TELİF HAKKI İHLALİNDEN DOĞAN PARASAL TALEPLER

(YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA)

Fikri mülkiyet hakları, telif hakları ve sınai mülkiyet hakları olmak üzere iki genel başlık altında incelenmektedir. Telif hakları ise dört ana başlık altında sınıflandırılmıştır: ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanatlara ilişkin eserler ve sinema eserleridir.

Biz bu yazımızda telif hakkı ihlali halinde eser sahibinin ihlal edene karşı ileri sürebileceği parasal talepleri Yargıtay kararları ışığında inceleyeceğiz.

ESERDEN DOĞAN HAKLAR

Eser sahibinin eserden doğan hakları mali ve manevi haklar olarak ikiye ayrılır.

Manevi haklar; kamuya sunma (umuma arz) hakkı, eser sahibi olarak tanıtılma (adın belirtilmesi) hakkı, eserde değişiklik yapılmasını önleme hakkı, eserin aslına ulaşma hakkı olarak sıralanabilir.

Mali haklar ise; işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil, yayın ve umuma iletim hakkı ve bağlantılı diğer haklar olarak sıralanabilir.

Eserden doğan bir hakkın ihlali halinde eser sahibinin çeşitli taleplerle yasal yollara başvurması mümkündür.

ESER SAHİBİNİN İLERİ SÜREBİLECEĞİ PARASAL TALEPLER

Resim, müzik veya edebi eser gibi bir esere ilişkin telif hakkı ihlali söz konusu olduğunda Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) kapsamında tecavüzün ref’i (kaldırılması) mali hak talebi (m. 68/1-2), manevi tazminat (m. 70/1), maddi tazminat (m. 70/2) ve elde edilen kârın verilmesi (m.70/3) olmak üzere 4 temel parasal talebin ileri sürülmesi mümkündür.

İhlal durumunda eser sahibinin parasal talepler dışında talep edebileceği eser sahibinin tespiti, tecavüzün tespiti, tecavüzün men’i (önlenmesi), değişikliklerin düzeltilmesi, eski hale getirme, değişikliğin ilan yoluyla düzeltilmesi, kopyaların imhası vs. gibi taleplerden bu yazımızda bahsetmedik. Bununla birlikte aynı davada bu hususlara ilişkin karar verilmesinin de talep edilebileceği unutulmamalıdır.

Tecavüzün ref’i kapsamında mali hak talebi (m. 68)

Tecavüzün Ref’ine (kaldırılması) ilişkin hükümler FSEK m. 66, 67 ve 68. maddelerinde düzenlenmiş olup, tecavüzün ref’i ifadesinden anlaşılması gereken ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasıdır. Tecavüzün ref’i kapsamında mali ve manevi sonuçların ortadan kaldırılması talep edilebilir. Mesela FSEK m. 67 manevi talepler kapsamında şayet eser üzerinden eser sahibinin imzası kaldırılmışsa tecavüzün ref’i kapsamında eser sahibinin imzasının eser üzerine konulması veya başkaca bir değişiklik yapılmışsa bu değişikliğin kaldırılarak eserin orjinal haline getirilmesi talep edilebilir.

Tecavüzün refi kapsamında mali talepler bakımından ise FSEK m. 68 uyarınca eser sahibinin (eseri oluşturan kimsenin) yazılı iznini almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya FSEK hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir. Bu talep bir maddi tazminat talebi değildir. Sadece ihlalin sonuçları sanki arada geçerli bir sözleşme ilişkisi varmış gibi ortadan kaldırılmaktadır. Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması halinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir.

“Hak sahibinin tecavüzün ref'i kapsamında FSEK'in 68/1 maddesi gereğince bedel ödenmesini tercih ettiği takdirde sadece tecavüze konu mali hak kullanımları için mütecaviz ile farazi bir sözleşme yapılma iradesini açıkladığı, bu talebin kabul edilmesi hâlinde ise sadece tecavüze konu mali hak kullanımları için farazi sözleşme ilişkisinin kurulduğu kabul edilmelidir (Arslanlı, Halil: Fikrî Hukuk Dersleri II, İstanbul, 1954, s. 218; Kılıçoğlu, Ahmet: Fikrî Hakların İhlalinde Hukuksal Koruma Yolları, TBB Dergisi, S. 54, 2004, s. 72; Yavuz, Levent/Alıca, Türkay/Merdivan, Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu C. II, Ankara, 2015, s. 2080; Tekinalp, s. 319; Öztan, s. 647.). Bunun sonucu olarak mütecavizin dava konusu mali hak kullanımları farazi sözleşme kapsamında yasal kullanımlar hâline dönüşecek ve hak sahibi FSEK'in 68/1 maddesi gereğince belirlenen bedelin kapsadığı kullanımların ref'ini isteyemeyecektir (Yavuz/Alıca/Merdivan, s. 2080). ... Başka bir deyişle hak sahibi tarafından FSEK'in 68. maddesi gereğince bedel veya bunun en çok üç katının talep edilmesi, mütecavizin mali haklara tecavüzüne sonradan hak sahibi tarafından icazet verilmesi ve farazi olarak sözleşmesel temele oturtulması suretiyle yapılan kendine özgü bir ref yöntemidir. Esasen bu husus FSEK'in 68/6 maddesinde, “Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması halinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir.” şeklinde ifade edilmiştir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-71 K. 2020/483 T. 30.6.2020)

FSEK'in 68. maddesine göre rayiç bedelin 3 katı mali hak talebinde bulunan hak sahibi, dava tarihine kadar olan tecavüz konusuyla ilgili, çoğaltılmış ya da dağıtılmış olan eserin toplatılması, imha edilmesi gibi diğer ref taleplerini ileri süremeyecektir. Zira m. 68 kapsamında talep edilen mali hakkın teminiyle birlikte tecavüzün farazi sözleşme ilişkisiyle ortadan kalktığına karar verilmektedir.

Başka bir deyişle FSEK'in 68. maddesi gereğince bedel veya bunun en çok üç katını talep eden hak sahibi, tecavüz tarihine kadar, tecavüz konusuyla ilgili, çoğaltılmış ya da dağıtılmış olan eserin toplatılması, imha edilmesi gibi diğer ref taleplerinde bulunması düşünülemez (Kılıçoğlu, s. 72.). Zira burada tecavüzün, hak sahibinin talebi doğrultusunda farazi sözleşme ile ref'ine karar verilmektedir. Başka bir deyişle hak sahibi tarafından FSEK'in 68. maddesi gereğince bedel veya bunun en çok üç katının talep edilmesi, mütecavizin mali haklara tecavüzüne sonradan hak sahibi tarafından icazet verilmesi ve farazi olarak sözleşmesel temele oturtulması suretiyle yapılan kendine özgü bir ref yöntemidir. Esasen bu husus FSEK'in 68/6 maddesinde, “Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması halinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu itibarla hak sahibi, örneğin dava tarihi öncesine ilişkin tecavüz oluşturan ve dolaşımdaki nüshalarının toplanması veya imhası suretiyle tecavüzün ref edilmesini istiyor ise FSEK'in 68/1 maddesi gereğince bedel ödenmesini değil, FSEK'in 70/2 maddesi gereğince tazminat veya 70/3 maddesi gereğince mütecavizin elde ettiği kârı talep etmelidir. (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-71 K. 2020/483 T. 30.6.2020)

FSEK m. 68 kapsamında mali hak talebinde bulunan hak sahibinin sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin hesaplanmasında öncelikle varsa emsal sözleşmelerden yararlanılacak, yoksa fiktif olarak tespit edilecek piyasa rayici üzerinden bu miktar belirlenecektir.

“Bununla birlikte, olaya uygulanacak 5846 Sayılı Kanun'un 68/1. maddesi uyarınca, mali haklarının davacıya ait olduğu anlaşılan davaya konu kitabın, lisans yetkisinin genişletilmesi suretiyle, davalılarca izinsiz olarak dağıtımının yapılması nedeniyle maddi tazminat bedelinin öncelikle, varsa emsal sözleşmelerde tespit edilen bedel üzerinden, emsal olabilecek sözleşme yoksa fiktif olarak tespit edilecek piyasa rayici üzerinden belirlenmesi ve bu yöntemle belirlenecek miktarın talep doğrultusunda 3 katına hükmedilmesi gerekmektedir. Şu halde somut olayda, davacı ile davalı T Medya Pazarlama A.Ş. arasında aynı eserin bir gazete aracılığıyla yayımına yönelik birebir emsal sözleşme bulunduğu ve anılan sözleşmede dağıtılacak her bir nüsha için 1,35 TL telif bedeli ödenmesinin kararlaştırıldığı; davaya konu olayın ise bundan yaklaşık 5 ay sonra meydana geldiği, bu durumda anılan sözleşmenin emsal sözleşme olarak değerlendirilebileceği kabul edilerek izinsiz dağıtılan her bir nüsha için 1,35 TL yayma hakkı bedelinin somut olaya uygulanması ve bulunacak bedelin 3 katı tazminata hükmedilmesi gerekirken, emsal sözleşme yokmuş gibi genel piyasa rayicine göre fiktif hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibar edilerek karar verilmesi doğru olmamış, hükmün davalılar yararına bozulması gerekmiştir.” (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2018/5073 K. 2019/6260 T. 7.10.2019)

Tecavüzün ref’i kapsamında FSEK 68. kapsamında arada sanki bir sözleşme varmış gibi rayiç bedelin 3 katının talep edildiği durumda FSEK m. 70/2 kapsamındaki maddi tazminat talebindeki zamanaşımı süresinden (Haksız fiil - 2 yıl) farklı olarak zamanaşımı süresi de 10 yıl olarak hesaplanacaktır.

FSEK'in 68/1 maddesi gereğince farazi bedel talep edilmesinin bir başka sonucu da zamanaşımı noktasında ortaya çıkmaktadır. FSEK'in 68/1 maddesi gereğince farazi bedel talep edildiğinde taraflar arasında farazi sözleşme ilişkisi kurulduğu için zamanaşımı süresinin de sözleşme zamanaşımı süresine tabi olduğu kabul edilmelidir. Başka bir deyişle bu durumda zamanaşımı süresi 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)'nun 147. (818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK)'nun 125.) maddesi gereğince 10 yıldır.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-71 K. 2020/483 T. 30.6.2020)

Tecavüzün ref’i (kaldırılması) kapsamında talep edilecek mali ve manevi talepler bakımından tecavüz edenin kusurlu olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır (m 66/3).

“Anılan Kanun kapsamındaki hakların ihlali hâlinde açılabilecek hukuk davalarından olan “tecavüzün ref'i” davasını düzenleyen 66. maddesi, bu konuda sorumluluğu düzenleyen özel hüküm içermektedir. Madde metninde aynen ; “Manevi ve mali hakları tecavüze uğrayan kimse tecavüz edene karşı tecavüzün ref'ini dava edebilir. Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir. Tecavüz edenin veya ikinci fıkrada yazılı kimselerin kusuru şart değildir…” hükmü yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında, hakları tecavüze uğrayanın, tecavüz edene karşı, tecavüzün ref'i davası açabileceği; ikinci fıkrasında, tecavüzün işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından işlenmesi hâlinde de aynı davanın açılabileceği; üçüncü fıkrasında ise bu davanın açılabilmesi için gerek tecavüz edenin ve gerekse de temsilci ve müstahdemlerin kusurunun dahi aranmadığı düzenlenmiştir. Anlaşılan odur ki; tecavüzün ref'i davası maddi ve manevi haklara bir tecavüzün olduğu her halde açılabilir ( FSEK m.66/1 ). Ref davasının açılabilmesi için tecavüzde bulunanın kusurlu olması şart değildir. Kusur ve ağırlığı zararın takdirinde ve alınacak önlemlerde rol oynar ( FSEK m.66/3 ).YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2018/998 K. 2019/373 T. 28.3.2019

Yargıtay içtihatlarına göre, tecavüzün ref’i kapsamında FSEK 68. uyarınca arada sanki bir sözleşme varmış gibi rayiç bedelin 3 katı kadar bedel talep edildiği durumda mahkeme eğer şartları da varsa 3 kat bedele hükmetmelidir. Söz konusu düzenleme esasında bir çesit medeni ceza niteliğinde olup, bu yönde bir talep olması halinde hakim daha azına hükmedemez.

“FSEK'de düzenlenen ref davası, sadece tecavüzün giderilmesini değil, aynı zamanda tekrarlanmasını önleyecek tedbirlerin alınmasını ve hatta mali haklara tecavüz hâlinde hak sahibine ödenen bir çeşit para cezası taleplerini de kapsamaktadır (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 311. ). Gerçekten FSEK'in 68. maddesinde düzenlenen mali haklara tecavüz hâlinde hak sahibine “bedelin üç kat fazlasının” ödenmesine karar verilmesi, mütecavizi caydırmaya yönelik kanuni bir ceza hükmündedir. Ancak buradaki “ceza” ile kastedilen Ceza Hukuku'ndaki veya 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK ) 179. maddesi (818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK ) 158. maddesi ) anlamında bir ceza olmayıp, tamamen bir özel hukuk cezasıdır, diğer bir deyişle “medeni ceza”dır (Öztan, s. 649. ). Bu itibarla FSEK'in 68. maddesi gereğince mütecavize bedelin üç katı “medeni ceza” ödetilerek hem mütecavizin haksız davranışlarının sonuçlarına katlanması hedeflenmekte, hem de tecavüzün izlerinin tamamen silinmesi sağlanmaktadır (Tekinalp, s. 319. )” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-71 K. 2020/483 T. 30.6.2020)

"Ayrıca, FSEK'nin 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin "uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir" şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda eser sahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun'da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkeme seçilen talebi değiştiremez. O halde, davacının ...'nin 68/1 fıkrası uyarınca belirlenen rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine dair talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçelerle iki katı tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu sebeple davacı yararına bozulması gerekmiştir." (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2015/14042 K. 2017/1973 T. 30.5.2017)

FSEK m. 68 kapsamında rayiç bedelin 3 katının m. 70/3 kapsamında elde edilen kârla birlikte talep edildiği durumda, madde 68 kapsamında talep edilen miktar indirilecektir (m. 70/3 son cümle).

“Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalının davacıya ait eseri çoğalttığı, yaydığı, eser sahibinin adına yer vermeksizin ve onu mahiyet ve hususiyetini değiştirecek biçimde değiştirerek umuma arz ettiği, davacının FSEK'nın 68. maddesinde açıklanan telif tazminatı isteminde bulunabileceği bilirkişinin hesapladığı telif tazminatının 141,00 TL olduğu, temin edilen kâr ile telif tazminatının birlikte istenmesi durumunda ise, bunlardan yalnızca birinin tahsiline karar verilebileceği, temin edilen kâr miktarının ise 185,00 TL olarak belirlendiği, şu hale göre temin edilen kâr miktarı, telif tazminatı miktarından fazla olduğundan, yalnızca temin edilen kârın hüküm altına alınmasının mümkün bulunduğu, davalının davacının umuma arz adın belirtilmesi, eserde değişiklik yapılmasını önleme manevi haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 185,00 TL maddi, 1.500,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, davalıların tecavüzünün bu şekilde ref'ine, SKB-UUL111886-112885 sayılı rakam aralığında bulunan bandrolleri taşıyan nüshalar dışında kalan davalılar eylemlerinin men'ine ve kararın ilanına karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ), 25.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2008/11423 K. 2010/2165 T. 25.2.2010)

Maddi tazminat talebi (m. 70/2)

FSEK m. 70/2 kapsamında maddi tazminat talebinde bulunulabilmesi için her şeyden önce ihlale neden olanın kusurlu olması gerekmektedir.

Mali haklara tecavüz hâlinde ref yöntemlerini belirleyen ve özel bir hüküm olan FSEK'in 68. maddesi gereğince açılacak “bedel” davası kusurlu davranış unsuru aranmadan açılan bir dava olup, haksız fiil sebebiyle açılan tazminat davalarıyla karıştırılmamalıdır. Zira mali haklara tecavüz hâlinde kusurlu davranış unsuruna bağlı olarak ve haksız fiile ilişkin hükümler çerçevesinde açılacak maddi tazminat davası FSEK'in 70/2 maddesinde düzenlenmiştir. FSEK'in 68. maddesine dayanılarak açılan bir davada ayrıca FSEK'in 70/2 maddesi gereğince maddi tazminat talep edilmesi mümkün değildir (Öztan, s. 650. ). Çünkü FSEK'in 68/1 maddesi gereğince bedelinin üç katına hükmedilmesiyle hak sahibinin zararı rahatlıkla karşılanacaktır. Ancak FSEK'in 68/1 maddesi gereğince hükmedilen “medeni ceza” niteliğindeki bedel hak sahibinin zararının altında kalıyorsa, mütecavizin kusurunun ispat edilmesi şartıyla FSEK'in 70/2 maddesi gereğince maddi tazminat talebinde bulunulmasının önünde engel yoktur (Öztan, s. 650. ).” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-71 K. 2020/483 T. 30.6.2020)

“Mali haklara tecavüz hâlinde ref yöntemlerini belirleyen ve özel bir hüküm olan FSEK'in 68. maddesi gereğince açılacak “bedel” davası kusurlu davranış unsuru aranmadan açılan bir dava olup, haksız fiil sebebiyle açılan tazminat davalarıyla karıştırılmamalıdır. Zira mali haklara tecavüz halinde kusurlu davranış unsuruna bağlı olarak ve haksız fiile ilişkin hükümler çerçevesinde açılacak maddi tazminat davası FSEK'in 70/2. maddesinde düzenlenmiştir.(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-6 K. 2019/85 T. 7.2.2019)

Telif hakkının ihlali halinde açılacak olan maddi tazminat davasının dayanağı haksız fiil sorumluluğudur. Bu yönüyle maddi tazminat talebi, dayanağı sözleşmeye aykırılık olan tecavüzün ref’i kapsamında mali hak talebinden (m. 68) ayrılmaktadır. FSEK m. 68 kapsamında bedel veya bedelin 3 katına kadar mali hak talebinde bulunulduğu durumda FSEK m. 70/2 kapsamında maddi tazminat istenemeyecektir. Ancak zararın m. 68/1 kapsamında talep edilen mali haktan daha fazla olduğu düşünülüyorsa, aşan miktar bakımından m. 70/2’ye göre talepte bulunulması mümkündür.

“Mali haklara tecavüz hâlinde ref yöntemlerini belirleyen ve özel bir hüküm olan FSEK'in 68. maddesi gereğince açılacak “bedel” davası kusurlu davranış unsuru aranmadan açılan bir dava olup, haksız fiil sebebiyle açılan tazminat davalarıyla karıştırılmamalıdır. Zira mali haklara tecavüz hâlinde kusurlu davranış unsuruna bağlı olarak ve haksız fiile ilişkin hükümler çerçevesinde açılacak maddi tazminat davası FSEK'in 70/2 maddesinde düzenlenmiştir. FSEK'in 68. maddesine dayanılarak açılan bir davada ayrıca FSEK'in 70/2 maddesi gereğince maddi tazminat talep edilmesi mümkün değildir (Öztan, s. 650.). Çünkü FSEK'in 68/1 maddesi gereğince bedelinin üç katına hükmedilmesiyle hak sahibinin zararı rahatlıkla karşılanacaktır. Ancak FSEK'in 68/1 maddesi gereğince hükmedilen “medeni ceza” niteliğindeki bedel hak sahibinin zararının altında kalıyorsa, mütecavizin kusurunun ispat edilmesi şartıyla FSEK'in 70/2 maddesi gereğince maddi tazminat talebinde bulunulmasının önünde engel yoktur (Öztan, s. 650.).” YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/11-71 K. 2020/483 T. 30.6.2020

Türk Borçlar Kanunu m. 72 düzenlemesi uyarınca; tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.

Mevzuatımızda FSEK’e ilişkin ihlaller kural olarak suç olarak düzenlenmektedir. Bu nedenle 2 yıllık zamanaşımı süresi yerine TCK m. 66 ’daki 8 yıllık süre uygulanacaktır. Ceza hukukunda zamanaşımı fiil/olay tarihinden itibaren başladığından zamanaşımının başlama zamanı itibariyle fiil/olay tarihi esas alınacaktır.

Yapılan ihlale uzun süre sessiz kalınması, yapılan hukuksuzluğa örtülü rıza gösterildiği anlamına gelebilecektir. Bu sebeple özellikle tazminat talepleri bağlamında makul süre içerisinde davaların açılmasında fayda bulunmaktadır. Bununla birlikte ihlalde bulunan tarafın iyi niyetli olmaması durumunda sessiz kalınması sebebiyle hak kaybı oluştuğu ileri sürülemeyecektir.

Kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermeyen, kendisi dürüstlük kuralına uymayan kişiler, başkalarının dürüstlüğe aykırı bu davranışa karşı sessiz kalma nedeniyle hak kaybına uğradığını ileri süremezler. TMK m. 3'te yer alan “Kanunun iyi niyete sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Ancak durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz”. Kanun, dürüstlük kuralına aykırı tutum ve davranışı himaye etmez. Öte yandan, hukukun genel ilkelerinden biri de “Hiç kimse kendi kusuruna dayanarak başkalarından hak talep edemez" (Kimse kendi kanunsuzluğundan faydalanamaz/Nemo auditur propriam turpitudinem allegans) ilkesidir.” YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2020/1866 K. 2020/3245 T. 26.6.2020

Manevi tazminat talebi (m. 70/1)

Maddi veya manevi hakları ihlal edilen eser sahibi koşulları olması halinde manevi zararının tazminini isteyebilecektir. Yargıtay içtihatlarında telif haklarından kaynaklanan manevi hakların sınırlı sayıda olduğu (numerus clausus) belirtilmektedir. Bu haklar; eseri kamuya sunma hakkı (Umuma arz FSEK m. 14), eserde sahibinin adını belirtme hakkı (Eser sahibi olarak tanıtılmak hakkı FSEK m. 15), eserde değişiklik yapılmasını yasaklama hakkı (Eserin bütünlüğünün korunması FSEK. m. 16) ve eser sahibinin eserin aslına ulaşma hakkıdır (Eser sahibinin zilyet ve malike karşı hakları FSEK m. 17).

“Eser sahibinin manevi haklarını açıklamak gerekirse, manevi haklar eser ile sahibi arasındaki bağ dolayısıyla, eser sahibinin kişiliğine bağlı olarak oluşan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak ve inhisarı yetkilerdir. Kişilik haklarından farkı, fikri hukuk alanında eser sahibinin manevi hakkının doğumu için, alenileşmiş bir eserin varlığı gereklidir. Manevi haklar şunlardır;

-Eseri kamuya sunma hakkı ( Umuma Arz FSEK m. 14 ) ,

-Eserde sahibinin adını belirtme hakkı ( Eser sahibi olarak tanıtılmak hakkı FSEK m. 15 ) ,

-Eserde değişiklik yapılmasını yasaklamak hakkı ( Eserin bütünlüğünün korunması FSEK. m. 16 ) ,

-Eser sahibinin, eserin aslına ulaşma hakkıdır ( Eser sahibinin zilyet ve malike karşı hakları FSEK m. 17 ) ,

Manevi haklar sınırlı sayı ( numerus clausus ) oluştururlar. Bunların dışında, eser sahibinin kişilik hukukundan doğan haklara da dayanabileceği kabul edilmektedir ( 18.12.1981 tarihli ve ve 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ).” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2018/998 K. 2019/373 T. 28.3.2019)

Eser sahibinin eseri kamuya sunma hakkı (umuma arz) eserin kamuya sunulmasından (yayımlanması veya başka bir şekilde aleniyete kavuşturulmasından) sonra da devam eder. Bu durumun doğal sonucu olarak eser sahibi, izinsiz çoğaltma ve yayma gibi mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin gerçekleşmesi halinde tecavüzün ref’ini, mali hak ve manevi tazminat talep edebilecektir.

Eser sahibinin manevi haklarıyla ilgili Bern Sözleşmesi 6. mükerrer maddesindeki "eserin başka herhangi bir yolla haleldar edilmesine karşı koymak hakkı" da, bu görüşe hukuki temel oluşturmaktadır. Anılan madde metni içeriğinde, eser alenileştikten sonra da, sözleşmeye aykırı veya izinsiz olarak eserin kamuya sunulmasına karşı koymak hakkı mevcuttur. Bunun aksi ise, eser sahibinin değil, korsan yayıncılığın korunması sonucunu doğurur. Eserin, eser sahibinin izni ile bir kez kamuya sunularak alenileşmesi nedeniyle, aynı eserin daha sonra korsan yayın yoluyla izinsiz olarak çoğaltılması ve ticaretinin yapılması hâllerinde, eğer korsan baskılarda eser sahibinin şeref ve haysiyetini zedeleyen bir durum da yoksa, artık eser sahibinin FSEK'nın 14/1. maddesindeki manevi hakkının tükendiğini ve korsan yayın yapan kişilere karşı taleplerinin sadece mali haklar ile sınırlı olduğunun benimsenmesi; eser sahibinin etkin korunması ilkeleri ile bağdaşmayacaktır. Diğer taraftan, kendi izni ile piyasaya arz edilen eserinin, "birebir aynısı olan kopyalarının" korsan olarak piyasaya sunulması halinde, eser sahibinin eserinin başkaları tarafından ve rızası dışında ticaret mevkiine konulmasından dolayı, kişiliğinin bir parçası olarak sahibi bulunduğu manevi haklarından olan kamuya sunma hakkının zarar görmeyeceği düşüncesi de kabul edilemez.

Bu bakımdan, her ne kadar FSEK'nın 67/1. fıkrasına göre tecavüzün refini isteme hakkının sadece, "henüz alenileşmemiş bir eserin sahibinin rızası olmaksızın veya arzusuna aykırı olarak umuma arz edilmesi" hâlinde uygulama olanağı olmasına karşın; eser sahibi "eser alenileşmiş olsa dahi" FSEK'nın 14/1. fıkrası yoluyla da aynı Kanun'nun 69. maddesi uyarınca tecavüzün önlenmesini isteyebilecek ve 70/1. fıkrasına göre, tecavüz edenden manevi tazminat talep edebilecektir. Her ne kadar kural olarak eserin kamuya sunulması, bir defalık hukuki eylem ise de, bu yolla eserin alenileşmesi sağlanmakta ve eser, fikri mülkiyet hukukunun koruma konusu hâline gelmektedir. Eser sahibine özgü manevi hak ve yetkilerin sağlanmasındaki amaç da, fikri yaratıcılığın daha güçlü bir şekilde korunması ve cesaretlendirilmesidir. Bu bakımdan FSEK 14/1. maddesinde belirtilen eser sahibinin kamuya sunma hakkı, eser alenileştikten sonra da devam eder ve izinsiz çoğaltma, yayma gibi her türlü mali haklara tecavüz oluşturan eylemlerin gerçekleştirilmesi halinde eser sahibine, ihlal edilen mali hakların yanında, manevi hak tazminatı talep etme yetkisi de verir.(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2018/998 K. 2019/373 T. 28.3.2019)

Eserin daha önce kamuya sunulmuş (umuma arz edilmiş) olması, bu hakkın tüketildiği anlamına gelmeyecektir. Bir başka deyişle, eserin her izinsiz kullanılışında manevi tazminat hakkı tekrar doğacaktır.

“Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacının hak sahibi olduğu işlenme eserin davalılarca izinsiz olarak promosyon olarak dağıtıldığından ve eser sahibinin 5846 Sayılı FSEK'nin 14. maddesi uyarınca eserini yayınlama zamanını tayin hakkının bulunmasına, eserin daha önceden kamuya arz edilmiş olmasının bu hakkın tüketildiği sonucunu doğurmamasına göre eserin her izinsiz kullanılışında manevi tazminat hakkının bulunduğunun kabul edilmesi gerekir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından FSEK 14/1'de belirtilen umuma arz hakkının eser sahibinin, eser üzerindeki umuma arz hakkını bir defa kullanılmakla sona erdiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle daha önce kamuya arz edilen dava konusu eserin izinsiz yayımı nedeniyle davacının manevi tazminat talep edemeyeceği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca Yerel Mahkemece umuma arz hakkının bir kez kullanılmakla tükendiğinden bahisle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi isabetsizdir.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2018/998 K. 2019/373 T. 28.3.2019)

Manevi hakların ihlali sebebiyle manevi tazminat talep edebilmesi için ihlal edenin kusurlu olması şart değildir. Manevi hakkın ihlal edilmiş olması yeterlidir

“FSEK, eser sahibinin kişiliği ile yakından ilgili haklar tanımış, bunları "manevi haklar" diye adlandırmıştır. ( FSEK 14-16 ) Bunlar eserin umuma arz yetkisi ( md. 14 ), adın belirtilmesi yetkisi ( md. 15 ), eserde değişiklik yapılmasını men etmek yetkisi ( md. 16 ), eser sahibinin zilyed ve malike karşı hakları ( md. 17 )'dır. Yukarıda anılan manevi haklara tecavüz halinde eser sahibi FSEK 70/1. maddesi uyarınca manevi tazminat davası açabilir. Dava açılabilmesi için eser sahibine ait manevi hakların ihlal edilmesi yeterli olup, karşı tarafın kusuru aranmaz.” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2003/4-260 K. 2003/271 T. 2.4.2003)

Elden edilen kârın verilmesi (m. 70/3)

Telif hakkının ihlal edilmesi halinde eser sahibinin ihlal edenden elde ettiği kârı talep etmesi de mümkündür (m. 70/3). Elde edilen kârın talep edilmesi 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) vekaletsiz iş görme hükümleri kapsamında "işin işgörenin menfaatine yapılması olarak" değerlendirilecektir (TBK m. 530).

"Dava, davacının mali haklarına sahip olduğu eserlerin davalı şirket tarafından yayınlanması sebebiyle tazminat istemine ilişkindir. Davacı, ıslah dilekçesi ile seçimlik hakkını kullanarak tazminat taleplerini 5846 Sayılı Kanunun 70/3. maddesi uyarınca, davalının elde ettiği karın ödenmesine dayandırmıştır. Bu durumda, mahkemece vekaletsiz iş görme hükümleri kapsamında davalının davaya konu eserlerin satışından elde ettiği net karın tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken İstanbul Yayıncılar Birliği'nin bu tür kitaplarda yayınevi kar marjının %20 olduğu yönündeki cevabı nazara alınarak satılan kitaplardan elde edilen hasılatın üzerinden %20 kar hesabı ile bulunan miktara hükmedilmesi doğru olmamış, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir." YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2014/127 K. 2014/7331 T. 14.4.2014

TBK'da, vekaletsiz iş görme hükümlerine göre açılacak davalarda zamanaşımı süresine ilişkin özel bir düzenleme yer almadığından, bu yöndeki talepler bakımından TBK m. 147'de düzenlenen 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması söz konusu olacaktır.

"Sözleşme fazlası ya da sözleşme olmaksızın yapılan işlerin tahsili için açılacak davalarda işin yapıldığı tarihe göre 818 sayılı B.K.’nın 410 ve devamı ya da 6098 sayılı T.B.K.’nın 526 ve devamı maddelerindeki vekâletsiz iş görme hükümleri uygulanacaktır. Gerek Borçlar Kanunu gerekse Türk Borçlar Kanunu’nda vekâletsiz iş görme hükümlerine göre açılacak davalardaki zaman aşımı süresine ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak, kanunda aksine bir düzenleme bulunmadığından genel zamanaşımı süresi olarak B.K.’nın 125 ve T.B.K. 147. maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresi vekâletsiz iş görme hükümlerine göre açılacak davalarda da uygulanacaktır (Yargıtay 15. H.D’nin 17.03.2015 gün 2015/1035 Esas, 2015/1289 Karar sayılı ilamı)" (YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ  2020/1360 E. ,  2020/1698 K.)

FSEK m. 68 kapsamında rayiç bedelin 3 katının FSEK m. 70/3 kapsamında elde edilen kârla birlikte talep edildiği durumda, madde 68 kapsamında talep edilen miktarın indirileceği unutulmamalıdır (m. 70/3 son cümle).

“Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalının davacıya ait eseri çoğalttığı, yaydığı, eser sahibinin adına yer vermeksizin ve onu mahiyet ve hususiyetini değiştirecek biçimde değiştirerek umuma arz ettiği, davacının FSEK'nın 68. maddesinde açıklanan telif tazminatı isteminde bulunabileceği bilirkişinin hesapladığı telif tazminatının 141,00 TL olduğu, temin edilen kâr ile telif tazminatının birlikte istenmesi durumunda ise, bunlardan yalnızca birinin tahsiline karar verilebileceği, temin edilen kâr miktarının ise 185,00 TL olarak belirlendiği, şu hale göre temin edilen kâr miktarı, telif tazminatı miktarından fazla olduğundan, yalnızca temin edilen kârın hüküm altına alınmasının mümkün bulunduğu, davalının davacının umuma arz adın belirtilmesi, eserde değişiklik yapılmasını önleme manevi haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 185,00 TL maddi, 1.500,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, davalıların tecavüzünün bu şekilde ref'ine, SKB-UUL111886-112885 sayılı rakam aralığında bulunan bandrolleri taşıyan nüshalar dışında kalan davalılar eylemlerinin men'ine ve kararın ilanına karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ), 25.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2008/11423 K. 2010/2165 T. 25.2.2010)

Bu yazımızda telif hakkı ihlali halinde hakkı ihlal edilen eser sahibinin ihlal edenden isteyebileceği parasal talepleri Yargıtay kararları ışığında incelemiş olduk. Parasal taleplerin yanında eser sahibinin tespiti, tecavüzün men’i (önlenmesi), tecavüzün tespiti gibi taleplerin de ileri sürülebileceği unutulmamalıdır.

Tüm bu süreçlerde hak kaybına uğramamak adına bir avukattan hukuki destek alınması tarafların menfaatine olacaktır.

Saygılarımızla,

Av. Ömer ÇEBİ