Daire:CGK
Tarih:2012
Esas No:2012/6-549
Karar No:2012/1831
Kaynak:uyap yargıtay kararları
İlgili Maddeler:TCK 142-1-b,148
İlgili Kavramlar:yağma hırsızlık ayrımı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu


Esas No : Karar No: Tebliğname :
2012/6-549 2012/1831 2010/290759


Y A R G I T A Y K A R A R I

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MUĞLA 2. Ağır Ceza
Günü : 13.05.2010
Sayısı : 77-141
Mağdur : Hüseyin Seyhan
Sanık : Emrah Güzelses
Temyiz Eden : Sanık müdafii
Sanık hakkında yağma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, eylemlerinin kasten yaralama ve hırsızlık kapsamında kaldığının kabulüyle, 5237 sayılı TCK'nun 86/2, 86/3-e, 142/1-b, 53/1, 54, 63 ve 5275 sayılı Kanunun 99. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.11.2005 gün ve 138-232 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 18.01.2010 gün ve 16782-58 sayı ile;
"Olaydan iki buçuk saat sonra yakınanın kollukta, 'müşteriyle ilgilendiği sırada pantolon arka cebinde bulunan cep telefonunun yerinde olmadığını fark etmesi üzerine işyerinden az önce ayrılan sanıktan şüphelendiği ve temin ettiği mobiletle işyerinden 200–250 metre kadar uzaklaşmış bulunan sanığı yakaladığını, cep telefonunu istediğini, haberim yok diyerek uzaklaşmaya başlayan sanığın arka cebinde kendisine ait telefonu gördüğünü, telefonunu almak için elini uzattığı sırada sanığın yumruk vurarak suça konu telefon üzerinde olduğu halde kaçmaya başladığını, tekrar arkasından giderek yakaladığını ve cep telefonunu aldığı sırada ele geçirilen bıçakla basit tıbbi tedavi ile iyileşebilir biçimde sanık tarafından yaralandığını' beyan etmesi; tanık Ersoy Deniz'in, 'müşteki, sanığın cebindeki telefonu almaya çalışıyor, sanık vermemek için direniyordu. Boğuşma sırasında sanık cebinden çıkardığı bıçağı yakınanın sırtına vurdu, kaçtı' biçimindeki anlatımı karşısında; eylemin bir bütün halinde silahlı yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama yapılması" isabetsizliğinden bozulmasına ve 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 326. maddesi uyarınca ceza süresi bakımından sanığın kazanılmış hakkının gözetilmesine karar verilmiştir.
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 13.05.2010 gün ve 77-141 sayı ile;
"Somut olayda yaralama, cep telefonuna yönelik hırsızlık eylemi tamamlandıktan, fail suç mahallinden iki yüz elli metre uzaklaştıktan ve araya belirgin bir zaman aralığı girdikten sonra gerçekleştirilmiş olmakla, eylem bir bütün halinde yağma değil, bağımsız olarak kasten yaralama suçunu oluşturmaktadır" şeklindeki gerekçeyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istemli 22.03.2012 gün ve 290759 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerinin bütün halinde yağma suçunu mu, yoksa hırsızlık ve kasten yaralama suçlarını mı oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Hırsızlık suçundan sabıkalı olan sanığın olay günü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen arkadaşı ile birlikte görünüşte alışveriş yapmak amacıyla mağdurun işyerine girdiği, mağdurun diğer müşterilerle ilgilendiği sırada aksi sabit olmayan savunmasına göre şarja takılı bulunan cep telefonunu alarak işyerinden çıktığı, yaklaşık 250 metre uzaklıktaki durağa giderek otobüs beklemeye başladığı, bir süre sonra müşterisinin satın aldığı pantolonun paçasını kısalttırmak için bir arkadaşını aramak isteyen mağdurun cep telefonunun bulunduğu yerde olmadığını görünce dükkan komşusundan aldığı mobiletle işyerindeki hareketlerinden şüphelendiği sanık ve arkadaşını aramaya başladığı, otobüs durağında gördüğü sanıktan telefonunu istediği, sanığın telefonu aldığını inkâr ederek uzaklaşmak istemesi üzerine mağdurun, sanığın arka cebinde telefonunu gördüğü ve almak istediği, bu sırada sanığın cebinden çıkardığı bıçakla mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaraladığı, ardından sanığın çevrede bulunan kişilerce yakalanarak kolluğa teslim edildiği,
Olay yakalama ve zapt etme tutanağının; "telefon hırsızlığı ve yaralamaya karışan şüpheli bir şahsın vatandaşlar tarafından yakalandığının bildirilmesi üzerine, bahse konu yere intikal edilmiş, şüphelinin tanık tarafından yere oturtulmuş olduğu görülmüş, şüpheli yakalanmış ve bıçak tanıktan alınarak zapt edilmiştir" şeklinde düzenlendiği,
Dosya içerisinde mağdurun, telefonunun çalındığını sanığın dükkandan ayrılmasından ne kadar süre sonra fark ettiği, mağdurun işyeri ile sanığın yakalanmış olduğu otobüs durağı arasında ne kadar mesafe olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ya da belge bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur Hüseyin Seyhan; "Olay günü iş yerimde yabancı müşterilerle ilgilendiğim sırada sanık, yanında bir şahısla birlikte iş yerime geldi. Arkamda gezinerek tekstil ürünlerinin fiyatlarını sordular ve bir süre sonra ayrıldılar. Müşteri pantolonu beğendi ve paçasını kısalttırmak istedi. Bir arkadaşımı çağırmak için arka cebimde bulunan telefonumu almak üzere elimi attığımda yerinde olmadığını anladım. Telefonu bu iki şahsın çaldığından şüphelenerek, komşumun motosikletini alıp şahısların peşine gittim. 200-250 metre sonra sanığı tek başına gördüm. Yanında durarak telefonumu çaldığını söyleyerek geri istedim. Sanık telefonu almadığını söyledi. Bu sırada sağ arka cebinde telefonumun ucunu gördüm ve telefonun kendisinde olduğunu söyleyip vermesini istedim. Telefonumu vermeyince elimle telefonu almak istedim. Bu sırada bana yumruk vurarak kaçtı. Sanığın peşinden giderek tekrar yakaladım. Cebinden telefonumu aldığım sırada sırtımda bir acı hissettim ve beni bıçakladığını anladım. Sanık beni bıçakladıktan sonra kaçtı. Şikâyetçi değilim,"
Tanık Osman Akar; "Olay günü motosikletle giderken daha önceden tanımadığım sanık ile şikâyetçinin otobüs durağının içinde kavga ettiklerini gördüm ve ayırmak için yanlarına gittim. Şikâyetçi, sanığın cebinden cep telefonunu almaya çalışıyor, 'telefonumu sen çaldın' diyordu. Daha sonra şikâyetçiye vuran sanık kaçmaya başladı. Şikâyetçi de mobileti ile peşinden gitti. Ben de peşlerinden gittim. Az ileride terzinin önünde şikâyetçi sanığa yetişti. Telefonunu sanığın cebinden almak üzereyken sanık cebinden çıkarttığı bıçağı şikâyetçinin sırtına batırarak kaçmaya başladı. Terzi dükkânından çıkan birisi şikâyetçiyi araca bindirip hastaneye gönderdi. Ben kaçan sanığı yakalamak için peşinden otele doğru gittim. Otelin önünde sanığı yakalamak istedim. Ancak bana da bıçak çekti. Otel görevlilerinin yardımıyla sanığı yakaladık. Sanık kaçmak için direndi ise de, güç kullanarak kendisini etkisiz hale getirdik. Elindeki bıçağı zorla aldım. Polisi arayarak haber verdim. Olay yerine gelen polislere sanığı ve bıçağı teslim ettim,"
Tanık Ersoy Deniz; "Olay günü işyerimin önünden kavga sesi duydum. Dışarı çıktığımda şikâyetçinin sanıkla kavga ettiğini ve cep telefonunu sanığın cebinden almaya çalıştığını gördüm. Şikâyetçi, sanığın cebindeki telefonu aldığı sırada sanık cebinden çıkardığı bıçağı aniden açarak şikâyetçinin belinin sağ tarafına saplayıp otele doğru kaçtı. İşyerimdeki kumaşlardan şikâyetçinin beline tampon yaptım ve komşumuzun arabasıyla hastaneye gönderdim" şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
Sanık Emrah Güzelses kollukta; "Bodrum'a arkadaşım ile birlikte tatil yapmak amacıyla geldim. Olay günü şikâyetçinin işyerinin önünden geçerken tişört almaya karar verdik. Arkadaşım ile birlikte işyerine girdik. İşyerinde bakındığım sırada teybin üzerinde şarja takılı cep telefonunu gördüm. Bir an şeytana uyarak telefonu alıp cebime koydum. Dışarı çıkarak arkadaşımı çağırdım ve işyerinden uzaklaştım. Yolda arkadaşımı kaybettim. İşyerini otuz otuzbeş metre geçtikten sonra otobüs durağında beklemeye başladım. Bu sırada şikayetçi mobiletle gelerek yanımda durdu ve 'telefonum nerede' dedi. Kendisine cep telefonunu çalmadığımı söyledim. Arkamı döndüğüm sırada arka cebime koyduğum telefonu görüp aldı ve bana vurmaya başladı. Bıçağımı çektim ve koşarak yolun karşısına geçmek istedim. Motosikletle tekrar önüme geldi. Kaçmak üzere iken açık vaziyette elimde duran bıçak sırtına girdi. Bıçağı bilerek vurmadım. Yaşanan arbede sırasında değdi. Daha sonra kaçmaya başladım. Çevrede bulunanlar peşimden geldiler. Bu şahıslara bıçağı ve cüzdanımı vererek teslim oldum. Beni yakalayan şahıslar önce darp ettiler, sonra da olay yerine gelen polis ekibine teslim ettiler. Bu olaydan dolayı pişmanım,"
Sorguda ve duruşmada da benzer şekilde; "Üzerime atılı suçu kabul etmiyorum. Müştekiyi gasp etmiş değilim. Telefonu masanın üzerinden aldım. Yaklaşık otuzbeş metre kadar ilerledikten sonra müşteki motorla geldi. 'Telefon nerede' dedi. Ağabey harbi konuşayım, telefon bende diyerek sağ arka cebimde bulunan telefonu çıkarıp teslim ettim. Müşteki telefonu aldıktan sonra arkamı dönüp uzaklaşacağım sırada beni darp etmeye başladı. Kaçarken cebimden bıçağımı elime aldım. Ağzını üzerime geldikleri sırada açtım. Beni yakalamaya çalışıyorlardı. Müşteki motosikletle gelip önümde durdu. Kaçmak için bıçağı savurunca sırtına geldi. Karakolda ifade verirken alkollüydüm. Bu nedenle olayı karıştırdım. Telefon teybin üzerinde idi. Şikâyetçinin, ilk başta telefonu aldığımı inkâr ettiğim şeklindeki beyanı doğrudur. Ondan sonra kabul edip telefonu kendisine verdim. Daha doğrusu arkamı dönünce telefonunu cebimde görerek almaya çalıştı. Telefonu cebimden çıkarıp teslim ettim. İlk başta bıçak çekmedim. Kendimi yolun karşısına atıp uzaklaşmak isterken müşteki yeniden motorla gelip önümü kesince bıçağı çektim. Geriden gelen bir şahıs da, tut diye seslenince bıçağı müştekiye doğru savurdum. Bıçak müştekiye saplandığında ikimizin yanında kimse yoktu. Olay anında sarhoştum. Öncesinde uyuşturucu hap almış ve bir şişe viski içmiştim. Ayakta duracak halim yoktu. Aşırı sarhoş olduğum için bilimcim çok zayıflamıştı. Çok fazla bir şey hatırlamıyorum. İfademi bu şekilde düzeltirim" biçiminde savunma yapmıştır.
Hırsızlık suçunun temel şekli 765 sayılı TCK'nun 491/ilk maddesinde; "diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma", 5237 sayılı Kanunun 141/1. maddesinde ise; "zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" olarak tanımlanmış, bu suçun nitelikli halleri de 765 sayılı TCK'nunn 491. maddesinin 1 ila 5. fıkraları ile 492 ve 493. maddelerinde 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nun 142. maddesinde düzenlenmiştir.
Her iki Kanunda da benzer şekilde tanımlanan hırsızlık suçu; başkasına ait taşınabilir bir malı, sahibinin (zilyed) rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile bulunduğu yerden almaktır.
Yağma suçu ise, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 495. maddesinde;
"Her kim, menkul bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı teslime yahut o malın kendi tarafından zaptına karşı sukut etmeye mecbur kılarsa on seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezasına mahkum olur.
Bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur" şeklinde düzenlenmiş iken,
01.06.2005 tarihinde yürürlüğü giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 148. maddesinde;
"Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Anılan maddenin gerekçesinde de; "Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder.
Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur.
Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir" denilmektedir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime ya da malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Dolayısıyla yağma suçunda mağdur, cebir veya tehdit kullanılması ve bunun sonucunda malın alınması, teslimi ya da malın alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılmaktadır. Cebir veya tehdit bir kimseyi malını teslim etmeye veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak için yapılmalıdır. Cebir veya tehdidin bu amaçla ve bu şekilde yapılması, yağma suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Öğreti ve yargısal kararlarda benimsendiği üzere; malın taşınabilir olması, mal sahibinin rızasının bulunmaması, malın alınması ve faydalanma kastının varlığı gibi hususlar yönünden hırsızlık suçuna benzeyen yağma suçu, failin malı almak veya zilyedinin malın alınmasına rıza göstermesini sağlamak bakımından cebir veya tehdit kullanılarak işlenmesi nedeniyle hırsızlık suçundan ayrılmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak amacıyla bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan itibaren yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır. Ancak bazı durumlarda fail, aslında hırsızlık amacıyla harekete geçmesine karşın daha sonraki bir aşamada cebir veya tehdit kullanmaktadır. Bu durumda eylemin hangi suçu oluşturacağı hususunda tereddüt yaşanmaktadır.
Yağma suçu bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle oluştuğundan, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe hem de kişinin hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak burada kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleştirilmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle "mal aleyhine" işlenen bir suçtur.
Hırsızlık suçu da yağma gibi mala karşı işlenen suçlardandır. Ancak hırsızlık suçunda taşınır mal, sahibinin rızası ve hatta çoğu zaman haberi olmaksızın bulunduğu yerden alındığı halde, yağma suçunda fail mağdura karşı cebir veya tehdit kullanarak malı bulunduğu yerden almaktadır. Bu nedenle hırsızlık suçunda korunan hukuki yarar, zilyetlik hakları iken, yağmada zilyetlik haklarının yanında, aynı zamanda kişi özgürlüğü de korunmaktadır. Hırsızlık amacıyla malın alınmasından ve mağdurun bu eşya üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesinden sonra gerçekleşen cebir veya tehdit, hırsızlık suçunun yanında kasten yaralama veya tehdit suçunu da oluşturacaktır.
765 sayılı TCK'nun 495/2. maddesinde; "bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kimse hakkında da aynı cezaya hükmolunur" şeklinde yeralan "yağmaya dönüşen hırsızlık" düzenlemesine, "mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması halinde artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir" gerekçesiyle 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanunda; yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, zilyedin hırsızlığa konu mal üzerindeki zilyetliği sona erene kadar kullanılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürürken, hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra kullanılan cebir veya tehdit, eylemi yağmaya dönüştürmeyecek, hırsızlık ve kasten yaralama veya tehdit gibi iki ayrı suçun oluşmasına neden olacaktır.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığın, mağdurun iş yerinden aldığı cep telefonu ile kesintisiz bir takip olmaksızın 250 metre kadar uzaklaşarak, suça konu telefonu hâkimiyet alanına geçirdiği sabit olup, hırsızlık suçu tamamlanmıştır. Dolayısıyla, cep telefonunu sanığın arka cebinde görerek geri almak isteyen mağduru bıçakla basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralayan sanığın bu eylemi, 5237 sayılı TCK'da dolaylı yağma düzenlemesine yer verilmemiş olması nedeniyle, tamamlanmış olan hırsızlık suçunu yağmaya dönüştürmeyip, hırsızlık suçunun yanında ayrıca kasten yaralama suçunu oluşturmaktadır.
Bu itibarla, sanığın eylemlerini kasten yaralama ve hırsızlık olarak vasıflandırarak uygulama yapan yerel mahkemenin direnme hükmü isabetli olup, onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurulu Üyesi; "sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.05.2010 gün ve 77-141 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.12.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.



Abdulkadir İLHAN Nedim BARAN Celal ALTUNKAYNAK
Birinci Başkanvekili 2.C.D.Bşk. 6.C.D.Bşk.
Bozma


A. Ceylani TUĞRUL Erdal GÖKÇEN Ekrem ERTUĞRUL
5.C.D.Bşk. 3.C.D.Bşk. 9.C.D.Bşk.



Mehmet MUTLU Sabri Eyüp YAĞCI H. Yaver AKTAN 7.C.D.Bşk. 4.C.D.Bşk. Bozma



Kubilay TAŞDEMİR Orhan KOÇAK Halil AKDAĞ
8.C.D.Bşk. V.
Bozma


İlmettin KÖKLÜ Mehmet KURT Mehmet Nuri ÖZTÜRK
Bozma



Mustafa İsmet YÖRÜK Mehmet BERBER Şakir AKTI



M. Şemsettin TANRISEVEN Abdulhalik YILDIZ Ahmet ER



Haluk KIRCA Kadir KAYAN M. Murat FERAT
Bozma Bozma



Dursun ALTINÖZ Mesut BUDAK Mehmet ŞAHİN



Mehmet ÖZKAN İbrahim ZENGİN Zekeriya ERDOĞAN



Mehmet KAYA
Bozma