Başlıktaki yarım kalmış cümleyi nasıl tamamladınız?.. 

Merak ediyorsanız yazının sonunu bekleyin... 
Suikastçıyla ilgili söylenecek söz kalmadı. Kör nişancıydı da iki metreden Can’a isabet mi ettiremedi, yoksa onu oraya yollayan amirleri (mesela Sedat Peker nam silahşör, mesela Abdurrahman Dilipak nam gazeteci-silahşör, mesela... (Üç noktadan sonrasını siz tamamlayın; ben korkarım), evet amirleri “Vurma, şimdilik korkut” mu demişlerdi bilemem. Umarım polisteki sorgucular sorunun cevabını bulurlar ve onlara izin verilirse bizlere de açıklarlar. 
Gelelim mahkemenin kararına. 
AVM benzeri Çağlayan Adliye Sarayı’nın yeşilden nasipsiz, betondan ibaret avlusunda patlayan iki el silah sesi 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını adeta gölgeledi. 
Oysa o karar silah sesinden daha önemliydi. Öyle ya silah çekene karşı bizim Dilek Dündar diye bir arkadaşımız var. Panter gibi sıçrar, azman birine benzeyen herifi anında “etkisiz hale” getirir. 
Ama koskoca ağır ceza mahkemesine Dilek kardeşim ne yapsın? 
Mahkeme karar verdi: 
Casusluk suçlamasından beraat. 
Böylece Can ve Erdem arkadaşlarımız elde ettikleri “gizli bilgileri” gazetede yayımladıkları için “dünyanın en acemi casusları” yaftasından kurtuldular. Yazık. Ne güzel dalga geçecektik. 
Mahkeme karar verdi: 
Darbe girişimi suçlamasından beraat. 
Hayret, oysa ben Can Dündar ve Erdem Gül’ün AKP iktidarının yıkılmasından yana olduklarını sanıyordum. Koskoca ağır ceza mahkemesinden daha iyi bilecek değilim ya, demek bizimkiler bunu darbe yoluyla yapmayacaklarmış. 
Mahkeme karar verdi: 
Terör örgütü üyesi ya da destekçisi olma suçundan bu aşamada hüküm kurulamaz.

***

Ne kaldı? 
“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak” suçu. 
Mahkeme hem Can Dündar’ın, hem Erdem Gül’ün bu suçu işlediklerine hükmetti. Can Dündar’ı toplam 5 yıl 10 aya; Erdem Gül’ü de net 5 yıla mahkûm etti. 
Koskoca ağır ceza mahkemesinden iyi bilecek değiliz ya... 
Eğer Yargıtay da bu kararı benimserse bizimkilere Silivri’de volta atmak, bize de Silivri kırsalında nöbete durmak düşecek. 
Olabilir. Gazeteciyiz biz. Türkiye’nin gazetecileriyiz. Yatarız, çıkarız, işimizi yaparız; yine yatar, yine çıkar, yine işimizi yaparız. 
İşimiz halkın haber alma hakkını (ihtiyacını değil hakkını) ete kemiğe kavuşturmaktır.
Ancaaaaakkk... 
Koskoca ağır ceza mahkemesinin bu kararının bir başka, çok derin ve çok değerli bir anlamı var: 
Mahkeme durdurulan MİT TIR’larının içinde gün ışığına çıkanların “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgiler” olduğunu resmen ve hukuken ve alenen kabul etti. 
Ne çıktı o TIR’ların içinden? Silah, mermi, roket mermisi, roketatar, mühimmat... 
Nereye gidiyordu bunlar? Suriye’de, yani bir yabancı ülkede Sünni İslamı egemen kılmak için silaha sarılmış çetelere... 
Bu suçtur. Çok ağır suçtur. 
Koskoca ağır ceza mahkemesinden iyi bilecek değiliz ya. 
Bu suç bal gibi işlenmiş işte... 
Yani suikastçı herif Can Dündar’a, 14. Ağır Ceza Mahkemesi devletin en tepesine ateş etti. 
Biri ıskaladı, öteki 12’den vurdu...
CUMHURİYET