Ünlü seslenişlerdendir.

Mücadeleyi kaybettiğinde değil, mücadeleden vazgeçtiğinde yenilirsin…

Emeğin yiğit evlatları her dönem ayağa kalktığında kazandılar, kaybettiler, kazandıklarında sonradan kaybettiler, her kaybedişte bu defa  daha iyisini yapacağız ya da daha iyisini kuracağız demek gerekiyor. Kapitalizmin hala tek bir alternatifi var…

Ancak gelinen noktada, emek  iktidarına yönelik mücadele denemelerinin  salt ajitasyonla ya da örgütlenme denemeleri ile yürütülemeyeceği açık. 68 kuşağından gelen Fransız devrimcinin röportajında dediği gibi, anma günlerinde sabahlara kadar marş söyler, sonra dağılırdık dememek için, ajitasyonu ya da küçük örgütlenme denemelerini aşan perspektifler gerekiyor. Bunlarda yeni fikirler demek. Aslında yeni fikirler gerektiği açık, bu anlamda bilineni yeniden söylemek gerekiyor, bilineni yapabilmek için…Çünkü bu da yoğun emek sürecine tabii. Toplumdaki, bilim dünyasındaki  gelişmeleri takip etmek , yaşamı nasıl etkilediğini irdelemek gerekiyor. Örneğin, yapay zekanın sosyalizm teorilerine etkisini düşünmek gerek, ya da üretim sürecine ilişkin ne sonuçları olabileceğini ve devrimci öznenin nasıl şekilleneceğini düşünmek gerek.

Ya da Genbilim çalışmalarının ya da yeni bilimsel süreçlerin Sosyalizm teorisi ile karşılaşmasını sağlamak gerek. Zamanında ustalar yapmadı mı? Antiduhring de, Materyalizm ve Ampiryokritsizm çalışmalarında tartışmadılar mı?

Ya da halinden memnun güzel cafetaryalarda oturan ve kendini, her biri prens ya da prenses zanneden ve kişisel gelişim kitaplarında mutluluk arayan  küçük burjuvazinin yabancılaşma sorunları üzerinde düşünmeden, ya da sanayi işçilerinin lümpenleşme süreçlerine   yönelik bir fikri çalışma olmadan söylemlerimizin yenilenmeyeceği açık değil mi?

Anma toplantıları ve duygusal ajitasyonlar ile yetinmemeliyiz.

Oysa kapitalizm en acımasız ve yok edici ve kışkırtıcı hali ile karşımızda duruyor. Yeni formasyonunu anlamak gerekmiyor mu? Plazaları, fabrikaları, bilimsel süreçleri irdelememiz gerekmiyor mu?

Çok bilineni yeniden söylüyoruz. Sosyalizm hem teoridir, hem pratiktir. Her yönü ile devrimcidir. Devrimci fikirlerle bezenmiş devrimci özneye ihtiyaç duyar. Ancak bu fikirleri yeniden harmanlamadan, öznenin değişimini algılamadan ne hareket olacaktır, ne de heyecanlandıracak bir meydan okuma…

Fikri süreçleri yeniden gündeme almalı, kalan ve hala kalbi atanlar bir çelik barikat gibi bir araya gelmeli, yanyana, yıkılmazcasına…

Dünyada mutlu azınlık iyize azınlık haline geliyor, ve üstelik kendilerine seçkinler diyorlar, eskiden sahip oldukları  servet daha da artıyor, iktisatta artık ülke, artık nüfus deyimleri bile kullanılabiliyor, yani sömürüye bile değmeyecek insanlar, pazarı, üretimi, tüketimi bile olmayan ülke ve nüfuslar küresel kapitalizmin sınırları dışına atılıyor, ya da en ucuz emek, sermayeye en az vergi politikaları devreye giriyor, anlı şanlı iş dergilerinde sermayenin yatırım yaptığı yeni bölgeler anlatılıyor. Balkanlar gibi, Afrikanın belli bölgeleri gibi.

Bir zamanlar bir hayalet dolaşıyordu. O hayaletin anlattığı bir hikaye vardı ve o insanlığın kurtuluşunun hikayesi idi…

Yetmesin   anmalarda söylenen marşlar…

1 mayısların  layıkı gibi, kökenine, acılarına, geleneklerine uygun ve yakışan ve yeniden devrimci bir tarzda kutlanması için, en azından biraraya gelmeliyiz, çalışmalıyız, yanyana  çelik barikatlar oluşturmalıyız.

Yenilenen o haklı fikirlerimiz ve  yenilmezlik bakışımız  ile topluma bir kez daha, aslında daima seslenmeliyiz.

Bunlar bilinenler, ama bilineni yapmak zordur, yapmalıyız…

Bu umuttur.

Girişte de dendiği gibi “Kaybettiğinde değil Vazgeçtiğinde yenilirsin”…