış hapisvari bahçesinde bir akşam üzeri beton banklara oturmuş sigara tüttürüyor ve bahçede volta atan hiç tanımadığım benim gibi yeşil üniformali askeri öğrencileri izleyerek vakit öldürüyordum. Bilmeyenler için söyleyim. Harbiye, üniversite dengi bir askeri yüksek okuldur. Liseden sonra yazılı, sözlü, beden vs. sınavları ile girilir. Netekim ben de o sene alınan 40 sivil lise kaynaklı askeri öğrenciden birisiydim. Kuleli, Maltepe ve Işıklar Askeri Liselerinin her birinden gelen askeri lise kaynaklı öğrenciler ile birlikte 1200 civarında dönem ahbabı idik. Haliyle orantısal olarak da benim gibi sivil kaynaktan gelenler çok azınlıktı. Bu gariplerim de ilk kez girdikleri bu yabancı ortamda şapşala dönmüş, ne yapmaları gerektiğini bilememenin çaresizliği içerisinde ortama adapte olmaya çalışıyorlardı. Aynı askeri liseden gelenler ise 4 sene yatılı bir okulda birlikte okumanın getirdiği avantaj ile birbirlerini zaten tanıyorlar ve aralarında muhabbet ediyorlardı. Ben ise zaten asker çocuğuydum. Ama öyle böyle değil TSK’nın tıp dışında ilk akademisyeni idi ve yaratışılı itibarı ile de kimseden korkusuz bir adamdı. Haliyle de sistemde kimsenin gücünün yetmediği, en popüler adamlarından birisi idi. Ordunun ordu olduğu dönemde ne Cumhurbaşkanına ve ne de Genelkurmaya Başkanı’na, kimseye eyvallahı vardı. Dava açıp iptal ettirdiği yönetmelikler, mücadele ettiği usulsüzlükler gözümde onu kahraman yapmıştı. Ama hakikat şu ki benim subay olmamı istemiyordu. Tecrübesizliğimizin neticesinde kendimizi babama ispatlamak adına doğru veya yanlış bir karar alıp TSK’ya girmiştim. Artık harbiyeli de olmuştum. Ama, aslında pişmandım. Özgürlükten uzak ve erkek egemen bir dünyada, şekli bir askeri disiplin anlayışı içerisinde 9-10 kişilik koğuşlarda dört sene geçirecektim. İşte orada, beton bankın üzerinde babamdan aldığım son ültimatomu düşünüyordum. Babam beni yanına çağırmış ve “Yeminden önce Harp Okulu’ndan ayrılacaksan ayrıl, çünkü yemin ettikten sonra seni asla ayırmam. Buradan ayrılam diye bir şey yoktur; sadece atılırsın. Kimseye de Kocaoğlu’nun oğlu Harbiye’den atıldı dedirtmem demişti”. Dediği söz çok doğruydu. O zamanı hukuki ve siyasal konjonktürü Harbiye’den ayrılmaya izin vermiyordu. Bu okuldan bir kez atılınca da bunun bedeli toplumda damgalanmaktı. Bir de üstüne üstlük gidip haybeye disiplin cezaevinde yatacaktım. Babamın uyarısı beynimde dolanıp duruyordu. Ne yapmalıydım acaba?

FETOCULUK LAFI İLE İLK TANIŞMAM

Bu dinsel şizofren ağlak imamın peşinde bir ordumuz dış ve iç itibarını kayıp etti

Tam böylesi dünyevi düşüncelere boğulmuş iken, yanıma Kuleli mezunu olduğunu sonradan öğrendiğim, bundan sonra yazıda “Entel” diye adlandıracağım, kısa boylu ama yıllardır yatılı okulda okumaktan anasının gözü olmuş birisi, şark kurnazı tipli birisi oturdu. Oturur oturmaz da benden bir sigara istedi. Paketi uzattım. İçinden bir tane çekti ve fısıldayarak “Kocaoğlu, çok dikkatli ol, buralar Fetocu dolu” dedi. Sigara otlanmak için yapılan lüzumsuz bir geyik muhabbeti olarak algıladığım bu söze, laf olsunvari bir kafa sallama hareketi ile geçiştirici bir cevap verdim. Ben de istediği etkiyi yapamadığını görünce sesini yükselterek “Fetocu diyorum koçum. Fetocu. Sen asker çocuğusun, sivilden geldin bilmezsin. Dikkatli ol onlara karşı” dedi. Hiç samimiyetim olmayan birisinden üst üste aynı anlamsız lafı ve üstüne üstşük bir de tehditvari bir şekilde işitmenin şaşkınlığı ile bu kişinin yüzüne boş boş bakıp “Fetocu ne demek yahu?”dedim. İşte ağlak/sulugözlü bir imamın isminin kısaltılması ile toplum dilinde pelesenk olmuş, bu saçma sapan kelam ile ilk karşılaşmam o gündür. Bir kaç sigara daha otlanma saiki ile Entel bana hayat hikayesini anlattı. Hatırımda kaldığı kadarı ile diğer pek çok askeri öğrenci gibi sosyo-ekonomik düşük bir aile yapısında gelen Entel’i ortaokulda iken Fethullah Gülen Cemaati kafalamış ve 1987 yılında bunu askeri liseye sokmuş. O zaman dönemde okuyan öğrencilerin yarısından çoğu bu cemaattenmiş. Sonra, idare bunlardan ve aktivitelerinden huylanmış ve cemaat mensubu bu askeri lise öğrencilerinin çoğunluğunu askeri liseden atmışlar. Entel ve onun gibi pek çok kişi, nedamet getirip, cemaat üyesi diğer öğrencileri ihbar ettikleri için affedilmiş. Entel daha sonra sisteme borcunu ödemek için “Fetoist Avcısı” olmuş. Kendisinin bildiği fetoist aktiviteler takip ve idareye ihbar etmiş. Neyse, anlattığım bu siftah ile dört senelik yatılı ortamda Fetoculuktan tövbekar olmuş dönem arkadaşların cemaatte yaşadıkları hikayeleri dinledim. Zaten yapılacabilek hiç bir sosyal aktivite olmayan bir okulda milletin anlattığı hayat hikeyelerini ezberledim. Subaylık hayatım boyunca da görev yaptığım çeşitli yerlerde, şark görevlerimde, orduevlerinde yapacak iş bulamamaktan dolayı kafayı uyuşturmak için her akşam icra ettiğimiz rakı seanslarında; her kuvvetten subay ve astsubay arkadaşlardan Entel’in anlattığına benzer hikayeleri dinleme fırsatı buldum. Bunların fetoist öz yaşam öykülerindeki benzerlikleri ve ayrılıkları çaprazlama yaparak tetkik etme ve bu husustaki gerçeğe ulaşma fırsatı buldum. Böylece, ordudaki Fetoist meselenin özünü kendimce idrak ettim.

Fetoculuk’un Ordu İle İlgili Yaklaşımı Kısaca Şudur:

Havacı F-16 Pilotu Bir Fetocu Subay manen 3000 Feto Militanına Yani Şakirde Bedeldir.

Fethullahçılar, yaptıkları aktivitelerin “genel” adı “HİZMET”. [2] Bir de örgüt yapısındaki genelin ve hiyerarşi piramidinde alt seviyelerdekilerden saklanan özel aktiviteler var. Bunların adı ise “HUSUSİ HİZMETLER”. Örgütün, bu husustaki sınırlı sayıda ve gizlilik perdesi altındaki faaliyetleri, Fetoculuğun özellikle “TSK” ve daha sonra “Emniyet” içerisindeki aktiviteler için kullanılıyor. Yani, her neviden askeri öğrenciler, cemaatin bu türden eylemlerinin bizatihi esasını ve odak noktasını oluşturuyor. Bu bağlamda, cemaat açısından polis akademisi öğrencileri ile ilgili aktiviteler “hususi hizmetler” çerçevesinde çok önemli değil.[3] Zira, Türk Devlet yapılanmasında polis, yargı ve istihbarat örgütleri birer tali/sekonder güç. “Türk Silahlı Kuvvetleri” (TSK) ise asli/primer güç. Niye? Çünkü, yargının, emniyetin vs. yaptığı aktiviteler rakip ideolojiyi ve üyelerini sadece sersemletir. Ataların dediği gibi “öldürmeyen her darbe, kişiyi güçlendirir”. Bu yüzden, öldürücü darbeyi vuracak güç çok önemli. Eh, son hamleyi yapacak, “şah” çekecek ve “mat” yapacak güç kimde var? Sadece TSK’da. Ancak böylelikle, Gülen’in “İslam’ın Son Kalesi”[4] olarak adlandırdığı Türkiye “teslim-i silah” eder ve “The Cemaat”e secde eder. Bu yüzden The Cemaat, TSK’da yapılanmaya herşeyden fazla önem veriyor. Ön bilgi olarak belirtmeliyim ki fethullahçı jargonda, cemaat üyesinin adı “ŞAKİRT” deniliyor. [5] Bilmeyenler için söyleyeyim ki, cemaatin yurtlarında ve evlerinde mecburiyetten kalan bir kısım öğrencilerimden duyduğum kadarı ile, Gülen’in geceleri Hz. Muhammet ve sahabeleri ile görüştüği ve “ehl-i küffar” yani kendinden olmayanlara karşı birlikte strateji geliştirdikleri cemaat yaygın bir kanaat. Hz. Muhammed, Hz. Hamza, Hz. Ali, Mevlana gibi İslam büyükleri ile geceleri devamlı topalntı üzerine toplantı yapıyormuş hocaefendileri. Neyse efenim! Yine Hz. Muhammed’in gökten inerek Fethullah Gülen ile yaptığı manevi toplantılardan çıkan bir sonuç “hususi hizmetler” kavramını ortaya çıkarıyor.Bu vahiyimsi bildirimlere göre TSK’da alnı secdeye değen subaylara ihtiyaç var. Kim sokacak bu subayları orduya? Elbetteki Allah.[6] İyi hoş, Allah sokacak da, subay demek rütbe demek. Rütbe sadece maddi olmaz. Cemaat’in de Allah’tab Hz. Muhammed’e, Hz. Muhammed’den de Fethullah Gülen’e sadece hakedenlere vermesi için bildirdiği bir takım manevi rütbeler var. Cemaat’in rütbe dağıtım esaslarına göre Kara Harp Okulu öğrencileri 1000; Deniz Harp Okulu öğrencileri 2000; Hava Harp okulu öğrencileri ise 3000 şakirt değerinde. Yani işledikleri her dini eylemden çoluk çocuğu playstation oynatarak kafalayan ve cemaate kazandıran “sıradan/amele şakirtlere”[7] göre 1000, 2000, 3000 kat fazla sevap alıyorlar. Haliyle de altlarından şaraplar akan Adn ve Firdevs cennetlerinde Fethullah Gülen’in sarayına yakın konaklarda kendilerine bahşedilecek çıtır huriler günlerini gün etme imkanları amele şakirtlere göre daha fazla.[8] Neyse! Peki bunlar askeri okullarda İslam’ın emirlerini nasıl yerine getiriyorlar? Çok basit. XIII. Yüzyılda kapanmış ancak, iddiaya göre Mehdi Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretleri’nin tekrardan açtığı “İÇTİHAT KAPISI”ile. Fethullah Gülen’in içtihatlarına göre askeri okullarda öğrencilik yapmak bir şakirt için gelinebilecek son nokta. Kemalistlere yakalanmaları gerekli. Bu yüzden hususi hizmetlerde istihdam edilmiş şakirtlerin, namaz, abdest gibi bir takım İslami farzları özel bir şekilde yerine getirmesi gerekiyor. Bu hususi şakirtler, açıkça abdest alamayacaklarına göre, abdesti tuvalet kabinlerinde sanki hacet gideriyormuş gibi almaları gerekiyor. İcab-ı halde ise duvardaki tozlara ellerini vurarak “teyemmüm”vari abdest alabilirler. Abdest işi tamamsa sıra namazda. Ama namazı çaktırmadan kılmak lazım. Nasıl mı? Askier okul öğrencisi İslami açıdann adeta felçli bir kişi gibi. Namaz farz. Ama nasıl kılacaklar dar-ül harpte, ehl-i küffarın merkezinde? Çözüm hocaefendiden geliyor. Muhtemelen Hz. Muhammed gece toplantılarında İslamın değişmez kurallarını The Cemaat için değiştirmiş. Dolayısı ile hususi şakirtler, yani askeri okullardaki Fetocu öğrenciler aynen, boyundan aşağısı felçliler gibi, yani sadece kaş ve göz oynatarak namaz kılmalılar. Böylece kimse onların namaz kıldığını anlamaz. İcap ederse kıbleye dönme zorunluluğu da yok. Zaten, her vakit namaz kılmakta şart değil. Duruma göre, bu hususi şakirtleri kaçan vakit namazlarını, halinde günde içtima ettirilerek bir ya da üç kere toplamda kılabilir. Entel’den dinlediğim manyakça bir hikaye anlatayım şimdi. Yukarıda anlattığım üzere Fetoculuğundan nedamet getirdikten sonra Fetoist Avcısı haline gelen Entel, aynı dönemde okudukları bir askeri öğrencinin malum cemaatten olduğundan şüphelenmiş. Bu şüphelerini gidip öğrenci bölük komutanına arz etmiş. Bölük komutanı da silsile halinde sınıf subayına/tabur komutanına, o da okul komutanına bu durumu bildirmiş. Sonra, üzerinde şüphe yoğunlaşan bu Fetocu askeri öğrenciyi takibe almışlar. Neyse, bu Fetocu çocuk etrafı iyice kontrol edip tuvalet kabinine girmiş. Entel ve bölük komutanının görevlendirdiği bir kaç kişi de, ardından sessizce tuvalete girmişler. Bir kaç dakika sonra, Entel ve yanındaki avaneleri tuvalet kabininin üzerine çıkıp oğlanı suç üstü yapmışlar. Suç ne mi? Oğlan, tuvalet kapısının alt aralığından ne yaptığı anlaşılmasın diye, farkedilmemek için alaturka tuvalette kakasını yapma vaziyetinde oturmuş, taharet musluğundan kollarını yıkayarak abdest almaya çalışıyormuş. Bunun üzerine, bu acar Fetoist Avcıları, “eller yukarı, kalk ayağa, yakaladık seni en sonunda” diye bağırmışlar. Oğlanı, tartaklayarak yaka paça bölük komutanının önüne götürmüşler. Tutanak falan tutulmuş. Oğlan atılmış mı yoksa nedamet getirip o da Entel gibi Fetoculuktan ayrılıp, Kemalist güçlere mi katılmış hikayenin sonunu hatırlamıyorum. Ama, Entel’in kahkahalar atarak oğlanı yakaladıkları sıçma pozisyonu dramatize ederek anlatmasını hala unutamıyorum. Peki yukarıda anlattığım bu olay hem Kemalizm ve hem de Müslümanlık açısından ele alındığında şizofrenliğin değil mi? Kaka yapıyormuş imajı vererek abdest almaya çalışan beyni yıkanmış gariban bir çocuk ve onu peşine düşmüş avcı statüsündeki başka gariban çocuklar. Bence her ikisi de ayrı bir tür ruh hastalığı. İsteyen istediği gibi ibadet etsin kardeşim devlete ne? Tapma özgürlüğü var. Peki, dinde olmayan usuller uydurarak askeri okuldaki çocukların cemaat ile psikolojik bağının kopmamasını sağlayan Fethullahçılara ne demeli? Hz. Muhammed ve sahabeler putperestlerin şerrinden korunmak için böylesi usuller mi uydurmuşlar? Yoksa delikanlı gibi neye inanıyorlarsa onun gereğini mi yapmışlar?

ÖZETLE

Denizci bir Feto Militanı Subay her nefes aldığında 2000 Fetocu Şakirt Sevabı Alır

Bu Fetoculuk bahsinden sıkıldım. Hatta bu konuyu yazmak ve düşünmekten nefret ettim. Bilin ki içimi bayan bu konudan sizleri de sıkmak istemiyorum. Ama anlaşılmalıdır ki Fethullahçılık asla masum bir hareket değildir. Zira, cemaatin kafa kola aldığı çoluk ve çocukların arasından seçtiği en zeki gençlerini askeri öğrenciliğe yollaması son derce bilinçli bir harekettir. Bu yüzden, iddia edildiği üzere, kaşla gözle namaz kılmanın Fethullah Gülen tarafından caiz kılınması, tuvaletlerde gizlice alınan abdestler, içki içiyormuş gibi yapıp içmemeler vs. gibi şizofrenik hareketler üzerine bina edilen “kripto kimlik”ler iyi niyetli bir kısım özgürlüçülerin ileri sürdüğü gibi inanç özgürlüğü ile alakalı bir hamle değildir (bkz. cehenneme giden yol, iyiniyet taşları ile döşenmiştir ne demektir?). Fethullahçıların “hususi hizmetler” olarak adlandırdığı bu faaliyetin altında hain emeller vardır. Eskiden bu cemaate girmiş ve sonra nedamet getirmiş Denizci Binbaşı bir ahbabıma, deniz harp okulundayken cemaatte kendisinde sorumlu abisi şunu demiş: “Düşünsene! Sen Cenab-ı Allah’ın izniyle Amiral olmuşsun. Filona emir verip boğazdan içeri sokuyorsun ve İstanbul’a göz dağı vermek için çeşitli hedefleri topa tutuyorsun. Kim önümüzde durabilir?” Buna benzer başka bir hikayeyi de eski cemaatçi halen muvazzaf havacı bir subaydan dinlemiştim. Askeri okulda iken cemaatte bu binbaşıdan sorumlu kişi,[9] bu gence “jet pilotu olması gerektiğini, ancak böylelikle savaş jetleri meclisin üzerinden ses hızından yüksek uçurarak ve icap eden hedefleri bombalayarak İslam’ın son kalesini kurtarmaktan bahsetmiş”. Sorarım sizlere? Böylesi bir manyaklık var mı? Sabah akşam, Fethullahçıların kendi haber kanallarında ve gazetelerinde darbecilikten kesin hüküm verilmemiş ve sadece yargılamaları süren kişileri adil yargılamayı etkilemek amacıyla ve herkesi bıktırıncaya kadar devam etmelerini nasıl tevil etmeliyiz? Fethullahçılar, önce asıl kendi gizli hedeflerinin hesaplarını versinler. İnşallah ileride bir seçim yapmak zorunda kalmayız. Ancak, en geç bir on-on beş sene sonra geleceğimiz noktada iddia ediyorum ki otoriter Kemalizm’i mumla arayağız! Zira, Kemalizm genetik yapısı gereği asla totaliter Fetoizm kadar ruh hastası olamaz!

SON SÖZ YERİNE

Okudugunuz yazıyı yazdıktan 6 sene sonra Kelimesi Kelimesine Gerceklesen Hayali Senaryomun Gercek Aktörleri. Fetocu Damadının Gazı ile Darbe Planyan Hava Kuvvetleri Komutanı, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Fetocu Korgeneral ve Deniz K. İstihbarat Başkanı Tuğamiral hala aklı başına gelmemiş Kemalist komplo teorisyenlerinin gözünü acar insallah. Kemalistlerin bu ruh hastalıkları yüzünden bu ülke Siyasal İslam ve Feto'ya muhtaç oldu. Umamasam da Kemalistlerin Artık Ders Almasını Dilerim!

Doğrudur! Kemalizm için darbe dönemi kapanmıştır. Kemalist generallerin ve subayların kalbine başarısız olma ve yargılanma korkusu çoktan düşmüştür. Uluslararası konjonktürün bir daha bu ülkede Kemalist darbelere izin vermesi ihtimali muhal görülmektedir. Ancak, bu demek değildir ki ülkemizde darbeler dönemi bitmiştir. Hayır, Türkiye son bir darbeye gebedir! “Ultima Coup D’Etat Religio Fethoisma” yani “Fetoism Dininin Nihai Devlet Darbesi” pusuda beklemektedir. Bu darbenin Fetocu piyonları, alttan alta ve sinsi sinsi TSK içindeki uykuya dalmış bir vaziyette, uyandırılmayı beklemektedirler.

Kardeşlerim! Uyanık olunuz!

Çok yakın zamanlarda, Fethullahçılığa iman etmiş general ve amiraller binbir takiyye ile elde ettikleri mevkilere meşru bir şekile oturacaklar. Şimdi dışarıda cemaatin yancıları yani diğer uzantıları, muhalefeti eziyor. Ancak son darbeye az kaldı. Bütün ülkeye ve özgürlüklerimize Cemaat tarafından “Şah” çekilmesine ve oradan da “Mat” edilmemize ramak var. Fakat biliniz ki bu son darbe ne Kemalist ve ne de İslami olacak! Özgürlüklerimize inecek, bu son darbe Fetoist olacak! Ülkeyi bir daha çıkmamak üzere karanlıklara gömecek! Belki de, mazallah, istikbalin genelkurmay başkanlarından birisini masasında çalışırken kendi en güvendiği emir subayı arkadan gelerek ensesinden 16’lık baretta ile infaz edecek. Belki daha sabırlı davranıp Genelkurmay Başkanın’nı çıkartmayı bekleyecekler. Ama ister inanın veya isterseniz inanmayın İstanbul’u gemiler ile topa tutmak, Ankara’yı jetler ile bombalamak için “Pavlov’un Köpekleri” gibi şartlandırılmıl ve çocukluklarından itibaren The Cemaat tarafından beyinleri yıkanmış bir üst düzey yönetici askeri nesil geliyor. Dilerim iktidar partisi AKP ve onun halihazırda % 50’lik halk desteğini elinde tutan başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu uyarılarımızı anlar ve en azından kendi iktidarını korumak için de olsa toplumumuzu bu beladan temizler. Dilerim Kemalistler biraz pragmatikleşir; ideoloji değil proje bazlı, dünya ile bütünleşerek çoğulculuk ve çok kültürlülüğü sağlayacak siyasi ve entelletüel oluşumlar ile tehlike ile mücadele ederler. Aksi takdirde, hepimiz bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!

Saygılarımla,

AD LUCEM Nura Doğru! /Towards the Light!

Yrd. Doç. Dr. iur. S. Sinan KOCAOĞLU

[1] ÖNEMLİ NOT: Fethullah GÜLEN ve Devlet ve özellikle TSK’daki örgütlenmesi hakkında 2010 senesinde sinankocaoglu.com sitemde ard arda pek cok yazı yazmıstım. Bu site önce hacklendi. Daha sonra mahkeme kararı ile kapatıldı. Üzerime atılı suçlamalardan beraat etmeme rağmen senelerdir hukuka aykırı bir şekilde hala da kapalı. Bu yazıları sıra ile facebook sayfamda yayınlayacağım. Neden bu adamların yargı aracılığı ile 6 senedir benimle uğrastıklarını, iftira ve komplolar ile yıpratmaya çalıştıklarını bu yazıları okuyunca anlayacaksınız. 15 Temmuz 2016 Fetocu Darbesi aynen benim 6 sene evvel öngördüğüm gibi yapılmış maalesef. Keşke haklı çıkmasaydım. Not2: Bu tekrar yazılarım sistematik bütünlük içerir. Lütfen diğer yazıları da ben yayınladıkça takip ediniz ki bu Fetoculuk belasının özellikle TSK ve MİT yapılanmasını anlayabilesiniz. [2] Bu “hizmet” adlandırması çok enteresan aslında. Zira, “hizmet”in ingilizcesi “service” demek. Tüm dünyada istihbaratçıların başlı oldukları CIA, KGB, MOSSAD, MİT çalışanları kendi örgütlerini isimleri ile değil de servise şu tarihte girdim, bu tarihte emekli oldum vs. şeklinde konuştukları göz önüne alınınca, Fetoculuğun opus dei karakteri ile düşünüldüğünde bu örgütün kendisini hizmet olarak adlandırması gayet normal birşey aslında. [3] Bu konuda geniş bilgi için bkz. KINDIRA Zübeyir, “Fethullah’ın Copları”, http://www.netkitap.com/kitap-fethullahin-coplari-zubeyir-kindira-su-yayinlari.htm . [4] http://www.turkislamdevletleri.com/showthread.php?t=91811 [5] http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=%C5%9Fakirt [6] http://www.youtube.com/watch?v=DQw5YryhCC8 [7] Bu hususta cemaatin içerisindeki tek tip insan yetiştirme projesini, anti sosyalliği, lakırtı ve boş inançları alaya almak için yapılmış iki video çekimini ilgilerinize sunarım: http://www.youtube.com/watch?v=WZ1nbSUzfF4 ; http://www.youtube.com/watch?v=4CODM1NlBjM&feature=related [8] Cemaatle ilgili başka bir sarcastic yaklaşın için bkz. http://www.youtube.com/watch?v=H8YC-PMUn4Q&feature=related ; http://www.youtube.com/watch?v=M7ZDmyU7z8M&feature=related ; [9] Anlatılanlara göre, cemaatçi askeri öğrenciler diğer sıradan cemaat üyeleri ile aynı ortama sokulmuyor, bu hususi şakirtlerde bir gün birbirlerini ispiyonlama ihtialine binaen birbirlieri ile kesinlikel karıştırılmıyor, bu kişiler emir ve talimatları belirli tek kişiden alıyormuş. Ne istihbarat sistemi ama? Tabi, bu hususi hizmetlerdeki şakirtler her ne kadar birbirlerini evvleden tanımasalarda, davranışlarından birbirlerinin kripto kimliklerinin altında yatan asıl kişiliği hissediyorlarmış. O yüzden bir kazağın ucu gibi, birisi açığa çıkınca bütün tedbir ve gizliliklere rağmen diğerlerini de sisteme ispiyonluyorlarmış. !