Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli ülkesinin yapısını ve Ortadoğu ülkelerinde neler olduğunu bildiği için doğal olarak orada olanları en iyi anlayanlardan biri ve baştan beri Türkiye’nin Suriye (ve Mısır) politikasıyla ilgili çok doğru değerlendirmeler yapıyor.

Bana mail olarak gönderilen bir yazısında ise Türkiye’nin desteklediği Esad muhalifi cihatçıların Suriye’nin Rakka kentindeki son yasaklarını yazmış, okumayanların duyması gerektiğini düşündüm. Zira Halep’te çarşaf giymeyen, sadece başörtüsü takan kadınlara “kafa derinizi yüzeriz” dediklerini, bu “Kur’an’da olmadığı halde” köktendincilerin kafasına göre icat edilen yasaklar başlayınca hangi noktalara vardığını ben daha önce yazmıştım.

1- Kadınlar “yanlarında yakın akrabaları olmadan” sokaklarda dolaşamaz, makyaj kullanamaz ve sallana sallana yürüyemez.

2- Mağazalarda satılan malların ambalajında “kadın resmi” kullanılamaz. Var olanlar da sökülecektir.

3- Sokakta eşi ile dolaşan kadınlar “onun yanında değil, arkasından gelecek”tir.

4- Genç kızlar ve kadınlar “dar kot pantolon ve kazakla” dolaşamaz, onların yerine “her tarafı örtecek İslami kıyafet” giyecektir.

5- İçki, sigara ve nargile yasaktır. Uymayanlar kırbaçlanacak, tekrarlanması durumunda baş ve orta parmakları kesilecektir.

6- Erkek berberler kapatılacak ve erkek saçları kısalmayacaktır.

7- Vitrinlerde kadın çamaşırları sergilenmeyecek ve kadınların alışveriş yaptığı yerlerde erkekler çalışmayacak. Kadın terzilerinde erkek bulunmayacak.

8- Kadın kuaförü vitrinlerine herhangi bir tanıtım levhası veya kadın fotoğrafı asılmayacak.

9- Kadınlar “kadın doğum uzmanı erkek doktorlara” gitmeyecek.

10- Genç erkekler saçlarına Batı türü model vermeyecek, düşük bel pantolon giymeyecek.

11- Hırsızların eli kesilecek.

12- Kadınlar kamuya açık yerlerde sandalyeye oturmayacak.

Sandalye erkekmiş!

Sonuncuyu Hüsnü Mahalli de anlamamış ve bilen bir arkadaşına sormuş; Arapça’da sandalye sözcüğü “dişi” değil, “erkek” sözcük olduğu içinmiş. Siz kafaların ne kadar hasta olduğunu düşünün artık, kadınların yaşamasını toptan yasaklasalar daha kolay olacak.Ve buradaki “erkek doktor” meselesi Afganistan, Pakistan gibi ülkelerde de (muhtemelen Suudi Arabistan’da) var, kadınların okuması da yasaklandığı için kadın doktor yetişemiyor ve hastalanan kadınlar ölüme terk ediliyor.

İşte bu nedenle ben, aynen Avrupa ülkelerinin telaşlandığı ve medyalarıyla dünyaya duyurduğu gibi başta El Kaide olmak üzere “o cihatçı örgütlerin Türkiye’ye geçişine ve burada konuşlanıp savaş yönetmelerine” izin verilmesinden, bizim ülkemize de sızmış olmalarından ciddi endişe duyuyorum. Birkaç terör saldırısı ile isteklerini toplumlara kabul ettirmeleri, il il ele geçirerek istedikleri rejimi kurmaları gayet kolay oluyor. Endişemde haksız mıyım sizce?

Tavşan ve jip!

Yeni gösterime giren ve gazetelerdeki reklamların aksine sıkıcı bir film olan “Danışman”da tavşanları sanıyorum vahşi Çita’lara yakalatıp bunu zevkle seyreden bir kadın var. İzlerken içim katıldı, öyle kötü sahneler.. Sonra “Bir iş adamının Eskişehir’de jipinin far ışığında kaçak tavşan avına çıktığı, bunu da Facebook sayfasına koyduğu.. Bu nedenle ‘doğa koruma’ kanununa göre Orman Bakanlığı tarafından jipe el konulduğu.. Sahibinin yaptığı tüm itirazlara rağmen de satışa çıkarıldığı” haberini gördüm.

Vallahi iş adamı K.Ç. hiç bozulmasın, çok mutlu edici bir haber bu. Medeni dünyada insanların başka canlıları keyfi için yok etmesine, zavallı tavşanları veya başka hayvanları öldürmesine izin verilmiyor artık. (Diğer ülkelerde “kedi ve köpeklere zarar verenlere hapis cezası var” mesela.. Hayvan polisleri var. İnşallah en kısa zamanda bizde de olur.)

O nedenle, herkes bundan sonra kendi sınırlarını bilecek. Kimse dünyanın hakimi değil!

Diyanet açıklasın!

Geçen Cumartesi yazım; Diyanet’in kendince hadis seçerek ve Hz. Peygamber’in adını kullanarak; akıl-mantık dışı ve üstelik son örnekte olduğu gibi “erkekleri karılarına karşı şiddete teşvik edecek” hutbeler yazdıramayacağı ile ilgiliydi. Bunu yapmaya devam eder ve on binlerce camide beyin yıkama yaparlarsa gerçekten de çok yakında köktendinci, katı ve acımasız, kadını erkeğin kölesi sayan, Şeriat kurallarına göre yönetilen Ortadoğu ülkelerine döneriz.

Zira bir yandan camilerde insanları etkilerken diğer yanda TÜİK anketleri yaptırarak, mezhep soruları, içki, namaz, ibadet, günah-sevap soruları ve yukardaki gibi konuları aralara sıkıştırarak çok yönlü faaliyet gösteriyorlar. Bir de “evlere din adamı gönderip eğitme” gibi konular çıkardılar üstelik ve bu yolla da aynı çalışma evler bazında kolayca yürütülebilir.

Eş koşma..

Diyanet önce şunları açıklamalı; 1- “Kur’an’da insanların dini, inancının başka insanlar tarafından sorgulanabileceği ve değerlendirilebileceği” yazıyor mu?

2- Bunları yapma yetkisi “Hz. Peygamber’e bile verilmemiş” değil midir? Sadece Allah’a ait değil midir?

3- Madem ki “hadislere göre” din-kural empoze edilebiliyor, Hz. Muhammed neden sağlığında sözlerinin yazılmasını yasakladı?

4- Kur’an’da neden “Oku, biz sana gerekli tüm bilgileri bu kitapta verdik, Allah’ın indirdiğine uy” diyor. “Diğer dinlerden olanlara bile mahşer günü Allah karar verecek” dendiğine göre mezhep sormak ve ayırımını yapmak Allah’a eş koşmak değil midir?

İnsan öldürme!

Diyanet hiçbir şekilde “Kur’an’-da bulunmayan boşanma kurallarını ve başka konuları” keyfi olarak, “bu hadistir” diyerek hutbelere koyamaz (hele hadis uzmanı Başkan’ın kendisi “hadislerin çoğu uydurma” dediği için hiç koyamaz) Faydalı iş yapmak istiyorsa “Bir insanı kasten öldürenler” için ne söylenmiş, “dedikodu ve insanlara zarar verme” konularında neler öğütlenmiş onları koysun hutbelere.

Diyanet İşleri Başkanı cami hutbelerinden “boşanan kadının cennette yeri yok” benzeri cümlelerin çıkarıldığını hemen açıklasın veya bu soruları cevaplasın, “cebinden çıkan paralarla kurumun devamını sağlayan” halka bunu borçludur!