Toplumumuz çözümü yüzyıllardır, astığı astık kestiği kestik adamda arayagelmiştir. Baksanıza! Turhan Sultan, oğlu IV. Mehmet’in saltanatı sırasında çareyi “sahibül seyf” (kılıç sahibi, yani ele sopalı) Köprülü Mehmet Paşa’da bulmamış mıydı. 
Bu geleneği iyi bilen aziz dostum Prof. Dr. Gencay Şaylan, yıllar önce Süleyman Demirel başkanlık sistemini gündeme getirince, zamanla haklı çıkacağı şu öngörüde bulunmuştu: 
-Tek adam tutkunu olan bu toplum kaçınılmaz olarak eninde sonunda başkanlık sistemini uygulayacak. 
Ben de derim ki, tek adamın kerametine inanmış olan bu “Asacaksın üç beş kişiyi bak gör!” toplumu, her daim idam cezasını çare olarak ısıtıp ısıtıp önümüze getirecektir. Nitekim öyle de oluyor. “Yeni Cumhuriyet”in ilk büyük tartışması idam oldu. BBP Başkanı Mustafa Destici hafta başında “vatan haini teröristler ve çocuk katilleri için” idamın yeniden konmasını teklif edeceklerini açıkladı. Reis de “Önüme gelirse imzalarım” dedi. 
Şimdi heyecanla ekim ayını bekliyoruz.

***

Eğer idam yeniden kabul edilirse, Türkiye ölüm cezası uygulayan tek ülke olmayacak ama, idamı 21. yüzyılda yeniden getiren yegâne ülke olma “onurunu!” kazanacak ve Avrupa Konseyi dahil tüm Avrupa kuruluşlarına veda etmek zorunda kalacak. Ayrıca idamın geri gelmesi için yasa değişikliği de yetmez, anayasa değişikliği de gerek. Destici’yi eleştiren hukuk adamları bu yüzden, açıklamaları her ne kadar ciddiye almıyorlarsa da ben yine de sorunlarını yüzyıllardır, yasaklamakla, bastırmak ve “iki üç kişi sallandırmak”la çözmeye inanan bir toplumda, idamın her an yeniden geri geleceğinden korkuyorum. 
Gerçi idamın çağımızda hiçbir anlamı kalmamıştır. Çağdaş ceza hukukunun temellerinden olan caydırıcılık unsuruna da sahip değildir. Devletin taammüden adam öldürmesi anlamına gelen ve çağımızda cinayetten daha vahşi kabul edilen idam cezası yalnız kin ve intikam duygularına yanıt verir ki, çağdaş devlet kin tutmaz, intikam almaz. 
Artık idamlar toplumların utanç vesilesi haline gelmişlerdir. Hele hele siyasal suçlarda... 
Toplumumuz, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun 1961 yılında asılmalarının utancından henüz kurtulamamışken,6Mayıs1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ı idam etmiştir. Sağcı milletvekilleri TBMM’de cezanın infazı kararını onaylarken, üçe üç diye bağırarak, nasıl bir kin ve intikam peşinde olduklarını haykırmışlardır. 
Menderes ve arkadaşlarının idamını, bu sütunlarda etraflıca ele aldık ve olayın hukuki bozukluklarını anlatmaya çalıştık. 
Menderes ve arkadaşlarınınki gibi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları da hukuki dayanaktan yoksundur. 
Hocam Rona Aybay ve Ümit Aktaş’ın yayına hazırladıkları “Yaşam ve Yargıda Devrimci Duruş - Halit Çelenk” kitabında üç fidanın avukatları Halit Çelenk, olayın hukuki yönünü şu şekilde özetliyor: 
“1 - Deniz Gezmiş’leri ölüme mahkûm eden mahkeme anayasaya aykırı olarak kurulmuştur. Böyle mahkeme olmaz, bunlar mahkeme değil, kuruldur. 
2 - Deniz’lerin 146. madde ile ilgili hiçbir eylemleri yoktur. Onlar ne kimseyi vurdular, ne kimseyi öldürdüler. Bu çocuklar emniyette, ‘Biz sosyalistiz, Marksizme de inanıyoruz, fakat anayasal düzeni ortadan kaldırmak bir an bile aklımızdan geçmedi’ dediler. Kaldı ki, bu çocuklar Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü yaptılar, ‘Anayasanın olduğu gibi uygulanmasını istiyoruz’ sloganı attılar. 
3 - Olayda kasıt unsuru oluşmamıştır. 
4- Mahkeme, anayasanın ‘güçler ayrılığı’ ilkesine aykırı davranmıştır. 
Mahkeme, kararında bu ilkeye aykırı hareket ederek, ‘sanık müdafileri hafifletici sebep olarak şunları, şunları ileri sürmüşlerdir, bu konuda kararı Meclis versin’ diyerek, yargının yetki alanına giren konuyu Meclis’e havale etmişlerdir.” 
Görülüyor ki, Deniz’ler hukuken idam edilmiş olmayıp, fiilen ve resmen katledilmişlerdir. 
Şimdi idamın yeniden gelmesi halinde, benzeri yeni cinayetlere tanık olmamız da kaçınılmazdır.

[email protected]

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1051148/Deniz_leri_idam_degil__katlettik.html