İktidarlar çok uluslu şirketleri
daha etkin vergilendirebilirler mi?

Geçtiğimiz günlerde, G-20 ya da İngilizcesiyle D-20 dediğimiz, bu dünyanın büyük ekonomilerine sahip ülkelerin maliye bakanları, Japonya’da toplanıp teknoloji devlerinin de içerisinde olduğu küresel şirketlerin daha sıkı vergilendirilebilmesi için alınacak tedbirleri görüştü.
Bizim medyamızda yer alan haberlere göre masadaki konu, bu uluslararası şirketlerin kendi ülkelerinde vergi vermemek için merkezlerini off-shore denen küçük devletçiklere taşımaları, faaliyetlerinin denetim altına alınması gibi şeylerdi.

Kimlerdi bu G-20 ya da açık adıyla “Gelişmiş 20” ülkeleri?
Sayalım:
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya, Çin, Almanya, Japonya, İngiltere, İtalya, Fransa, Kanada, Güney Kore, Arjantin, Avustralya, Hindistan, Brezilya, , Endonezya, Güney Afrika, Meksika, Suudi Arabistan ve Türkiye…

Peki ne yapıyor bunlar bir araya gelince diye baktığımızda; sözüm ona bu dünyadaki büyük ekonomilerin daha da genişleyebilmesi, ticaretlerinin geliştirilmesi, küresel krize karşı işbirliği falan gibi şeyleri konuşuyorlar.
Konuşuyorlar da buradan “bağlayıcı” bir karar çıkıyor mu?

Asla…
Özellikle son yıllarda ve hele de işin içine Trump girdikten sonra bu işler iyice “laflamaya” dönmüş.
Çünkü son zamanlarda kapitalizm dara düşünce başta en büyük kapitalist ülke olan Amerika “Önce Amerika” deyip “gemisini kurtaran kaptandır, gerisi beni ilgilendirmez” politikası gütmeye başladı.

Diğerleri ne yapsın?
Kimse kimseden “hallice” değil ki!
Dolayısıyla böyle toplantılarda “laflama” tamam da ekonomi konularında herkes kendi hesabını yapıp ona göre davranmaktan, önce kendini kurtarmaktan başka bir şey düşünemiyor.

Kaldı ki, zamanımızda giderek etkisi yükselen “şirketler demokrasisi” dolayısıyla iktidarların küresel şirketleri köşeye sıkıştırması ne kelime, onlara şirin görünmeyenin iktidara gelme şansı bile olamıyor. Vergi konusunda zorlamayı bırakalım bir kenara; enerji, petrol, silah, sağlık sektörlerinin devlerinin kazanç iştihaları kabardığı zaman dünyanın herhangi bir bölgesine demokrasi getirmeye(!) bile kalkılmıyor mu bu alemde? Hedefe konan teknoloji devlerinin güç ve çıkarları da bu sektörlerdekilerden aşağı değil ki!
*
8-9 Haziran’da Japonya’nın Fukuoka kentinde yapılan bu son toplantı; bizde sanki bu toplantıda küresel teknoloji şirketlerinin dizginlenmesi, vergiden kaçmalarının önlenmesi için alınacak tedbirlerin karara bağlandığı gibi yorumlanıp yansıtıldı. Böylece 500 milyar dolar kadar verginin Off-shore’ları mesken tutmuş sermaye tarafından iç edilmesi önlenecekmiş(!) falan…

Bizim medyada bu tarzda yer alan ve hepsi birbirinin kopyası haberlere hiç de inanamadık doğrusu… Zaten adı bu kadar büyük görünen bu toplantıya Türkiye, Maliye Bakanı ile bile değil, onun yardımcısı ile katıldı.

Neden böyle söylüyoruz? Bırakılsın kaçırsınlar mı?

Kaçırmasınlar tabii de bu biraz ümitsiz bir durum.

En başta, ekonomi dünyasının bu gününde kimsenin derdi “küresel bir vergi düzeni kuralım” değil. Herkes kendi ekonomisini nasıl ayakta tutacağının derdinde. Dert bu olunca da maliye bakanlarının iki günlüğüne bir araya gelip bu işin üstesinden gelebilecek durumu yok.

Zaten prensip olarak asıl dert “ekonomi” ise “vergi” hiçbir zaman onun önüne geçemez. Çünkü vergi denen “uygulama” ekonomi politikasına göre belirlenir her zaman.
Üstelik geçseydi, orada maliye bakanları değil en azından ekonomiyi yöneten bakanlar toplanırdı.
Oysa herkes biliyor ki şu sıralar başta Amerika ile Çin arasında kıran kırana bir ticaret savaşı var. Yanı sıra "sen benim suyumu bulandırdın" tarzı gerekçelerle konan ambargolar, açık-kapalı tehditler ve saire. Yani dünya çarşısında gücü gücü yetene…

Böyle bir ortamda devasa teknoloji şirketlerinin yarattığı vergi kaybını önleme gayreti türü bir şey hiç de olabilecek gibi değil.
Malum; bu ileri teknoloji ve dijital yaşam dolayısıyla geleneksel ülke sınırları da, o sınırlara dayalı klasik vergi politika ve düzenlemeleri de hayli zorlanıyor.

Daha açıkçası, teknoloji ve küresel gelişmeler açık ara önden giderken, vergiciler onu yakalamak için kan ter içinde arkasından koşturuyor.
Yakalayabilirler mi?
Sanmam… Aradaki mesafe öteden beri açık ve her zaman da açık olacak.

Haydi belki bir şeyler yapılabilir diyelim…
Kim yapacak bunu?
Örneğin bir Amerikalı teknoloji devi diyelim ki Türkiye’ye gelip dünyanın parasını kazanıyor desek, buna Amerika mı karşı çıkıp kendi şirketini dizginleyecek yoksa “bizden çok para kazandın, bir kısmını vergi olarak alırız yoksa keseriz önünü diyecek bir Türkiye mi?

Amerikalı neden desin? Adamların şirketi dünyada her yere girip büyük paralar kazanıyorsa kendi devletine niye dert olsun? Zaten yeni yeni pazarlara girip ticaretini oralara kadar yaymak, geliştirmek değil mi meselesi?
Ha… denecektir ki “iyi ama bu şirket Amerikalı olduğu halde Amerika’da vergi vermeyip off-shore’a kaçıyor…”

Peki bu durumda uluslararası kurumlara ne? diğer ülkelere ne? Bize ne? “Sen kendi şirketine sahip çıkmıyorsan bana ne dert” denmez mi? Eğer bir tedbir alınması gerekiyorsa, bu tedbiri almak öncelikle o şirketin kendi devletine düşmez mi?

Ama bakıyorsunuz ki öyle bir düşünce de yok o ülkelerde… Olsa off-shore dediğimiz “ülkeciklere” yatırımı yasaklar, alışverişi tümden keser.
Off-shore’da şirket kurmak ve orasını merkez yapıp kazancı orada toplamak, dolayısıyla vergiden kurtulmak bu sistemde zaten yasal değil mi?
Yasal tabii… Ver bin dolar, kurdur şirketi, al sana yurt dışındasın. Bırak maliyeciler fiş kesmeyen köfteciyi, masaya adisyon koymayan çaycıyla oyalansınlar.

Daha başka bir şey söyleyelim: Hani bu off-shore şirketler kazançlar üzerinden alınan vergilerin kaybolmasına, kazançların bu devletçikler üzerinden “meçhule” kaymasına yol açıyor deniyor ve böylesi uluslararası platformlarda bile “vah vah” deniyor ya…

Kendimizden örnek verelim:
Mesela bizim Kurumlar Vergisi kanunumuzun 30. Maddesinde off-shore şirketlerden mal-hizmet alımlarında yüzde 30 vergi alınacağı yazılıdır. Bununla bir caydırıcılık amaçlanmıştır kitaba bakarsanız. Bu hüküm de muhtemelen yine G20 ya da OECD gibi “global” bir kurumun isteği üzerine konmuştur.

Peki işliyor ya da "işletiliyor" mu?
Ne gezer!
2006 yılında kanuna yazdığımız bu hüküm aradan tam 13 yıl geçmiş olmasına rağmen o kanunu çıkaran hükümetin ve devamındaki hükümetler ile halen mevcut iktidarın “off-shore şirketler listesi”ni ilan eden, bak bunlar off-shore şirketlerdir,
buradan alış veriş yaparsanız yüzde 30 vergi ödetirim” diyecek bir “tebliğ”in çıkarılmaması dolayısıyla şu anda hiçbir anlam taşımıyor.
Yani o kanunu çıkarmaya gerek duyanlar(!) her nedense uygulamasına geçilmesine gerek duymamışlar.

Neden acaba?
Hani off-shore’da mesken tutan şirketlerin yarattığı vergi kaybı önlenecekti?
Hani biz de bunu sağlamak isteyen G20’’nin üyesiydik ve o toplantılarda biz de "doğrudur el hak" deyip kafa sallıyorduk?

İşin bir başka yönü, bu ülkesine vergisel hayrı olmayan bir takım teknoloji devlerinin, bizim ülkemizden de bol para kazanıp bizde de hiç vergi vermemeleri…
Kızamasak da içerliyoruz
Peki G20 bu işi de düzeltebilir mi?
Biz buna ne yapabiliriz?

Umut yok…
Eğer o düzeyde teknolojin yoksa ve sen o teknolojinin sadece “müşterisi” isen “benim ülkemden çok para kazanıyorsun, bunun bir kısmını vergi olarak bana bırak” diyebilir misin?

Diyemezsin.
Tut ki, kâğıt üzerinde de dedin bir kere diyelim:
Bu durumda;
-Ya o adamlar bu vergiyi koyduğumuzda bu vergilerden sonraki kazançlar artık bizi kurtarmaz deyip çeker gider ve teknolojisiz kalırsın,
-Ya da “tamam koy vergiyi de üzerine, ben de o vergiyi kendi fiyatıma ekleyeyim, müşteri vergili fiyatı ödesin” der.
Örneğin önceden dışarıdan 100 liraya aldığın hizmete bak ben yabancıyı vergilendiriyorum diye 20 lira vergi koyarsan, hiçbir esnekliği bulunmayan o fiyat, aynen 120 liraya çıktığı gibi o koyduğun vergiyi de yabancı şirketten değil sadece kendi halkından almış olursun.

Vergi böyle bir şeydir işte. Koyduğun yerde durmaz; zayıfa, çaresize doğru “kayar”.
Ekonomik gücün yoksa, alternatifsiz isen küresel alışverişlerde sen de kimseyi vergilendiremezsin.

Sonuç?
Teknolojiyi satan ülke buna razı, sen çaresizsen…
Bu işlerden dişe dokunur bir şey çıkmaz.
Hani bizim şu meşhur “kadı darbımeseli"nde olduğu gibi.
Vergi alınsın, tamam da; kimi kime şikayet edeceksin?