Milli Cephede komutanlık teklifi

12 Eylül Darbesinden birkaç ay önce ilginç bir teklif geldi bana. Teklif MHP’den geliyordu. Teklifi yapan “ Çok yakında Amerikancı bir askeri darbe olacak..  Arkadaşlarımız öldürülüyor, geçen gün MHP Çanakkale İl başkanı öldürüldü, Türkeş CİA’ye teslim oldu,  sessiz kalıyor. Sizin düşmanınız olan Amerika artık bizim de düşmanımız. Biz arkadaşlarla tartıştık, sol fraksiyonları bir araya toplayabilecek ve bizim de güvenebileceğimiz kişi olarak sizi görüyoruz, birlik Amerikancı cuntaya karşı silahlı mücadele başlatalım.” Diyordu.

Şoke olmuştum.. Bana yapılan bu teklif hem çok ilginç, hem de son derece tehlikeli idi.

Teklifi yapan kişi ve olayın tahliline girmeden önce o günlere bir göz atalım.

O günler ülke Beyrut’u aratacak durumda.. Her gün sokaklarda, üniversitelerde insanlar katlediliyor, kahveler taranıyor. Günlük ölü sayısı ortalama 25, bir gün bu sayı 20 ye düşerse ertesi gün 30 kişi öldürülerek ortalama tutturuluyor.. Ülke kan gölüne dönmüş, can güvenliği yok..

Abdi İpekçi cinayeti

Vikipedi’de İpekçi cinayeti şöyle anlatılıyor:

“1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka'daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Mehmet Ali Ağca'nın verdiği ifade de Abdi İpekçi'ye 5 - 6 el ateş ettiğini söylemiştir. Fakat olay yerinde 9 mermi ele geçirilmiştir. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu göstermiştir. O da Oral Çelik'tir. Oral Çelik ve Mehmet Şener suikastı beraber planlamış Mehmet Ali Ağca da tetikçi olarak sonradan aralarına katılmıştır.

Mehmet Ali Ağca, İpekçi suikastinden idamla yargılanırken 1979 yılında ülkenin en iyi korunan askeri cezaevlerinden biri olan Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı.”

İpekçi cinayeti Türkiye’yi sarsan bir olaydı, Dünyada da büyük yankıları oldu.

12 Eylül öncesi öldürülen ünlüler

1 Şubat 1979′da Abdi İpekçi-İSTANBUL
—10 Eylül’de Türkiye İşçi Partisi Adana eski il başkanı Ceyhun Can-YAZIHANESİNDE
—19 Eylül’de Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş İSTANBUL
—28 Eylül’de Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul
—19 Kasım’da eski Adalet Partisi İstanbul milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu-İSTANBUL'DA
—20 Kasım’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Ümit Doğançay-İSTANBUL'DA
—3 Aralık 1979′da, Fedai Dergisi sahibi yazar Kemal Fedai Coşkuner-İZMİR
—7 Aralık’ta İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil-iSTANBUL
—11 Nisan 1980′de TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu,
—27 Mayıs’ta Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak-ANKARA'DA
—24 Haziran’da Milliyetçi Hareket Partisi Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok-İSTANBUL'DA(Evinde kızı ile birlikte öldürülmüştür)
—15 Temmuz’da Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu İSTANBUL'DA

—19 Temmuz’da Eski Başbakan Nihat Erim İSTANBUL
—22 Temmuz’da Maden-İş Sendikası genel Başkanı Kemal Türkler-İSTANBUL'DA

Bunlar ünlüler.. 12 Eylül öncesindeki 6 yılda tam 6000 faili meçhul cinayet var.

Teklifi bana yapan kişi Mehmet Ali Ağca’nın avukatı Turhan Özbay’dı. Turhan ile dünya görüşlerimiz taban tabana zıttı, buna rağmen Turhan ile aramızda bir dostluk bağı vardı. Turhan’ı bir kez linç edilmekten kurtardım.. Turhan dindar biri idi, ben de onun inançlarına saygı gösterirdim. Dostluğumuz 1967’de Hukuk Fakültesi boykotu ile başlamıştı. Boykotu MHP’liler başlatmış, bir süre sonra da boykotun lideri ben olmuştum. O zaman üniversitede çok etkisiz olan bir sol hareket vardı ve ben yeni olduğum için bu solla henüz bağlantılarım oluşmamıştı. Turhan’ı bu hareket içerisinde tanıdım. Turhan benim dünya görüşümü bilmiyordu, ben de onun.. Boykot sonuna doğru anladık ki iki ayrı dünyadanız.. Ben yurtlarda sol öğrencileri örgütledim ve bir basın toplantısı ile durumu deklere ettim. Önderlik sağda iken sesini çıkarmayan dekan basın toplatısından sonra fakülteyi bir hafta tatile soktu ve daha sonra da üniversiteden 1 yıl uzaklaştırıldım..

Turhan Özbay beni nasıl buldu?

Hatırladığıma göre biz Turhan ile en az 4 yıldır görüşmüyorduk. Karşılaşmamız tesadüfen oldu. O gün Sultanahmet Adliyesi’nin karşısındaki kahvede bir banka müdürü ile buluşacaktık. Kahvede müdürü bekliyordum ki kapıdan içeri Turhan Özbay girmez mi? Ben korkuya kapıldım.

O günlerde İpekçi cinayetinden sanık Mehmet Ali Ağca’nın Sıkı yönetim Mahkemesinde duruşmaları yapılıyordu, Turhan da avukatı idi ve sık sık basında boy gösteriyordu. Bir gün önce Ağca duruşması vardı ve o gün gazetelerin 1. Sayfasında Ağca ve avukatı Turhan Özbay vardı. Gün 25 kişinin sokak ortalarında vurulduğu o günlerde Turhan gibi birisi ile yan yana gelmek ölüme açık çağrı idi. İşte bu yüzden Turhan’ı görünce paniklemiştim.

Turhan doğruca bana geldi, kalktım, öpüştük.. Beni gördüğü için çok sevinçliydi. Ben hemen bir yalan uydurup kaçmak istedim, Çarşıkapı’da bir bankaya gitmek zorunda olduğumu söyledim. Aksiliğe bakın, Turhan demesin mi ki benim de yazıhane orada beraber yürüyelim.. Şimdi  sol kurşunlara hedef olmak var.. İşe bakın sağcıların kurşunlarına hedef ol, ölüm tehlikelerinden geç, bu günlere gel ve bu kez sol kurşunlara hedef ol.. Bu anı anlatmak çok zor.. Korku ile üzüntü iç içe.. Bunu anlamak için o günleri yaşamak gerekir..

O günlerde MHP gençlik hareketinin önderlerinden, Türkeş’in sağ kolu dostum Komanda Mustafa beni ikaz etmişti, “abi dikkatli ol, bunlar manyak” demişti. Adalet Partisi Grup Başkan Vekili İbrahim Aksakal “Rahmi mevzide kal, kafayı çıkartma “ diye ikaz etmişti.

Mecbur, adliyeden Çarşıkapı’ya kadar Turhan ile yan yana yürüdük.. Yol boyunca ölüp ölüp dirildim.. Yol bitti.. Turhan’a net olmayan bir adres verdim. Turhan birkaç gün sonra çıkıp geldi.

Giriş kapısında Turhan’ı şirket çalışanları karşıladı. Zafer Nuhoğlu heyecanla bana geldi “ ağabey Turhan Özbay geldi, öldürelim mi?” diye sordu..  Şimdi, Ataşehir Belediye Meclisi üyesi olan Zafer Nuhoğlu o zaman bizim şirketin ortağı ve çalışanı.. “Bırakın gelsin” dedim, onları azarladım. Turhan yanıma geldiğinde yüzünde ölüm korkusu vardı. Öldürülmek için köşeye sıkıştırılan ve her an öldürüleceğini bekleyen bir insanın hali.. Turhan’ın ayakkabıları subay ayakkabısı, pardösüsü altüst edilmiş subay pardösüsü idi..   Yoksulluktan sanırım..

Turhan’ı rahatlattım, benim yanımda güvende olduğunu söyledim, oturdu ve konuşmaya başladı. “Arkadaşlarımız öldürülüyor, Türkeş sahip çıkmıyor.. CİA’ye teslim oldu..” diye başladı..  Konuşmayı bulunduğumuz yerin dinlenme ihtimali olduğunu söyleyerek bir başka yerde buluşmak üzere kapattım. Böylece hem düşünmeye zamanım olacaktı, hem de bu teklife nasıl hayır diyeceğime karar verecektim.

Turhan’a göre MHP tabanı bana güveniyordu, sol fraksiyonları ben toparlayabilirdim, çünkü ben solun bölünmesinde tarafsız kalmıştım.

Teklife bakın, CİA, Türkeş, darbeye, yani Silahlı  Kuvvetlere karşı silahlı mücadele ve ben sol fraksiyonların başına geçip silahlı mücadelede önder olacağım..

Teklif çok büyük, çok iddialı, ama hayali, böyle bir silahlı mücadelenin başarı şansı hiç yok..

Belki benim bilmediğim yönleri vardı, mesela ordu içinden destek gibi.. Bu macera bana göre değildi, ret etmem gerekiyordu ama ret etmem halinde cezalandırılır mıydım? Bu da ciddi ve hayati bir sorun oluşturuyordu benim için..

Kararımı verdim, solun akilleri ile konuşacaktım.. İlk Doğu Perinçek ile konuştum.. Çok soğukkanlı karşıladı, hiçbir yorum yapmadı.. Doğu’nun bu tutumunu hala anlamış değilim.. Rahmetli Nuri Yazıcı’ya gittim, çözüm öneremedi, Bozkurt Nuhoğlu dikkatli olmamı, evden farklı saatlerden çıkıp, farklı saatlerde dönmemi, günlük davranışlarımı değiştirmemi söyledi..

Akillerden o zaman da bir sonuç çıkmadı.. Kararımı verdim ve Turhan ile görüştüm, teklifini kabul etmediğimi söyledim. Turhan “maddi yardım yapar mısın” diye sordu. Evet dedim..

Turhan Özbay ile bir daha hiç görüşmedik..

Sonraki yıllarda Cumhuriyet Gazetesinde çıkan bir yazı dizisinde Turhan’ın Türk İntikam Tugayları’nın lideri olduğunu okudum..

 
NOT: 12 Eylül Darbesi'nde Türkeş bir kaç hafta teslim olmadı, bu Amerikancı darbe ile çatışmasının en iyi örneğidir.

 Rahmi Ofluoğlu

Taksim Toplantıları'ndan notlar