Suç Ortağı Olmamak İçin

Tamam, elleri tetikte bekliyorlar. Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da yaktıkları ateşi söndürmek değil, genişletmek istiyorlar. Demokrasi falan umurlarında değil. Kendi ülkelerindeki demokrasi de, bilip de söyleyemediğimiz gibi “güçlülerin demokrasisi”dir. Eşek’le Fil’in nöbetleşe görev aldıkları ama Pentagon’un hiçbir zaman strateji ve taktiklerini değiştirmediği bir sistemleri var onların. Avrupa ise gözünü oraya dikmiştir. Büyük birader ne derse onu“tartışır” ve “çok demokratik” bir şekilde“ulusal ve Avrupai gururunu” koruyarak“evet” der. 
Hatta kimi zaman Sarkozy gibi, Camerongibi önde gidenin bayrakçısı bile olurlar. Ama bu kez bayrağı kaptırdılar. Avrupa’nın üvey evladı belledikleri “sen üçüncü halkaya layıksın, iş gücüsün, bekçisin, NATO’daki güvencemizsin” dedikleri ülkenin “öne geçişini” gururla seyrediyorlar. 

***

Türkiye bu işlerden kuruluş ve kurtuluştan bu yana uzak durmayı başarmıştı. 2003’te yoğun kışkırtmaya karşın savaştan uzak kalabilmeyi ise, iktidar partisinin ürkekliğine, henüz tam iktidar olamamanın şaşkınlığı ile çaresiz kalmasına borçluyuz. Sokağa kulak veren muhalefetin payı da büyüktür.
Ama o savaşa katılamamış olanlar bu duruma hep hayıflandılar. Büyük bir “voliyi”kaçırdıklarını düşündüler. Daha sonra şekillendirdikleri Osmanlı rüyası onlara göre gecikmeye uğramıştı. 
Sonra hızlanmalarının nedeni budur.

***

Şimdi o büyük günün geldiğini düşünüyorlar. ABD’nin hesaplı kitaplı, artık gözlerden gizlenemeyen ve yüz binlerce insanın kanına girecek harekât planlarını beğenmiyor, ikide bir durup karar değiştirmelerine burun kıvırıyorlar.
“Daha hızlı daha hızlı, daha çabuk daha çabuk” diye bağırmalarının nedeni budur. Bu kez “öncü biziz” diye böbürlenmelerinin“biz bir işe destek vermiyoruz, katılmıyoruz, bizzat organizasyonun ortasındayız” demelerinin nedeni de budur. Doğru söylüyorlar; bu kez emperyal güçlerin önüne geçtiler. Onlar ise bu acul gücü alkışlıyor, beğenilerini sunuyor ve gülüyorlar. 

***

Peki, Türkiye’nin aklı başında insanları bu duruma ne diyorlar? Savaş belasını başımıza sarmaya çalışanları alkışlamayı sürdürecekler mi? Savaşa yürekten karşı olanlar yalnızca Ortadoğu’nun daha fazla yanmaması için değil, kendi ülkelerinin de bu yangından uzak kalabilmesi için harekete geçebilecekler mi? Bu kez Meclis’te bir tezkere tartışması bile olmayacak. 1 Mart’ta olduğu gibi bir irade Meclis’te kazara da olsa şekillenmeyecek. Ne olacak şimdi?
Susup oturup, TV kanallarından savaş filmi mi seyredeceğiz?

***

Suriye halkı artık ülkesini kime karşı savunacağını bilemiyor. İç savaşın ve Batı saldırısının yıkıntıları içinden El Kaide mi çıkacak, Amerikan piyadeleri mi, belli değil. Yalnız kaldığını hissediyor Suriyeli. Hiç kimsenin yardımına koşmayacağının bilincinde. “Ne fark eder ki” diyor, “zaten savaştayız biz”. Haklı. Devletler birbirine yardım etmezler. Kendi dar, zamana bile dayanamayan, ilkeleri olmayan, sık sık değişen çıkarları için ortalığı ateşe verir onlar. Destekleri sahte, ateşleri gerçektir. Yalnızca halklar dost olur birbirine. 
Bizim şimdiki sınavımız da bu zaten. Tek soru, tek yanıt var. Nerede duracaksın? Suriye halkının yanında.
Ancak böyle kurtarabiliriz kendimizi...
Yani onurumuzu.