Ayşe Yıldırım-CUMHURİYET

ALTI KİŞİLİK AİLEYİ YOK ETTİLER

Kandil’de gerilla giysili gençler yol gösteriyor bize. Telefonlarımızı kapatmamız rica ediliyor. “Bizim için değil köylüler için” diye ekleniyor: “Koordinatları izleyen Türk uçakları gelip ateş açıyor, köylüleri vuruyor. 2011’de arabalarıyla giden 6 kişilik aileyi öldürdüler. Sonrasında bir özür bile dilemediler. KDP de tepki göstermedi. Biz de ailenin anısına bir anıt diktik.”

Ağrı’dan daha büyük provokasyon planlandı

Erbil’den Kandil’e giderken rastladığımız herkesin konusu İran KDP’si ile PKK arasındaki çatışmaydı

Saddam adamlarıyla giderken arabası yolda bir çukura düşer. Şoföre arabayı durdurmasını söyler. İner, çukura bakar “Bu yolu kim yaptıysa bulun getirin” der ve ekler “Bir de silindir getirin.” Adamları mühendisi getirirler. Saddam “Yat şu çukura” diye bağırır. İtiraz bile edemeyen mühendis sessizce yatar. Acımasızlığıyla ünlü Saddam emir verir: “Geçin üstünden...”

Erbil’den Kandil’e uzanan yolculuğumuz sırasında şoförümüz her bozuk yolda benzer hikâyeler anlatıyor: “Bu bozuk yolların hepsi Saddam’dan sonra yaptırılan yollar. Saddam zamanında sıkıysa bozuk yol yapsalardı.”

Geçen lüks araçlara şaşkınlıkla bakıyoruz. “Bu arabalarla Erbil dışına hele de Bağdat tarafına gidemezsiniz” diyor şoförümüz: “Soyarlar, soyulmakla kalırsanız şanslısınız.”

En değerli araç pikap

IŞİD’le savaştan bu yana Irak Kürdistan’ındaki en değerli aracın pikap olduğunu öğreniyoruz. Artık kullanılamaz hale gelmiş 5-6 pikabın yanından geçiyoruz. Küçük bir araba mezarlığını andırıyor görüntüleri: “Bunların hepsi savaştı” diyor şoförümüz

Görünürde her şey sakin ama havada elle tutulan bir gerginlik var. Biraz sonra nedenini anlıyoruz. Erbil’den henüz ayrılmıştık ki küçük bir sınır kapısında durduruluyoruz. KDP peşmergeleri pasaportumuzu istiyor. Henüz, beş kez daha durdurulacağımızı bilmiyoruz... Girdiğimiz alan KDP kontrolünde olduğu için yapılan bir asayiş uygulaması. Çıkarken de aynı kontrolden geçmek zorundayız. Kandil’e gittiğimizi söyleyince arabadan indiriliyoruz. Pasaportlar alınıyor, bir yerlere telefonlar açılıyor. Henüz KDPPKK’nin gerginliğinin boyutundan habersiziz. Ardından Talabani güçlerinin kontrolündeki YNK bölgesine giriyoruz. Aynı şekilde kontrol... Ancak Talabani’ye bağlı güçlerin gergin havası yok, sorunsuz geçiyoruz.

Köylerde günlük yaşam

Ve PKK bölgesine ulaşıyoruz. Öcalan’ın posterinin asılı olduğu kontrol noktasından geçtikten sonra Kandil’e ilerliyoruz. Dağa yılan gibi kıvrılan çevresi taşlarla korunarak kale görüntüsü verilen yolun düzgünlüğünü sorduğumuz şoförümüz gülerek anlatıyor:

“Burası Saddam zamanında yapıldı. İran’la savaşmak için yaptırmıştı şimdi PKK kullanıyor."

Kandil’deyiz. Bize göre Kandil ama gerillaya göre Kandil etekleri. Irak köyleri serpiştirilmiş eteklere. Köylüler günlük işlerindeler. Hayvanlar otluyor... Şoförümüzle vedalaşıyoruz... Güvenlik nedeniyle bundan sonrasını onun da görmemesi gerekiyor.

Oyunları tutmadı

Bilmeyenler için söyleyelim, Kandil’in büyüklüğü şaşırtıcı. “Boydan boya arabayla beş saatte gidemezsiniz” diyor genç bir PKK’li. Enlemesine, bir ucundan diğerine 11 saatte gidilebilen bölgenin PKK kontrolünde olduğunu söylüyor bir diğeri. Kandil’in konusu birkaç gün önce İran KDP’si ile yaşanan ‘çatışma’.

“Burası bizim kontrolümüzde. Onlarla hiçbir problemimiz yoktu. Birden şuraya yerleştiler (eliyle bir dağı işaret ediyor). Gidin dedik. Gelişleri anlamsızdı çünkü. Gitmediler. İlk ateşi onlar açtı. Çatışmak istemiyorduk.” Peki neden? Anlatıyorlar:

“Ağrı’dan bile büyük bir provokasyon planladılar. İşin içinde Barzani, İran ve Türkiye MİT’i var. Seçimler öncesi Kürtler arasında savaş çıkarmak istediler. Bir taşla birçok kuş vurmak istediler. ‘PKK barış yanlısı değil Kürtleri bile vuruyor’ diyeceklerdi. Böylece KDP Şengal, Kerkük ve Mahmur’dan uzun zamandır çıkarmak istediği PKK’yi uzaklaştıracaktı. IŞİD ile mücadelemizin ardından dünyada farklı bir noktaya oturan PKK’yi gözden düşüreceklerdi. Özellikle Fransa’da Elyse Sarayı’nda gerilla kıyafetiyle ağırlanan PYP’lilerin görüntülerinden duydukları rahatsızlığın intikamını da almış olacaklardı. Türkiye’de hem KDP yanlısı Kürtlerin oyunu HDP’den AKP’ye kaydıracaklardı. Hem de AKP’yi terk eden Kürtlerin oyunu bu çatışmadan duyacakları rahatsızlık nedeniyle geri almayı hedefliyorlardı. Ama oyunları tutmadı.

Cemil Bayık’la “buluşma noktası”na varıyoruz.

Amacımız, seçime beş kala, seçim sürecine nasıl baktıklarını, seçim sonrasına ilişkin değerlendirmelerini, Rojava’nın, Ortadoğu’nun geleceğini nasıl gördüklerini öğrenmek.

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, bol çatışmalı ve bol provokasyonlu bir seçim sürecinin yaşandığına dikkat çekiyor. Güneydoğu’da jite m ve kontrgerillanın faaliyetlerini tekrar yoğunlaştırdığını belirtiyor. Ve daha da vahim bir iddiayı dile getiriyor.

Erdoğan’ın Türkiye’yi Ortadoğu’da süren savaşın bir parçası yapma gayretinden söz ediyor. “Türkiye, Güney Kürdistan’a silahlar ve askerler gönderiyor. Musul ve Telafer’e yönelik Güney’de bazı güçlerle birlikte operasyonlar yapacakları söyleniyor” diyor.

- Seçimler için son düzlükteyiz artık. Nasıl görüyorsunuz?

CEMİ L BAYIK: Çok izleyemiyorum. Zamanım olmuyor ama oldukça çatışmalı bir seçim yaşıyoruz. Bu da normaldir bana göre çünkü Türkiye’de artık sistem, siyaset tıkandı. AKP artık aşılmaya başlıyor. Bu hem siyasette yeni bir boşluk yaratıyor hem de hızla bunun doldurulması gerekiyor. Ama demokrasi güçleri tarafından doldurulması gerekiyor. Demokrasi güçleri bu sefer de doldurmazsa kendileri açısından hiç de iyi bir sonuç ortaya çıkmaz. İç ve dış koşullar demokrasi güçlerinin bu boşluğu doldurmasını gerektiriyor. Bundan iyi koşulları da sanıyorum ele geçiremezler.

- Görünen o ki demokrasi güçleri iddialı bu kez..

Bu olumludur. Bu iddialarını güçlendirmeleri ve mutlaka parlamentoya girmeleri gerekiyor. Bu seçim herhangi bir seçime benzemiyor. Aslında rejim seçime giriyor. Bu yanıyla da daha çok HDP ve AKP arasında geçiyor seçim. İki parti arasında çelişki çok yoğun. AKP esas olarak HDP’yi hedefliyor, HDP’nin önünü kesmeye çalışıyor, barajın altında tutmaya çalışıyor.

Ölümleri arttırdılar

Dikkat edilirse daha önceki seçimlerde AKP ortamın gerginleşmemesini istiyordu. O ortam AKP’nin başarısına hizmet ediyordu, ama bu seçimde öyle bir ortamın kendisine hizmet etmeyeceğini çok iyi anladı. Onun için gerginlik ve çatışma siyasetini izledi. Hatta yer yer şiddeti, çatışmayı, ölümleri arttırmayı istedi. Ölümler üzerinden şovenizmi alabildiğine güçlendirmeyi böylece demokrasi güçlerinin önünü kesmeyi ve böylece seçimleri kazanmayı esas aldı. Onun için ha bire ortamı provoke ediyor, gerginleştiriyor, çatışmalı duruma getiriyor. Ama demokrasi güçleri bu tuzağa düşmüyor. Seçimlerin başarısı için AKP’nin tuzağına düşmemesi gerekir. Şimdiye kadar izledikleri yöntem bana göre başarılıdır.

Mağdur edebiyatı yaparak niyetlerini gizlemek istiyorlar

- Ağrı provokasyonu, HDP binalarına saldırılar oldu. Bundan sonra provokasyon olur mu?

Aylar öncesinden bazı duyumlar hatta bazı bilgiler almıştık. AKP’nin gerginlik politikası yürüteceğini hatta kontrollü bir şiddeti geliştirebileceğini yer yer bazı öldürme ve bombalamalarla seçimi kazanmak istediğine dair bilgiler edinmiştik. İmalı bir biçimde basına da yansıttık. Herkesin bunu bilerek hareket etmesi gerektiğini söyledik. Hatta bazı suikastlerin geliştirilebileceğine dair bilgiler de ulaşmıştı. Gelişmeler bu bilgilerin doğruluğunu ortaya koydu. AKP gerçekten her şeyi kendi iktidarına kurban etmek istiyor.

JİTEM devrede

Sadece bombalamalar da değil bir çok yerlerde eski JİTEM grupları, kontrgerilla grupları dolaşıyor. Yer yer bazı subaylar, kaymakamlar, valiler toplantılar yapıyor. Açık açık “HDP’ye oy verirseniz sizi yaşatmayız buralarda” diyorlar. Büyük bir baskı, sindirme geliştiriyorlar. Yine bazı yerlerde operasyonlar yapıyorlar. Mesela helikopterler ateş açıyor. Toplarla tanklarla, sürekli savaş uçaklarının keşif uçuşları var. Alabildiğine tahrikler uyguluyorlar. Hem bizi hem demokrasi güçlerini istedikleri noktaya çekmek istiyorlar. Ortamı provoke ediyor ve bunu bizimle demokrasi güçlerinin üstüne atmaya çalışıyor. Böylece yine kendilerini mağdur gösterip mağdurluk edebiyatı yaparak gerçek niyetlerini gizlemek istiyorlar. Elbette ki bu tuzaklara düşmeyeceğiz.

AKP ayakta kalabilmek için Türkiye’yi savaşa sürüklüyor

- Bu girişimler Türkiye topraklarıyla mı sınırlı?

Hayır değil. Bazı bilgilerimiz daha var. Türkiye, Güney Kürdistan’a bazı silahlar ve askerler gönderiyor. Musul ve Telafar’e yönelik Güney’de bazı güçlerle birlikte bazı operasyonlar yapacakları söyleniyor. Suriye’de El Nusra cephesini destekledikleri bir savaş merkezi kurdukları söyleniyor (İdlib yakınlarında Suudi Arabistan ve Türkiye’nin oluşturduğu iddia edilen komuta merkezi. A.Y). Buradan bu savaşın yönetildiği söyleniliyor. El Nusra cephesinde bazı Türklerin olduğu, hatta son yapılan bir hava saldırısında öldürülen El Nusra’nın ileri gelen 15 üyesinin de Türk olduğuna dair gelen bilgiler var.

Kendi amaçları için

AKP ve Erdoğan sadece Türkiye’ye değil, bölgeye yönelik de bir savaş politikası izliyor. Onun için Türkiye’yi savaşa sürüklüyor. Bununla ayakta kalmak istiyor. Çünkü artık demokratik yollarla gücünü koruyamayacağını görüyor. Ancak gerginlik ve sınırlı savaş politikalarıyla kapsamlı bir savaşı geliştirerek bunu sağlamaya çalışıyor. Erdoğan sırf kendi amaçları için Türkiye halklarını felakete götürüyor. Bunu önlemenin yolu demokraasi güçlerinin onların tuzağına düşmeden seçimlerde başarı elde ederek parlamentoya girmesidir. Bu başarılırsa Erdoğan’ın savaş politikaları zayıflatılabilir. Tümden ortadan kaldırmaz ama zayıflatabilir. O zaman bölge halklarına karşı savaşı yürütmekte zorlanabilir.

Bize de suikast planlandı

- Suikastler dediniz. Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’in isimlerinin geçtiği suikastleri mi söylüyorsunuz yoksa başka isimler de var mı?

Başka isimler var hatta bizlere kadar bu tür suikastlerin, imhaların geliştirilebileceğine dair bilgimiz var.

- Başkanlık konseyini hedef alacak suikastlerden mi söz ediyorsunuz?

Tabii tabii. Bu yönde bilgiler yoğun.