Eski arkadaşlarımdan birini ziyarete gitmiştim. Onunla konuşurken bu konu aklıma geldi. Eşi ile birlikte benim müdür olduğum bir bölümde çalışıyorlardı. Hadi bu konuya girmeden önce bir hikaye anlatalım. 
Efendiiiim, vakti zamanında Hazreti Süleyman Peygamber için söylenir ki, bütün kurdun, kuşun her türlü hayvanın dilini bilir, onlarla konuşurmuş. Hayvanları gerektiğinde görüşmeye çağırmak için de kendi aralarından bazılarını haberci olarak kullanırmış. Kuşların habercisi Zümrüd-ü Anka kuşu imiş. Zümrüd-ü Anka kuşu dev gibi bir kuş oluuup, normalde Kaf Dağlarının ötesinde yaşarmış. Ama vazife gereği Hazreti Süleyman Peygamberin yanında bulunuyormuş. 

Günlerden bir gün, Hazreti Süleyman Peygamber, Zümrüd-ü Anka kuşunu yanına çağırmış ve serçeyi bulup ona Hazreti Süleymanın yanına gelmesini, derhal görüşmeleri gerektiği haberini vermesini söylemiş. Zümrüd-ü Anka, vazife aşkı ile o dev gibi kanatlarını çırparak hemen yola çıkmış, biraz geçtikten sonra da serçeyi bulmuş. Serçeye, Hazreti Süleymanın onu görüşmek üzere yanına çağırdığını ve derhal gelmesini söylemiş. Ama öyle bir cevap almış ki, nasıl hareket edeceğini şaşırmış. Minnacık serçe Zümrüd-ü Ankaya dönmüş ve “Hazreti Süleyman kim oluyor da beni yanına çağırıyor, kafamı kızdırmasın sonra karışmam, haydi git yanımdan” demiş. Normalde böyle bir cevap veren kuşu, Zümrüd-ü Anka bir pençe darbesi ile yok edebilirmiş, ama Hazreti Süleyman böyle bir şeye müsaade etmezmiş. Zümrüd-ü Anka, kös kös düşünerek, büyük bir kızgınlık içinde Hazreti Süleyman Peygamberin yanına varmış ve “Sevgili Peygamberim, serçeye emrinizi ilettim, ama emrinizi dinlemediği gibi şöyle söyledi, böyle hareket etti, sizin kim olduğunuzu, kafasını kızdırmamanızı söyledi” demiş. 


Hazreti Süleyman gayriihtiyari, “O serçe ne menem bir kuş ki böyle terbiyesizce davranır, ben ona haddini bildirmez miyim” der, der ama hemen arkasından aklı başına gelir ve Zümrüd-ü Ankaya sorar. “Serçe bu lafı söylerken, yanında kim vardı?”

“Yanında eşi vardı” diye Zümrüd-ü Anka cevap verir. 
Peygamber, gülerek, “O zaman söylediği normaldir, tamam” der. “Üzerine gitmeyelim, o bir müddet sonra yanımıza gelir” diye sözünü tamamlar. 
Hikayenin gerisinde ne olur, serçe gelir mi, gelince neler geçer, bunları bilmiyoruz. Ancak, bu konuya eşleri ile birlikte çalışanlar konusunu ele alarak gelmiştik. 
Bir tarihte, ziyaretine gittiğim arkadaşımın müdürü idim. Yine yanımda çalışan bir hanımefendi ile evlendiler. Çok ama çok memnun olmuştuk. Zamanla pırıl pırıl, bugün mesleklerinde çok başarılı iki de çocukları oldu. 
Bugün, arkadaşım, “Cevdet Bey, iş konusunda çok disiplinlidir. Çook fırçasını yemiştik, genciz, yeni evliyiz, her ikimize de birbirimizin yanında fırça atıyordu. Bazen çok kızıyordum, ama seni çok seviyorduk, bunları hoş görmeye çalışıyorduk” deyince aradan 25 yıl geçmesine rağmen tepemden kaynar sular döküldü. 

Bakın, ben de ne kadar cahilmişim. Oysa Hazreti Süleyman Peygamber ve Zümrüd-ü Anka ve serçe hikayesini o zaman da anlatıyordum, ama kendim hikayenin ana fikrinin farkına varamamışım. O arkadaşlarımdan bugün çok geç olmuş olsa da özür diliyorum. Ancak, eşlerin aynı işyerinde çalışması, başta erkeklik gururu olmak üzere bir çok konuda zararlı olduğu kanaatindeyim. Bu sebeple bir çok firmalar, aynı işyerinde evlenen iki kişinin çalışmasına müsaade etmiyor. 

Çalışanlar ve işletme sahipleri açısından dikkat edilmesi gereken bir konu da bu, siz siz olun eşinizle aynı işyerinde çalışmayı sürdürmeyin, işverenler siz de eşlerin aynı işyerinde çalışmasını mecbur kalmadıkça kabul etmeyin.


Kaynak: www.MuhasebeTR.com
Cevdet AKÇAKOCA
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi