Ameliyattan sonra ilk görüntü diyordu resmin altında...

Süzülmüşsün usta...

*

Hapishanelerde tutuklu hastalar ya da onların yolunu bekleyen dışarıdaki hastaları bir an geldi aklıma...

Hiç hissettin mi acaba:

Hastanın bir bardak su istediğini...

Suyu veren bir sevgili el...

Hastanın bir ses istediğini...

Başucunda bir ayak sesi...

*

Hissettin mi mesela; hastanın sevgilisini son bir kez, ama son bir kez görmek istemesindeki o yüce yalvarışı...

Uzaktaki hasta sevgililer...

Hasta anneler...

Ölmekte olan babalar...

Uyanmış gecede, ağlayan çocuklar...

Ya da boş bir hücrenin tavanına baka baka ölen oğullar...

İçeridekiler ya da dışarıdakiler...

Hiç düşündün mü bu arada, hasta ne hisseder usta?..

*

Hasta ya da sahibi...

Tutuklu diyorsunuz buna sadece...

Yani hüküm giymeden, suçlu bulunmadan, suçlu olup olmadığı daha anlaşılmadan bir hücreye kapatılmış insanlar...

Ve orada tutmak; günlerce, aylarca, yıllarca...

İşte o sırada...

Su ister hasta...

*

Misal, bir tutuklu hastanın aslında sağlam olduğunu anlatmak için Golf ve tenis oynayabilir raporu verilmişti...

Size tam bu arada Futbol oynayabilir deseler ya...

Bir diğerine ise Spor yaparken öldüdediler...

Oysa...

Suçu günahı yoksa, bir bardak su ister...

Bir ses... Başucunda torunların, çocukların, yiğidinin, kızının, oğlunun varlığını... Sevgilinin elini alnında ister hasta...

*

Belki de farkımız burada; kinimiz, nefretimiz asla vicdanımızdan büyük değil bizim... Bizler bir can yandığında, duygularımızın içinde boğuluruz da sesimiz çıkmaz usta...

Sende bu yok...

Yarın bu köşede, hasta annesine koşamayan, hastalandığında bunu evde bekleyen bebeğinden gizleyen tutuklu Müyesser Yıldızdan gelen mektubu yayımlayacağım...

İşte yine: Bir kız, bir anne, bir hasta...

Ben okurken ağladım...

(......)

Yarın; Sen Ağlama...


Cumhuriyet/Bekir Coşkun