12 Haziran’da yapılacak genel seçimlerde Hatip Dicle, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan, Kemal Aktaş, Selma Irmak ve Gülseren Yıldırım, BDP’nin desteğiyle bağımsız milletvekili adayı oldular. Seçilmesi beklenen bu adayların seçilmesi halinde serbest bırakılıp bırakılmayacakları veya dokunulmazlıktan yararlanıp yararlanmayacakları tartışılacaktır. Bilindiği gibi 2009’da Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk o dönem milletvekili oldukları halde Anayasa’nın 83/2. maddesinin ikinci cümlesi gerekçe gösterilerek mahkemeye çağrıldılar. 2007 yılında seçilen İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel tahliye olmuş ancak hakkındaki yargılamaya devam edilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen hak ve özgürlüklerin sınırlaması başlıklı maddesinde yapılan değişiklikle özgürlüklerin sınırlamasında “ölçülülük ilkesi” kıstası getirilmiştir. Değişiklik öncesi keyfi sınırlamaların yolunu açık tutan bu maddenin değişmesiyle birlikte bu keyfiliğin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ancak uygulamada devlet organlarının ve mahkemelerin buna uymadıklarına tanık olmaktayız.

Anayasa’da dokunulmazlık hükümleri

T.C Anayasası’nın 83/2. maddesinin birinci cümlesinde  “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” denilerek milletvekillerinin dokunulmazlığını açık bir şekilde düzenlemiştir. Milletvekillerinin hangi durumlarda dokunulmazlıktan faydalanmayacakları 83/2.maddenin ikinci cümlesinde “Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır” denilmek suretiyle bu istisnai durumları saymış bulunmaktadır. Anayasa’nın 83/2. maddesinin ikinci cümlesinin ikinci bölümünde yer alan Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlara göndermede bulunmuştur. Buna göre hangi durumda dokunulmazlıktan söz edilmeyeceğini belirlemek bakımından 14. maddedeki durumlara bakmak gerekmektedir.

Seçilenler derhal serbest bırakılır

Bilindiği gibi Anayasa’nın 14. maddesi 3 Ekim 2001 tarihinde AB’ye uyum yasaları çevresinde değiştirilmiştir. Bu değişikliğe göre 14. maddede herhangi bir suç belirlemesi yapılmamıştır. 14. maddede herhangi bir suç belirlemesi yapılmadığından dolayı hangi suçlar bakımından dokunulmazlığın olmayacağı belirlenmemiştir. Eğer adı geçen suçlar sayılmış olsaydı seçilen tutuklu milletvekillerine yüklenen suçlara bakılarak onların dokunulmazlıktan yararlanıp yararlanmayacakları belirlenebilir. Anayasan’ın 14. maddesi değiştirilmeden önce hangi suçlar bakımından dokunulmazlığın olmadığı açıkça belirlenmişti. Bu belirlilik nedeniyle Anayasa’nın 83/2. maddesindeki kısıtlama bir anlam ifade ediyordu. 14. madde değişikliği 83/2. maddesinde yer alan 14. maddeye yollamada bulunmasının bir anlamı kalmamıştır. Bu nedenle seçilecek milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılmadan hiçbir devlet organı bu milletvekilleri hakkında işlem yapamaz. Çünkü Anayasa’nın 6. maddesine göre hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Bu milletvekilleri seçildikleri andan itibaren dokunulmazlık kazanacak, tutuklu iseler derhal serbest bırakılacaklardır. Seçilen bu milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması kararı verilmedikçe onları serbest bırakmayan veya yargılamalarına devam edenler Anayasa’yı ihlal etmiş olacaklar. Yine Anayasa’nın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri herkesi bağlayıcı kurallardır. 3 Ekim 2001 tarihinden önceki Anayasa’nın 14. maddesi yürürlükte olmuş olsaydı ve seçilen milletvekillerinin eylemleri bu maddede tanımlanan suçlardan olması şartıyla haklarında soruşturma açılabilecekti.

Anayasa’nın 14. Maddesi

Konuyu anlaşılır kılmak için Anayasa’nın 14. maddesinin önceki haliyle şimdiki geçerli halinin karşılaştırmak yerinde olacaktır. 3 Ekim 2001 tarihinden önceki Anayasa’nın 14. maddesinde dokunulmazlık dışında kalan suçlar açıkça sayılmıştır. Bu suçlar: “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak” suçlarıdır. Değişiklik öncesi sayılan bu suçların ceza yasalarında suç olarak tanımlandığı görülmektedir. Hal böyle iken 2001 yılı değişikliği olmamış olsaydı 83/2. maddede 14. maddeye yapılan yollamanın bir anlamı olacaktı ve bu sayılı suçlar nedeniyle soruşturma açılmış olsaydı dokunulmazlıktan söz edilmeyeceğini söyleyebilirdik. Hatta değişiklik öncesi Anayasa’nın 14. maddesinde daha da ileri gidilerek görüş ve düşünceler dahi suç olarak kabul edilmektedir. Anayasanın 14. maddesinin şu anda geçerli olan hükmü ise “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” şeklindedir. Görüleceği gibi değişiklik öncesinde olduğu gibi herhangi bir suç tanımlanması yapılmış değildir. 14. madde sadece hak ve özgürlüklerin kullanılmasına getirilen bir kısıtlamadır. Zaten bu kısıtlamanın sınırları da Anayasanın 13. maddesinde yapılan değişiklikle güvence altına alınmış bulunmaktadır. Bu değişiklik sayesinde görüyoruz ki 14. maddenin eski halinin hak ve özgürlüğün kullanılmaması önünde büyük bir engeldi. Bu değişiklik bu bakımdan Türkiye demokrasisi için bir dönüm noktasıdır. O günün koşulları ve bu değişikliğin gerekçesi dikkate alındığında özgürlüklerin kullanımı önünde büyük bir engelin kaldırıldığını söyleyebiliriz. Bunu belirtmek Türkiye’deki anti demokratik yasa ve uygulamaların olmadığı anlamına gelmemektedir. Kaldı ki 2001 öncesi Anayasa’da “görüş ve kavram” şeklinde yapılan belirleme 2001 yılındaki değişiklik sonucunda “faaliyet” şekline getirilmiştir. Anayasa yorumunda bu husus da dikkate alınmalıdır.

Ölçülülük ilkesi

Tutuklu milletvekili adaylarına isnat edilen suçlara bakacak olursak bu suçlar TCK’de yer alan örgüt üyeliği suçudur. Anayasa’nın 14. maddesinde böyle bir suç tanımı yapılmadığı gibi başkaca bir suçun tanımlanması yapılmış değildir. Bu durumda 83/2. maddesinde yer alan 14. maddeye yapılan yollamanın pratik bir önemi kalmamıştır. Bazı Anayasa hukukçuları ve yargılaması devam ederken seçilen milletvekillerinin sorunun çözümü için 83/2. maddenin değişmesi gerektiğini söylüyorlarsa bana göre mevcut haliyle de dokunulmazlığa engel bir durumu yoktur. Bunun yerine Anayasa’yı doğru yorumlamak ve bu konuda çaba sarf etmek gerekmektedir. Yargı, Anayasa’nın açık hükümlerine aykırı davranarak TBMM’nin kararı olmadan milletvekilleri hakkında yargılamaya devam ederek kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanarak siyasi sürtüşme ve toplumsal sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Anayasa değişiklikleri değişik zamanlarda yapıldığı için bazı çelişkili durumlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin 2004 yılında Anayasa’nın 143. maddesinde düzenlenen Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırıldı. Buna rağmen Anayasa’nın halen yürürlükte bulunan 177/1-d maddesinin iki yerinde Devlet Güvenlik Mahkemelerinden söz edilmektedir. Buna dayanarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin halen Anayasa’da bulunduklarını söyleyebilir miyiz? Devlet Güvenlik Mahkemeleri ilgili madde kaldırıldıktan sonra başka maddelerde bu mahkemenin adı geçse bile o mahkemelerin kaldırıldığı gerçeğini değiştirmez. 83/2. maddenin ikinci cümlesindeki 14.maddeye yapılan yollamaya konu suçlar 2001 yılı değişikliği ile ortadan kaldırıldığından dolayı işlevsiz olarak Anayasa’da duran bu hükmün pratik bir anlamı kalmamıştır.

Anayasanın bütünsel yorumu, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında getirilen “ölçülülük ilkesi” gereğince yukarıda yazılı bağımsız adayların milletvekili seçildikleri takdirde, tutuklu iseler derhal serbest bırakılmaları ve dokunulmazlık nedeniyle yargılamalarının durdurulması gerekmektedir.