Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurttaşları, farklı etnik kökenlere, farklı din ve mezheplere, farklı sınıf ve tabakalara, farklı siyasal ve felsefi görüşlere sahip bireylerden oluşmaktadır. 

O nedenle, türdeş değil, çoğulcu, renkli bir ulus yapısına sahibiz.

Herkes özel işlerinde, çalışma yaşamında, toplumsal yaşamında, dinsel, düşünsel, siyasal, felsefi yaşamında özgürdür.

Bir siyasal partiye, derneğe, sendikaya, tarikata, cemaate,  harekete sempati duyabilir, üye olabilir.

Bunu sınırlayan, yasaklayan anlayışlar, tutucu, durdurucu, dikta ve demokrasi dışı anlayışlardır.

Anayasamızın ikinci maddesinde hukuk Devleti olduğumuz, onuncu maddesinde hepimizin hiçbir ayrı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğumuz ve Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine olarak hareket etmek zorunda olduğu, yetmişinci maddesinde hepimizi kamu hizmetine girme hakkına sahip olduğumuz ve hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemeyeceği yazılıdır.

Bütün bu ilkeler ortada ve yürürlükteyken, seçimle gelmiş siyasal iktidar, geçici olduğunu, aynı demokratik yollarla başka siyasal iktidarların da gelebileceğini adeta unutarak, oluşturduğu ‘darbe’, ‘paralel yapı’ algısıyla kendi ideolojik ve siyasal görüşünü Devletin tüm organ ve kurumlarına egemen kılmak ve yine aynı ideoloji ve siyasi görüşe mensup olanları Kamu kadrolarına yerleştirmek ve kendisi gibi düşünmeyenleri Devletten arıtmak, ayıklamak için her türlü hukuk dışı yöntemi herkesin gözü önünde hayata geçirmektedir.

Geçmişte Türk Silahlı Kuvvetlerine ‘darbe’ yaftası yapıştırılarak yapılan hukuk dışılıklar ve yerlerde süründürmeler, bugün ‘Paralel Yapı’ yaftasıyla yine ‘darbe’ algısı oluşturularak  Devletin bir başka silahlı gücü olan Polis Teşkilatına yapılmaktadır.

Geçmişte, ‘hiç kimse yargının dışında değildir’ denerek en üst düzeylerdeki komutanlar sabahın beşlerinde gözaltına alınırken, bugün üst düzey polis müdürleri sahurlarda kollarına ters kelepçe takılarak gözaltına alınmakta; ancak tarihin en büyük yolsuzluk iddiasıyla karşı karşıya olan üst düzey siyasal kişiler ve bunların koruyup kolladıkları hiçbir yolsuzluk olmamış gibi dolaşmakta, deyim yerindeyse orada burada tweet atmaktadırlar.

Devlet, yasamasıyla, yargısıyla, yürütme ve idare organlarıyla her ne iş ve işlem yapıyorsa bunun tek saiki hukukun, Anayasanın, kanunların buyruklarını yerine getirmek olmalı ve bu yine usul ve hukuk hükümlerine uygun olarak hayata geçirilmelidir.

Bunun dışında, ‘Devleti elime geçireyim, sadece benim Devletim yapayım’ düşüncesi, hukukla, Anayasayla, insan haklarıyla bağdaşan bir saik değildir.

Bunun için herkesin ‘Dumansız Türkiye’ye evet, hukuksuz Türkiye’ye hayır’ demesi gerekir.

 

En derin saygılarımla sunarım.24.07.14

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Önceki Dönem Başkanı

Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği Başkanı