Zalim yöneticiye karşı Anadoluda kullanılan sözlerden biri şudur:

Zulmün artsın!

Bu sözün arkası da şöyledir:

“Zulümle abad olanın, sonu berbat olur...”
Taksim’de başlayıp tüm yurda yayılan, hiçbir şiddet içermeyen, buna yönelen provokatörleri de olabildiğince dışlayan özgürlük direnişçilerine polisin tutumu,
“İşte Başbakan’ın polisi” dedirtiyor.
Biber gazının kullanım biçimine bakınca şu benzetmeyi yapmamak elde değil:
Geber gazı!
Yıllardır bu tür toplumsal gösterilere karşı orantısız güç kullanan polisin iktidardan hep övgü almasının sonuçları yaşanıyor.

***

Buluşmalara katılanların yüzde 65’inin 30 yaşın altındaki gençlerden oluşması ayrıca önemli. Gençliğin toplumdan kopuk olduğu, ülke sorunlarıyla fazla ilgilenmediği düşüncesi zaten son bir yıldır anlamını yitirmişti. 31 Mayıs’ta başlayan sivil direniş gençliğin sadece geleceğimiz olmadığını gösterdi.
Gençlik aynı zamanda bugünümüzdür.
Şiddete başvurmayan, kurşun atmak yerine çok isabetli tweet’ler atan gençler mizah güçlerini ve yaratıcılıklarını da konuşturuyorlar.
Gençleri ve kadınları içinde barındırmayan hiçbir toplumsal hareket başarıya ulaşamaz. Sivil diktaya karşı başlayan direniş bu bakımdan da sadece Türkiye değil, dünya ölçeğinde kendisinden söz ettirecek.
Hiçbir iktidar halktan büyük değildir.
Daha genel bir ifadeyle vurgulamak gerekirse, halktan büyük güç yoktur. Eğer bu güç örgütlüyse o halkın yapamayacağı, kabul ettiremeyeceği bir şey yoktur.
31 Mayıs’tan itibaren göstere göstere ortaya konan gerçek şu ki; Türkiye’de
Atatürk’ün hedefi olan uygarlık değerlerine hassas, bu yolun teminatı olan, tersine gidişe izin vermeyecek bir halk kitlesi var.

***

31 Mayıs’ta başlayan hareketin siyasal sonuçları nelerdir?
Öncelikle iktidar açısından bakmak gerekirse AKP’nin 10 yıllık icraatına şu karşılık verildi:
S-onuncu yıl!
Yeni iktidarı şüphesiz sandık belirleyecek. Ancak giderek ustalık evresine ulaşan bir yönetim anlayışının, halka rağmen ben yaptım oldu keyfiliğinin devam etmesi beklenemez.
İktidarın, toplumu, ayrıntılarını açıklamadığı açılım planlarına ikna etmek için geliştirdiği akil insanlar projesi de zorda. Akil insanlar gittikleri her yerde toplumsal bir duvarla karşılaşınca,
“anlaşılan onlar halkı değil, halk onları ikna edecek” yorumu yapmıştık.
Gidiş öyle görünüyor.
Sivil direnişe katılanların büyük çoğunluğunun hiçbir siyasi partiye yakınlık duymaması, bu eylemin siyasi içerik taşımadığı anlamına gelmez. Buna karşılık siyasi partilerin bu gruplara destek vermesi, yakınlaşması onların desteğini alacağı anlamına da gelmez.
Vurgulamak istediğimiz şu:
Büyük buluşmalara katılanların istemlerini, özlemlerini yakalayan ve bunu onların anlayacağı şekilde dile getirip sahiplenen parti önümüzdeki dönemin iktidarı olur. Bu sahiplenmeyi eylemlere mesafeli duranları da ürkütmeyecek şekilde yapmak gerekiyor.
Sivil direnişin bugüne kadar yapılan toplumsal muhalefet gösterilerinden bir başka farkı da kendisini çoğaltması.
Pek çok semtte saat 21.00’den sonra başlayan tencere-tava eylemi artık her evin bir mücadele yeri olduğu anlamına geliyor.
Bunu küçümsemek, alay etmek hiçbir siyasinin yararına olmaz.
Madem ki buna uyaklı bir karşılık verildi. Bir uyak da bizden:
Tencere tava...
Bu halk seni kova...