Birçok işçi günümüzde, iyi niyetli de olsa, her konuda kendisinin haklı olduğunu düşünerek çalıştığı şirketi dava edebiliyor. Ancak bu durumun işverende oluşturduğu zaman ve enerji kaybını önceden engellemek mümkün.

Her türlü yargılamada tarafların kendisini haklı gördüğü bir gerçek ama iş davalarında bu daha baskın. Çünkü 4857 sayılı İş Kanunu ve Türk iş hukuku içtihatları çoğunlukla işçiyi koruyan bir yaklaşım içinde. Ancak bu, işverenin baskılandığı anlamına gelmiyor. Hukukun doğru bir yorumu ve planlı uygulanması ile işveren işçiden daha çok korunabilir. Hal böyle olunca işveren aleyhine açılan davalar esasa bile geçmeden reddedilir. İşte bu davaların önüne geçebilmek adına aşağıdaki tavsiyelerimizi uygulayabilirsiniz.

Kısa Vadede Kazançlı Çıkmaya Değil Uzun Vadede Kazanmaya Odaklanın

İşverenlerin muhatap oldukları iş davaları, çoğu zaman kısa vadeli hesapların yol açtığı boşluktan kaynaklanıyor. Kısa vadeli kazanç hesapları yaparak İş Kanunu ve diğer mevzuat düzenlemelerine aykırı işlemler yapan işyerleri, uzun vadede birçok yargılamanın muhatabı olmayı göze almalı. Bu nedenle o gün için gereksiz ve külfet olarak görülse de hukuki prosedüre uymak en iyisi. Hatta hukuki prosedürün asgari düzeyde uygulanmasını aşarak daha kapsayıcı ve ileriyi düşünen işlemlerle genişletilmesi, tabiri caizse o işyeri için bir kalkan görevi görür. Yani bu külfeti lehinize çevirin.

İşçi Özlük Dosyasına Dikkat

Sadece iş sözleşmenize güvenmeyin. Neden mi? Çünkü iş hukuku, tek taraflı katı bir hukuktur. Bu nedenle davalarda iş sözleşmesinin yanında ek olarak usulüne uygun tutulmuş işçi özlük dosyası da önem taşıyor. Ayrıca yıllık izinler, fazla mesailer, uyarı yazıları gibi belgelerin tam bulunduğu özlük dosyası iyi tutulmuş olursa işçi, işverenin davaya sunacağı sağlam delillerinin olduğu bilgisi ile dava açma konusunda çekinceli oluyor. Tabi bu da açılan dava sayısını azaltıyor.

İş Kanununun Emredici Kurallarını İyi Tanımak Gerekiyor

İş hukuku katı kurallara sahip bir alan olduğu için, iş mevzuatında emredici kuralların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Ancak genellikle bilinmeyen husus, bunların bir kısmının mutlak emredici kural bir kısmının ise nisbi emredici kural olduğudur. Mahkemelerin somut olaya yaklaşımı ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda doğan bir ayrımdan bahsediyoruz. İşveren nisbi emredici kuralları işçisi lehine genişletebilirken mutlak emredici kuralları işçisi lehine veya aleyhine değiştiremez. Mutlak emredici kurallara aykırılıktan ötürü işverenler iyiniyetinin kurbanı olur. Bu durum çoğunlukla hukuk kurallarını düz bir okuma ile anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor.

Her Şey Yazılılıktan İbaret Değildir

İş sözleşmesinin muhtevası denildiği zaman, işçinin imzaladığı iki sayfa içerisinde aramamak lazım. Sözleşmede yazılmamış olsa bile, işveren eğer işçide bazı uygulamaların devamlı olacağına dair bir güven oluşturmuş ise, adeta yazılmış gibi sayılır ve bunlarda da tek taraflı olarak değişiklik yapılamaz. O uygulama adeta iş sözleşmesinin muhtevasına dahil olmuştur artık.

Fiili durum oluşturulurken her zaman bu durumu gözetmek gerekiyor. Sadece bu da yetmez, işveren fiili durumun mahkemede gözetiliyor olmasını lehine kullanmalı. Gerektiği zaman yerleşik uygulama olmayacak şekilde hareket etmeli, lehine olanı ise yazısız araçlar ile ispatlayabileceği şekilde gerçekleştirmeli. Unutmamak lazım ki işçiler işyerinde olan fiili durumu işverene göre daha kolay ispatlıyor.

İşçinin Çıkarılması Süreci Çok İyi Yönetilmeli

İşçinin gelişigüzel işten çıkarılmasını bir kenara bırakın, uygulamada noter kanalıyla veya adi yazılı şekilde işçinin işten çıkarılması bile çoğu zaman hukuki eksiklikler içeriyor. Dolayısıyla basit usuli işlemler işveren firmanın başına dert oluyor. Özellikle fesih nedeninin nitelendirmesinde ve fesih usulünde yapılan hatalar davaların baştan kaybedilmesi ile sonuçlanabiliyor.

İşveren firmanın işçiye imzalattırdığı ibranameye olan güveni, çoğu zaman işçinin haklı olduğuna olan o büyük inancından farksızdır. Zorunlu geçerlilik şartlarını taşımayan ibranameleri mahkemelerin dikkate almadığına sürekli şahit oluyoruz.

İş hukuku ile İlgili Genel Bilgiye Sahip Olunmalı

Elbette hukukçu olmayan kişilerden iş hukukunun bir uzman hukukçu kadar bilinmesi istenmiyor ancak en azından iş hukukunun genel ilkelerinin bilinmesi işlemlerinizi bu ilkelere dayanarak yorumlamanızı sağlayacak. Ayrıca iş hukukunun en temel kurallarını da bilmeniz aynı şekilde işlev görecektir.

Sonuç

Bütün bu bahsettiğimiz dava süreci ile hatalı - ihmali işlemler, işveren firma için zamansal ve parasal kayıp anlamına geliyor. Hatta bazı durumlarda işverenin hiç olmayacak zararlara uğradığına şahit oluyoruz. Halbuki işin seyri kadar işyeri hukukunun seyri de önemli. Her hareketini bu anlayışa göre gerçekleştiren işveren, iş davasının açılmasına bile engel olabilir veya açılsa bile güçlü ispat araçları ve usulüne uygun işlemleri ile davaları kazanabilir. Tabi bunun ilk işlemi de uzman bir iş hukuku avukatı ile çalışmaktan geçiyor.