İstanbul’da yaşayanlar için Ankara, hep “soğuk” bir anlam taşımıştır. “Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü seviyorum.” diyen şairin sözleri, bu duygunun en çarpıcı ifadesidir.

Ancak Ankara'nın bana sunduğu büyük aşk yüzünden
son 5 ayımda şaire katılamayacağımı söylebilirim.

Ankara, başkent olarak soğuk en başta… Resmi bir niteliği var çünkü. Sivil yaşamdan uzak bir hal bu… İstanbul’un alabildiğine sivil haline ters...

İklim olarak ta soğuk elbette Ankara… Benim gibi soğuğu hiç sevmeyenler için pek de yaşanılası değil bu nedenle.

Denizi yok söz gelimi… Denizin insan ruhunu ısıtan, insanı daha toleranslı yapan havasından yoksun.Nereye baksan alabildiğine insan yapısı taş yığınları ve çıplak Bozkır…

Daha fazlası da sayılabilir belki Ankara’yı “soğuk” yapan özellikler olarak. Ama Ankaralıları da fazla kırmamak gerek. Hoş benim sözüm Ankara’ya…

Ankara'ya ilk olarak üniversite yıllarımda kaldığım yurttaki oda arkdaşımı ziyaret için gelmiştim. Mevsim kıştı. İlk o zaman tanışmıştım Ankara'nın soğuyla... Bu yüzden oldum olası pek soğuktur benim için Ankara.

Ama kısa bir süre önce ilk defa beni şaşırtmıştı. Ankara’yı sevmeye başlamıştım... Bana sunduğu aşk ile... Sonra yeniden bir soğukluk girdi aramıza. Olmuyor, bir türlü birbirimizi anlayamıyorduk Ankara’yla. Onun resmi ve buyurgan havası bir kez daha yüzüme çarpmış ve bir kez daha itmişti uzanan elimi…

Ankara, bu hafta sonu ikinci kez beni şaşırttı.  İlk kez gezip gördüğüm Kızılcahamam, Ankara hakkındaki soğuk algıma darbe vurdu. Bu sevimli Ankara kasabası, başkentin aksine oldukça sıcaktı.

Belki denizi yoktu ama deniz kadar insanın ruhunu ısıtan göz alabildiğine yeşil ormanları vardı. Üstelik bu çam yeşili denizin içinde, birer ada misali mor, kırmızı ve sarı renkli ağaç ve bitkiler, Ankara’nın tek tip resmi soğuğuna inat gözlerime bayram ettiriyorlardı.

Kaplıcalarının sıcak suları ise soğuk sevmeyenler için birebir…

İklimi daha yumuşak, halkı daha cana yakın ve sivil Ankara’ya göre…

Geceleri yıldızlara, gündüzleri bulutlara elini uzatıp dokunabileceğin kadar yakında olduğun hissine kapılıyorsun bu yeşil vadide…

Bu “dağ başında” doğanın insanı saran yaratıcı ruhunu iliklerine kadar hissediyorsun. Doğanın bir parçası olmanın gururunu yaşıyorsun hatta…

Kaldığım tesisin bahçesindeki küçük göletin durgun sularında telaşsız bir dinginlikle yüzen renk renk balıklar, bu eşsiz doğayla ne kadar da uyumlu…

İstanbul’dan kalkıp ta Ankara’lara geleceksen buna değmeli diye düşünüyorum.

Başkente değil ama Kızılcahamam’a gelmeye değer…


Yeşim TURAN