T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

 

E. 2013/12-636

K. 2015/21

T. 3.3.2015

 

• BİLİNÇLİ TAKSİRLE ÖLDÜRME ( Sanığın Kontrolsüz Dörtlü Kavşak Çıkışında Refüj İle Bölünmüş Tek Yönlü Taşıt Yolunda Kendi Seyir Şeridinden Çıkarak Karşı Yöndeki Trafiğin Yol Bölümüne Girerek Mağdura Çarparak Ölümüne Sebep Olduğu - Karşı İstikametten Gelen Araca ya da Yayaya Çarpmayı Öngördüğü/Sanığın Atılı Suçtan Cezalandırılacağı )

• TERS YÖNDE OLDUĞU BİLİNCİ İLE HAREKET ETME ( Bilinçli Taksirle Öldürme - Sanığın Kontrolsüz Dörtlü Kavşak Çıkışında Refüj İle Bölünmüş Tek Yönlü Taşıt Yolunda Kendi Seyir Şeridinden Çıkarak Karşı Yöndeki Trafiğin Yol Bölümüne Girerek Mağdura Çarparak Ölümüne Sebep Olduğu/Sanığın Ölüm Olayında Bilinçli Taksirle Hareket Ettiği )

• TEMEL CEZA TAYİNİ ( Bilinçli Taksirle Öldürme - Asli ve Tam Kusurlu Olarak Kazaya Sebebiyet Veren Sanık Hakkında Temel Ceza Tayin Edilirken Asgari Hadden Uzaklaşılması Gerektiği )

• KARŞI YÖNDEN GELEN ARAÇ YA DA YAYAYA ÇARPMA RİSKİNİ GÖZE ALMA ( Sanığın Kontrolsüz Dörtlü Kavşak Çıkışında Refüj İle Bölünmüş Tek Yönlü Taşıt Yolunda Kendi Seyir Şeridinden Çıkarak Karşı Yöndeki Trafiğin Yol Bölümüne Girerek Mağdura Çarparak Ölümüne Sebep Olduğu - Sanığın Bilinçli Taksirle Öldürmermeden Cezalandırılacağı )

5237/m.22/2,85/1

ÖZET : Uyuşmazlık; sanığın bir kişinin ölümüne neden olma eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir. Suç tarihinde otobüs duraklarının karşısında bulunan otoparka gitmek isteyen ve kontrolsüz dörtlü kavşak çıkışında refüj ile bölünmüş tek yönlü taşıt yolunda kendi seyir şeridinden çıkarak karşı yöndeki trafiğin yol bölümüne giren sanığın, taşıt yolunu sağ taraftan sol tarafa doğru orta refüj üzerinden geçmekte olan ve park halindeki otobüslerin arasından çıkan mağdura çarparak ölümüne neden olduğu olayda; karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğu bilinciyle aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca ya da yayaya çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, yolun boş olacağı ihtimaline, özellikle de şansına ve karşı istikametten gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilmelidir. Diğer taraftan, inceleme konusu olayda asli ve tam kusurlu olarak kazaya sebebiyet veren sanık hakkında temel ceza tayin edilirken asgari hadden uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi de isabetli bulunmamaktadır.

DAVA : Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık Y. Y.'ın 5237 sayılı TCK'nun 85/1 ve 53/6. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin bir yıl süre ile geri alınmasına ilişkin, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.08.2010 gün ve 332-742 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 18.06.2012 gün ve 21731-15236 sayı ile;

“... Sanığın meskun mahalde gündüzleyin sevk ve idaresindeki oto ile yakında bulunan oto parka girmek amacıyla ters şeride girdiğinin anlaşılması karşısında bilinçli taksirin unsurları oluşmasına rağmen yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile uygulanmamasına karar verilmesi,

Kabule göre de, asli ve tam kusurlu olarak kazaya sebebiyet veren sanık hakkında temel ceza tayin edilirken asgari hadden uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi...",

İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 11.10.2012 gün ve 709-673 sayı ile;

“... TCK'nun 22/3. maddesinde sanığın sonucu bilinçli olarak kestirebilmesi şarttır. Savunmaya itibar edilmese dahi bir aracın sıkıştırılmadan ters yöne girmesi yasal anlamda tamamen kusurlu olması sonucunu doğurur. Ancak bilinçli taksir için olayın özelliğinin irdelenmesi yasa gereğidir.

Tanıkların sanığın öz kızı ve müstakbel damat adayı olması beyanlarına itibar edilemez sonucunu hiçbir şekilde doğuramaz. Tanıklar birbirlerini tamamlayan anlatımlarında sanığın aracı kullanıyorken gidiş yönüne göre sağdan bir minübüsün çarpacak şekilde gelmesinden kaçarak, yolun yağmurun yeni yağması nedeniyle kayganlığı da eklenerek sol şeride geçtiği kabul edilmiştir.

Burada halledilecek mesele; sanığın şerit değiştirmesinin neden meydana geldiğinin saptanması meselesidir. Savunma, tanıklar anlatımı, olay yerinde gerçekleştirilen bilirkişi inceleme işlemi ve tüm dosya birlikte değerlendirildiğinde; sanığın böyle sağından bir sıkıştırma ya da çarpma tehlikesi olmadan şerit değiştirdiğini kabul etmek sonucunu doğuracak delil bulunmadığı için mahkeme bu yöndeki takdir hakkını kullanırken sağ taraftan gelen aracın sıkıştırması sonucu yolun kayganlığı da eklenince sanığın istem dışı öngörmeyerek şerit değiştirdiği kabul edilmiş ve bu da önceki kararda gerekçeleri ile açıklanmıştır.

Mahkememizin bu kararının yok sayılarak TCK'nun 22/3. maddesinin sadece karşı şeride geçme kıstası düşünülerek kararın bozulması yasaya uygun bulunmamaktadır...”,

Gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir.

Bu hükmün de katılanlar vekili, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.09.2013 gün ve 300212 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın bir kişinin ölümüne neden olma eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

17.04.2010 tarihinde saat 13.00 sularında Şahin marka aracı ile Adnan Saygun Caddesi'nde seyir halinde olan sanığın, bu caddenin Sanayi Caddesi ile kesiştiği kontrolsüz dörtlü kavşak çıkışında seyir istikametine göre yolun sol tarafından bulunan Emek Açık Otoparkı'na gitmek için kavşağa bağlanan bölünmüş yolda ters yöne girdiği sırada, duraktaki otobüslerin arasından çıkan ve gidiş yönünde taşıt yolunu sağ taraftan sol tarafa doğru orta refüj üzerinden geçmeye çalışan mağdura refüj başından itibaren dört metre mesafede çarptığı, olaydan sonra yoldan geçen bir ambulansı durdurduğu ve mağdurun hastaneye sevkini sağladığı,

76 yaşında olup olaydan üç gün sonra hayatını kaybeden mağdur E. K. hakkında düzenlenen ölü muayene tutanağına göre; kesin ölüm nedeninin trafik kazası ile oluşan genel beden travmasına bağlı beyin kontüzyonu, beyin zarı kanaması ile batın içi organ lezyonlarından gelişen iç kanama olarak belirtildiği,

Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda, otoparka geçmek için trafik akışının yoğun olduğu olay mahallinde ters yöndeki yola giren sanığın asli kusurlu olduğu ve ölene kusur izafe etmenin mümkün bulunmadığı kanaatinin bildirildiği,

Yerel mahkemece yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda da, orta ayırıcı ile bölünmüş taşıt yolunda kendi yol bölümünü ve sağ şeridi takip etmesi gerekirken karşı yönden gelen araçlara ait yol bölümüne geçen sanığın, başka bir araç tarafından sıkıştırılarak ters yöne girdiğine yönelik savunmasının çarpma noktası dikkate alındığında gerçeği yansıtmadığı, bir kişinin ölümüne neden olma eyleminde tam ve asli kusurlu olup ölenin kusurlu bulunmadığı görüşüne yer verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Kollukta ve sorgudaki ilk ifadesinde otoparka doğru yöneldiği sırada farkında olmayarak ters yöne girmek suretiyle otobüslerin arasından çıkan mağduru yaraladığını bildiren sanık, mağdurun ölümünden sonraki beyanlarında ilk açıklamalarından ayrık olarak aracın seyri sırasında bir dolmuş tarafından sıkıştırılması nedeniyle mecburen ters yöne girmek zorunda kaldığını savunmuştur.

Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

Kural olarak ancak kastla işlenebilen suç, kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

 

Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirin unsurları;

1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,

2- Hareketin iradi olması,

3- Sonucun istenmemesi,

4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,

5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,

Şeklinde kabul edilmektedir.

Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülmeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin niteliğini de değiştirmez. 5237 sayılı TCK'da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.

5237 sayılı TCK'da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanarak, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise; gerçekleşmesini istemediği bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Görüldüğü gibi, bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, "neticenin fail tarafından öngörülmesi" ölçü alınarak basit ve bilinçli taksir ayrımına gidilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde otobüs duraklarının karşısında bulunan otoparka gitmek isteyen ve kontrolsüz dörtlü kavşak çıkışında refüj ile bölünmüş tek yönlü taşıt yolunda kendi seyir şeridinden çıkarak karşı yöndeki trafiğin yol bölümüne giren sanığın, taşıt yolunu sağ taraftan sol tarafa doğru orta refüj üzerinden geçmekte olan ve park halindeki otobüslerin arasından çıkan mağdura çarparak ölümüne neden olduğu olayda; karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğu bilinciyle aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca ya da yayaya çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, yolun boş olacağı ihtimaline, özellikle de şansına ve karşı istikametten gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilmelidir.

Nitekim Ceza Genel Kurulu'nun 09.12.2014 gün ve 125-543 sayılı kararında da, karayollarında bölünmüş yollarda ters yöne bilerek giren sanıkların yaralama ve ölüme neden olma eylemlerinde bilinçli taksirle hareket ettikleri sonucuna ulaşılmıştır.

Diğer taraftan, inceleme konusu olayda asli ve tam kusurlu olarak kazaya sebebiyet veren sanık hakkında temel ceza tayin edilirken asgari hadden uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi de isabetli bulunmamaktadır.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği gözetilmeksizin taksirle gerçekleştirdiğinin kabulü ile hüküm kurulması ve sanık hakkında temel ceza tayin edilirken asgari hadden uzaklaşılması gerektiğinin düşünülmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2012 gün ve 709-673 sayılı direnme hükmünün;

a- ) Sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği gözetilmeksizin taksirle gerçekleştirdiğinin kabulü ile hüküm kurulması,

b- ) Sanık hakkında temel ceza tayin edilirken asgari hadden uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi,

İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.