“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde A partisinin adayına oy vereceğim. Aday olabilsin diye B partisinin lideri için de imza attım. Milletvekili seçimlerinde C partisini destekleyeceğim. Kendim D partisinin kongre delegesiyim. Gönlümdeki partiyse Z.” Bir yerlerde okumuştum, belli aralıklarla şampuan değiştirmek saçlar için faydalıymış. Herhalde siyasette de böyle olduğu düşünülüyor, kimse bu durumu yadırgamıyor, hatta yadırgayanlar ayıplanıyor!Çünkü, Türkiye’de siyasetten ilkeler, hedefler, programlar, dünya görüşleri tamamen çıkarıldı, geriye matematik hesaplar kaldı. İnsanın, yahu ilkeler, hedefler, programlar, dünya görüşleri olmayacaksa neyin hesabını yapıyor, neyin kavgasını veriyorsunuz diye isyan edesi geliyor da, ortam müsait değil. Mahalle baskısı fena, daha kibar, daha kapsayıcı olmak zorundayız.Ama bitmiyor ki!Tam bu siyaset panayırının ortasında siyaset yapmaya alışıyorduk ki, birden yine sessize aldığımız bir “oha” daha çıktı aklımızdan. 24 Haziran’ı “ya kurtulduk ya battık” diye göstermeye çalışan kesimlerin içinden “büyük tuzağı” fark edenler panik içinde uyarmaya başladılar muhalefeti. Diyorlar ki, Erdoğan 24 Haziran’da geri çekilecek, berbat bir ekonomiyi ve karmaşık uluslararası sorunları muhalefetin kucağına bırakacak, sonra da “gördünüz mü ben olmayınca batırdılar ülkeyi” diyerek muhteşem bir geri dönüş yapacak. Peki ne yapmalı? Değişik öneriler geliyor. Bunların içinde en ilginci “24 Haziran’da Erdoğan düşmesin, biraz daha sabredelim, batak ona kalsın” demeye getirenler… Demek ki anketlere bakıp son gün Erdoğan’ın hazırladığı tuzağa düşmemek için Erdoğan’a oy verecek olanlar da çıkabilir; ince hesap, biz anlamayız!Böylece ne dediği belli olmayan, herkesin bir çuvala doluştuğu muhalefette bir de “iktidarı şimdi almasak mı acaba” muhabbeti başlamış oldu.İnsan çok mu cıvık yazdım acaba diye düşünmeden edemiyor ama olay bu şu anda Türkiye’de ve siyaset cıvıklık üzerine kurulu. Düzen siyaseti…Şimdi biraz o cıvıklıktan çıkalım ve yalın gerçeğe ışık tutalım. Düzen muhalefetinin içinden “iktidarı şimdi almasak mı” seslerinin çıkması son derece anlaşılır bir şey. Çünkü… Pili biten yalnızca Erdoğan ya da AKP iktidarı değil, Türkiye’de şu anda parlamentoda bulunan ve de seçim pusulasında kendilerine yer bulan bütün partilerin savunduğu, sürmesi için duacı oldukları düzenin kendisidir.Yıllardır söylüyoruz, bugünkü düzen, patronların egemen olduğu düzendir. Erdoğan yarattığı bütün sorunlara rağmen, patronların ihtiyaç duyduğu her şeyi onlara vermiştir. Ucuz işgücü, grev yasağı, taşeronluğun yaygınlaştırılması, iş güvencesinin yok edilmesi, doğanın ve kamusal alanlarının özel sektör lehine talan edilmesi, piyasanın yargı denetiminden özgürleşmesi, özelleştirmede sınır tanımama… Böyle gidiyor…Bütün bunlar Türkiye’yi elbette ekonomik bir krizden korumuyor. Şimdi… Bugünkü düzende işçi ücretleri, emekli aylıkları acık yükselsin, grev yasağı kalksın, işçiler hak arasın, taşeronluğu adım adım kaldıralım, doğayı tahrip etmeyen bir büyüme modeli bulalım diyebilir misiniz?Bugün dahi maliyetlerden şikayetçi patronlar anında ciyak diye bağırır, ipini çekiverirler o hükümetin. Patronlara dokunmadan, onların egemenliğini sorgulamadan hiçbir iyileşme sağlayamazsınız.Arada derede bir şeyler yaparsanız, söz gelimi enflasyon hemen tırmanır, belli düzeylere yükselen enflasyon oranıyla hükümette kalındığı görülmemiştir. Böyle bir dönemin ardından daha sağ, daha baskıcı, hatta faşist bir iktidar kurulur.İşte “şimdi iktidarı almayalım, azıcık daha batsın” stratejisi, bizim sözünü ettiğimiz gerçeği kabullenmeyip, onu ters yüz edenlerin aczidir.Tekrar ediyoruz, ”hele bir Erdoğan gitsin” üzerine kurulu bir kurtuluş reçetesi bugün herkese “kolay” olduğu için pek güzel geliyor ama buradan çıkış yok. Evet Erdoğan kesinlikle gitmeli ama bir düzen değişikliği için enerji yaratarak; ilkesiz-omurgasız-dayanaksız sahte hayalleri güçlendirip halkı iyice kötümserliğe ittirerek değil.Ve zaten eğer bundan korkuluyorsa söyleyelim, düzen muhalefetinin bu pespayeliği Erdoğan’ı geri de döndürür, kimsenin kuşkusu olmasın.Halbuki Erdoğan-AKP zayıfladı, yıprandı. Bunu kişilikli bir siyaset, halkın uyanışı ve örgütlenişi için fırsata çevirmenin tam zamanı. İnsanları milletvekili adayı olduğu partinin değil de başka bir partinin cumhurbaşkanı adayına oy verecek hale getiren bir siyaset kültüründen çözüm değil sadece ve sadece çürüme ve teslimiyet çıkar.Düzen değişikliği talebi insanlığın en doğal, en temel hakkıdır ve son derece günceldir. Şampuan değiştirmeyin, düzeni değiştirin!

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/sampuaninizi-degistirin-bakin-erdogan-nasil-gidiyor-237894