Binali Yıldırım sözkonusu habere göre; “ Yol, havaalanı, liman gibi tamamen sosyal amaçlı, para kazanmaya yönelik olmayan, halkın yaşam düzeyini arttırmaya yönelik projelerde bile maalesef bunu bir ranta çevirmek için gayret gösteren avukatlar var. Bunlar simsar gibi… Vatandaşlarla anlaşıyorsunuz kamulaştıracağız diye, bir hukuk bürosu, bir avukat geliyor, (verme ben on katını alırım,yarısı senin yarısı benim) diyor.İşi mahkemeye götürüyor, bir yıl,iki yıl,üç yıl iş aksıyor…” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Bu beyanların sahibi olan kişinin Bakanlık görevi yapmış olması, ülkemiz adına kaygı ve üzüntü konusu olmalıdır. Hak arama özgürlüğü gibi temel kavramın asgari düzeydeki anlamından bile habersiz olduğu anlaşılan kişilerin ve hukuku ayakbağı gören anlayışların yönetim erkinde bulunmaları Hukuk Devleti iddiasının hak edilmesinden ne denli uzak olduğumuzun açık bir göstergesidir.
Hukuk Devletlerinde, “idarenin her türlü işlemlerinin yargı denetimine tabi olması” genel kuralının yönetenler tarafından içselleştirilememiş olması acıdır. Keza, kamulaştırma gibi mülkiyet hakkının özüne dokunan bir uygulamanın adalete eriştirilmesinden duyulan rahatsızlık da, kaygı vericidir. Bu davalarda, uzun yargılamalar sonucunda yurttaşlarca elde edilen kazanımları görmezden gelerek, sistemin hukuksal temellerin güçlendirecek yerde çarpıklığın kural haline getirilmesini savunmak da hukuktan uzaklığın bir başka göstergesidir.
Binali Yıldırım’ın, avukatları “simsar” olarak nitelemesi, bilinçli bir terminolojik tercih değildir diye düşünüyoruz. Komisyoncu anlamı taşıyan simsarlığın avukatlıkla birlikte kullanılmasındaki amaç, anlatımla bütünleştiğinde, sadece avukatlar için değil, komisyoncular için de küçük düşürücüdür. Oysa avukatlar salt  vekalet ilişkisi içinde kalarak hak arama özgürlüğünün teminatı olarak görev yaparlar ve bu bağlamda tek ayakbağları da  bazı “simsar siyasetçiler”dir.
                                   İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI