FETÖ Yargılamaları, Siyaset ve Hukuk

Amerika ve NATO İslam’ı soğuk savaş yıllarında, yarım asrı aşan süre Yeşil Kuşak Projesi doğrultusunda sosyalizme ve sosyalist ülkelere karşı kullanmıştır. Yeşil Kuşak doktrini Müslümanlara İslam’ın dinsiz komünizme karşı koruyucusu olarak sunuluyordu, aslında yutturuluyordu demek daha yerinde olurdu.

"Yeşil Kuşak Projesi, Amerika Birleşik Devletleri başkanı Jimmy Carter'ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski tarafından 1977'de geliştirilen bir projedir.

Yeşil kuşak projesinin amacı, İslamkomünizme karşı bir savunma olarak kullanarak, SSCB'nin petrol zengini Basra Körfezi civarında etkinlik sağlamasını engellemekti. SSCB'nin Afganistan işgali sırasında CIA ve Pakistan himayesinde mücahit güçler örgütlendi. Afganistan'da ekilen haşhaşın, eroin olarak dünya piyasasına sürülmesine göz yumuldu ve elde edilen gelirin işgale karşı kullanılması amaçlandı. Karşı saldırı amacıyla Afgan gruplara yoğun silah satışı yapıldı ve Pakistan'daki askeri kamplarda eğitim verildi. Bu gelişmeler Taliban gibi radikal dinci örgütlerin temellerinin atılmasını sağladı ve Ilımlı İslam desteklendi."[1]

Müslümanlar, İslam’ı komünizme karşı koruma yalanı ile kullanılırken Türk Milliyetçileri de onlara göre komünizmin esaretinde kalmış esir Türkleri kurtarma yalanı ile kullanılıyordu.

Fetullah Gülen de Yeşil Kuşak Projesinin bir parçası olmuştur.

"Erzurum'da ise bir başka tanıdık isim kurucular arasındaydı. Fetullah Gülen! Aslında sadece Gülen Hoca değil, birçok Nur talebesi de derneğin kurucuları ve gönüllüleri arasında bulunuyordu. Komünizmle Mücadele Derneği birçok Nur talebesine ev sahipliği yapmıştı.
Derneğin asıl büyük sıçraması bir gazetecinin genel başkanlığa gelmesiyle oldu. İlhan Darendelioğlu...!"[2]

Sovyetler Birliğinin çökmesinden sonra Müslümanlar ile batı arasında doğal olarak kopuşlar yaşanmayan başlamıştır. Artık siyasi İslam bizde büyük ölçüde ABD karşıtıdır.

Sovyetlerin ve reel sosyalizmin çökmesini takip eden yarım asra yakın sürede dünyada önemli gelişmeler yaşanmıştır; Çin ekonomide dünya liderliğine yükselirken ABD her anlamda çöküşe geçmiştir.

 Güç dengesinin batıdan doğuya, Asya’ya kayması ile küresel düzen sarsılmaya başlamış, taşlar yerinden oynamıştır.

Dünyada yaşanmakta olan depremin merkez üssü Ortadoğu’dadır ve Türkiye bu sallantının tam merkezindedir.

FETÖ yapılanması küresel krizin derinleşmekte olduğu dönemde su yüzüne çıkmıştır.

Başta Rand Corporation olmak üzere ABD think-thank’lerinin özellikle Ortadoğu ve çevresini kontrol altına almak için geliştirdiği Ilımlı İslam da beklenen sonucu vermemiştir.

Nihayet Türkiye’de iktidardaki koalisyon ONE Minute ile başlayan bir kırılma sürecine girmiştir.

Bu süreçte yaşanan önemli olaylar;

Kumpas davaları (Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Poyrazköy),

Yargıya egemen olan Gülen Cemaatinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklama girişimi,

17/25 Aralık,

15 Temmuz kalkışması veya 15 Temmuz Darbe Girişimi.

İşte kısaca özetlemeye çalıştığımız bütün bu olaylar karşısında devlette oluşan Cemaat algısı devlet için düşmanlığa dönüştü, yani siyaset FETÖ’yu baş düşman olarak görmektedir ve kendisini yok etmek isteyen bu düşmanı yok etme hedefini önüne koymuştur.

İşte bu noktada siyaset ile hukuk ayrışmaktadır.

FETÖ olarak anılan yapı nedir?

FETÖ, hiç şüpheniz olmasın CİA yapımıdır.

Kaynaklara göre zamanın MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu Vehbi Koç’un evinde Fetullah Gülen’e cemaatleşmesi söyler. Takip eden süreçte devlet Gülen Cematine adım, adım teslim edilir. Ecevit dahil bütün başbakanlar, devlet büyükleri Gülen’e saygılıdır.

Neden?

Arkasında ABD’nin olduğunu bilirler de ondan. O zamanlar Beyaz Saray ne isterse Ankara’da o olurdu, hatta Pentagon.

MİT Müsteşarı Fuat Doğu boşuna ben MİT Müsteşarı değil CİA’nin Türkiye şubesi müdürüydüm dememiş.

Zamanın ruhu!

Bu noktada sorulabilir; Erdoğan Gülen ile 13 yıl ortak değil miydi, Ak Partiye iktidar yolunu bu yapı açmadı mı, kumpas davaları ile Ak Partinin önünü açmadı mı?

Bu soruları tartışmaya açmak bu yazınını boyutunu aşar ve ayrıca bu yazı ile anlatmaya çalıştığımız özden sapmış oluruz.

Biz yazının başlığında olduğu gibi FETÖ yargılamalarını siyaset ve hukuk açısından değerlendirmeyi amaçlamaktayız.

Bugün gelinen noktada ABD İngiltere ve AB ülkeleri şimdiye kadar hiç olmadığı kadar çıkar çatışması içerisindedirler. Trump açıkça AB benim düşmanımdır diyebilmektedir.

Çin, Rusya, Iran ABD ile çatışma halindedir.

Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye’de yaşananlara karşı Avrupa çok fazla sesini çıkaramamaktadır.

AB Türkiye’yi kaybet riskini göze alamadığı için AİHM kamudan ihraç edilenlerin başvurusunu hiç de kendi içtihatları ile bağdaşmayan gerekçelerle ret etti. Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Raporu ile Türkiye’ye yol göstermekle yetinmeyi tercih emiştir, OHAL İnceleme Komisyonu gibi.

Bugünlerde AİHM Demirtaş kararı ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Çalışma Grubu’nun FETÖ davalarına ilişkin kararı gündemde.

Türkiye’de siyaset-hukuk uyumsuzluğu sonuna kadar devam edecek mi?

Bu yazının amacı bu sorunun cevabını aramaktır.

FETÖ ile mücadelede hukuk nerede durmaktadır?

Yukarıda özetlenen sürecin 15 Temmuz dönemecinde yaşanan dehşet sonucu devlet ile birlikte toplumun kahir ekseriyeti FETÖ’yu devlet ve millet düşmanı olarak görmeye başladı.

FETÖ yargılamalar bu algının etkisi altında başladı. Binler, on binler gözaltına alındı tutuklandı.

Bütün bu gelişmeler içeriden gayet normal görünse de dışarısı gözaltı ve tutuklamaları hukukun evrensel kriterlerine göre değerlendirmekte ve eleştirmektedir.

Bu süreçte Türkiye’de yargının bağımlı olduğu iddiaları yaygın bir şekilde söylendi, yazıldı. Oysa yargının bağımlı olmasına, bir yerlerden emir almasına gerek yoktu, yargılamalar oluşan algının etkisinde yapılmaktaydı.

Yargıtay önüne gelen davalarda ceza hukukunun evrensel ilkelerine uyma endişesi ile hareket ediyordu.

Yargıtay ilk FETÖ ve bylock kararının 1. Derece mahkemesi olarak baktığı iki hakimin yargılanmakta olduğu davada verdi.

İlk bakışta Yargıtay’ın bu kararı tamamen hukuki bir karar gibi duruyordu, bizce bu karar oldukça ceza hukukunun temel ilkeleri ile uyumlu bir karardı. Bu durumda ne beklenirdi? Yargıtay’ın temyiz mahkemesi olarak bakacağı FETÖ davalarında sözü edilen kararda vaaz ettiği ilkelere uygun yargılama yapması.

Sözü edilen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2015/3 Esas, 2017/3 Karar ve 24 Nisan 2017 tarihli kararda daire ceza hukukunun olmazsa olmaz temel ilkeleri; kast ve kusursuz suç olmaz ilkelerine atıf yapmakta ve davayı bu ilkeler açısından değerlendirmektedir.

“Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hallerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç; netice sorumluluğunun kaldırılmış olması, ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır. Netice olarak 5237 sy. TCK kusursuz sorumluluğu ortadan kaldırmıştır. Bu durum, TCK’nin 23. madde gerekçesinde, "...Ortaçağ kanonik hukukun kalıntısı olan, hukuka aykırı durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır, anlayışı çağdaş ceza hukukunda çoktan terk edilmiştir. Objektif sorumluluk kusursuz ceza olmaz ilkesiyle de açıkça çelişmektedir. Bu nedenle objektif sorumluluğa yeni ceza hukukumuzda yer verilmemiştir" şeklinde açıkça vurgulanmıştır. Kusurluluk ilkesine ceza kanununda yer verilmesinin sonucu olarak da genel hükümlerde hata(m.30) düzenlemesi yapılmıştır” dedikten sonra TCK 30 ile düzenlenen hata ilkelerini ele almaktadır.

HATA

bb-) Hata(yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru zihinden geçirdikleri ile gerçeğin bir birine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şey olduğundan farklı bir biçimde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası bir algılama hatası olduğu halde; yasak hatası bir değerlendirme hatasıdır. (Koca, Üzülmez TCK.Genel Hükümler-7.bası 239.sayfa)

Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK.30/1), suçun nitelikli hallerinde (mad.30/2), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (mad.30/1-3) hata halleri kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (mad.30/3) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (mad.30/4) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (mad.27/1)

Ancak önce dinî bir kült, ardından bir terör örgütü hâline dönüşen, eğitim-öğretim faaliyetleri, sivil toplum ve meslek kuruluşları, yerel ve uluslararası ticari işletmeler, basın-yayın ve medya organları gibi legal yapılar ve Abant Toplantıları, Türkçe Olimpiyatları benzeri prestijli organizasyonlar üzerinden oluşturulan sempatizan halkasından İnsan ve maddi kaynak devşiren FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince böyle algılanması da toplumsal bir gerçekliktir. Amaca ulaşmak için her yolu mubah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya çalışan örgütün,silahlı bir terör örgütü olduğu gerçeğinin,örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah Gülen hakkında Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve Yargıtay Ceza Genel Kururlunun 2008/9-82,181 sayılı kararı ile kesinleşen beraat kararı da nazara alındığında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer tabakalardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak toplanan deliller muvacehesinde TCK’nin 30.maddesi kapsamında değerlendirilmesi lazımdır.

Ancak bu değerlendirme yapılırken, 2012 yılı ve sonrasında örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından yapılan operasyonlar gibi, örgütün nihai amacını açıkça ortaya koymaya başladığı sansasyonel olaylar sonrasında; Milli Güvenlik Kurulu'nun, 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde "hizmet hareketi" adlı, legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların devlet ve hükümet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip, kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.”

Daire kusursuz ceza olmaz ilkesi açısından FETÖ yapılanmasını ele almakta ve yapının terör örgütü olarak bilinir duruma gelmeye başladığı 2012 yılından sonrasında dini ve insani nedenlerle örgüte dahil olanların sorumlu tutulabileceğini belirtmektedir. Daire 2012’yi bir milat olarak kabul etmemekte, cezaların kişiselliği açısından kişilerin hataya düşüp düşmediğine bakmak gerektiğini söylemektedir.

Daire adı geçen dosyada yargılanan sanıklar açısından ceza hukukunun cezaların kişiselliği ilkesine uygun olarak değerlendirme yapmış ve “Sanıkların eğitim düzeyi, yaptıkları görev nedeniyle edindikleri bilgi, tecrübe ve örgütteki konumları itibariyle bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda oldukları, terör örgütünde silah unsur ise de unsur yanılgısında söz konusu olmadığı anlaşılmakla, sanıkların sübut bulan müsnet suçtan mahkûmiyetlerine karar verilmiştir” sonucuna varmıştır. Bu değerlendirme ve hüküm bu dava yönünden doğru kabul edilebilir.

Daire, silahlı terör örgütü üyeliği suçu konusunda Özgence atıf yapmaktadır.

“Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de, örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.

Dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda da; silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği,işleniş biçimi,meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı,örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik,çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir.”

Görüldüğü gibi daire kararında TCK 30’uncu madde ile düzenlenen hata değerlendirmesinde örgütün silahlı terör örgütü olduğunu bilmeyen, bilecek durumda olmayan, bu konuda yanılgıya düşen kişi yönünden suçun oluşmayacağını söylemektedir.

Daire ayrıca örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır.

Daire 2015/3 Esas, 2017/3 kararında doktrine de atıfta bulunmak suretiyle konuyu ceza hukukunun temel ilkeleri açısından ele almış ve hükme varmıştır.

İlk derece mahkemeleri anılan kararla 16. Ceza Dairesinin önceki içtihatlarına ve doktrine atıf yaparak oluşturduğu bu ilk FETÖ içtihadına uyduğunu söylenemez.

Bir Tanık Sorgusu

76 "mahrem imam" ile 81 askeri personelin yargılandığı Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada sanıkların %90’nın FETÖ’dan tutuklanmasına ve yargılanmasına neden olan tanık Ufuk Işık’ın mahkemedeki sorgusunda avukatların sorularına verdiği cevaplara bakıldığında;

Sohbet toplantılarında hiçbir zaman silahlı terör örgütüne ilişkin bir gündem olmamış, sadece dini, insani ve ahlaki konular konuşulmuş.

V e yine Ufuk Işık örgütün silahlı örgüt olduğunu 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra öğrendiğini söylemiştir.

Avukatın bir başka sorusuna verdiği cevap ise “sanıkların hiçbirisinin örgütün bir silahlı örgüt olduğunu bilmediğini, bilselerdi örgütün uzağından yakınından geçmezlerdi” demiştir.

Şunu belirtelim; tanık Ufuk Işık’ın mahkemedeki sorgusu 3 gün sürmüştür, bizim burada sözünü ettiğimiz bölüm sorgunun çok kısa bir bölümüdür. Duruşmalarda SEGBİS ile kayıt yapılmış, kayıtlar aylar sonra çözülebilmiştir.

Avukatın soruları ve Ufuk Işık’ın cevapları:

HAVA KUVVETLERİ MAHREM İMAMLARI DAVASI

Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/154 E sayılı dosyası tanık UFUK IŞIK

Sanık Uğur ERDOĞAN müdafi Av. Osman Rahmi OFLUOĞLU'nun talebi üzerine tanıktan soruldu:Tanığın cevapları SEGBİS sistemi ile kayıt altına alındı.

Avukat          : Uğur ERDOĞAN müdafi Avukat Osman Rahmi OFLUOĞLU, şimdi aynı konuya ben deyinicem, Ufuk IŞIK araba plakalarını...

Tanık   : Araba plakasını sadece başlarını söyledim yani harf.

Avukat          : Sorumu sormadım sadece araba plakalarını renklerini, markalarını her şeyi mükemmel söyledi kontrol ettik hiçbir hata da yok. Şimdi az önce bi hata olduğu tespit edildi. Ayrıca tapu kayıtlarını, kimin nerde dairesi olduğunu, babasının ne iş yaptığını, eşinin ne iş yaptığını bunları da mükemmel söyledi ancak dünki ifadesiyle bugün sorulan sorulara verilen cevaplarda onlarca kez kod adını bilmiyorum, işte soyadını bilmiyorum, hatırlamıyorum bunları yüz kere söyledi. Şimdi burdan ben şunu anlıyorum bu soruyu sormak istiyorum bence öyle düşünüyorum öyle düşündüğüm için soruyorum, bu konuda resmi bir destek aldınız mı? Bu araba kayıtları anne babaların ne iş yaptığı, kaç kardeş olduğu konusunda?

Tanık   : Resmi bir destek, hiç kimseden bir destek almadım.

Avukat          : Peki insanların kod isimlerini aklınızda tutamadığınız halde, isimlerini tutamadığınız halde, arabaların ne renginde bir hata yaptınız, ne markasında ne modelinde hiçbirisinde hiçbir hatanız yok, ama esas sizin bilmeniz gereken bu 11 aydır 12 aydır burda yatan insanların kim olduğunu bilmeniz gerekirdi. İsimlerini soy isimlerini, kod adlarını size sorular soruldu, dendi ki işte nerde bunları konuştunuz, nereye gittiniz bunların hepsine muğlak cevaplar verdiniz ama bunları çok mükemmel söylediniz, bunun nedeni ne?

Tanık   : Bunun nedeni şudur müdür yardımcısı, öğretmenden başlayım öğretmen pozisyonunda bulunan bir kişi evine 9 10 ay gelen bir insanla kardeş gibi olur, her şeyi sorar, araba alıcam ne alıyım, efendim özür dileyerek ayrıntı verebilir miyim, mesela Resul GÜLDÜREN arabasına kış lastiği alacağı zaman ''nokian'' marka lastik aldı bende hiç duymamıştım bu marka nedir dedim? Fren mesafesinin yağışta ve karda çok iyi olduğunu söylemişti buna kadar muhabbet edersiniz. Kardeşinden bazısı bahseder mesela Mahmut AÇIKBAŞ'ın kardeşi uyuşturucu bağımlısıydı bununla alakalı Murat KARA'ya gittik, bazısı çocuğundan bahseder gayet doğaldır. Arabalara gelince de örgütte gizlilik, tedbir denen çok önemli iki tane olgu vardır. Bu tedbirde gelen öğrenci özellikle 17-25'ten sonra arabasını gittiği mahrem abinin evinin kapısının önüne park etmez, sizde bunu teftiş etmek için arabasını bilirsiniz bir sokak ötede ona yer söylersiniz, arabanı şuraya park edeceksin. Herkesin arabasını park edeceği yer üç aşağı beş yukarı bellidir. Buna riayet etmek istemeyip fazla yürümek istemeyen bazen subaylar oluyordu, müdür yardımcısı olarakta öğretmenlerdeki subayları ziyaret etmek için öğretmenlerin evlerine gider müdür yardımcıları, en az iki haftada bir hepsinin ziyaret edilmesini ister Murat KARA, bende elimden geldiğince bunu çok yapardım. Gittiğim evlerde kimin arabasını yaklaşık nereye park ettiğini bilir, araba ordaysa eve çıkar ziyaret ederdim. Telefonda çok kullanılmadığı için son zamanlarda bu önemli bişeydi. Başka bi hususta yine müdür yardımcısına subaylar araba alacakları zaman büyük bir çoğunluğu danışırdı.

Avukat          : Ancak böyle uzun ve şey muğlak bir cevap oldu bu, siz demek ki araba ve araba lastiklerine bu örgüt üyelerinden daha fazla ilgi duymuşsunuz, hani o anlaşılıyo.

Avukat            : Hah güzel, bunu başından beri bunu merak ediyordum.

Tanık : Onu ben başında söyledim zaten.

Avukat            : Ha farkında değilim ben. Peki siz toplantılarda önce bir gündem okunduğunu bunları Mustafa KARA'nın okuduğunu söylediniz. Bize bi toplantının gündemini anlatabilir misiniz neler vardı gündemde?

Avukat          : Bi daha tekrar eder misiniz o ismi.

Tanık   : Toplantılarda gündem olduğunu, gündemin okunduğunu söylediniz, bi gündem yapıldığını bi kaç yerde söylediniz bunu

Avukat          : Evet.

Tanık   : Bi toplantı gündemini bize anlatır mısınız?

Avukat          : Tabi ki. Toplantının gündemi mesela Murat KARA bize toplantının gündemiyle alakalı şey söylerdi bir gündem, öğrencilerin ayda bir manefi program yapması, ekstra olaylardan sonra 17-25'ten sonra gazeteye abone olmaları, kurbansa kurban gündemi, bir öğrencinin dersle alakalı bir sıkıntısı varsa öğrencinin birebir söylerdi bunu böyle genel gündemler olarak bahsettiğim gibi kurbandı, geliş gidişlerdi, ihtiyaç varsa yeni misafirhane açılmasıydı, devir yapılacaksa devirle ilgili gündemlerdi, yeni bir öğretmen gelecekse onunla ilgili gündemlerdi.

Avukat            : Peki toplantı boyunca neler yapılırdı, şöyle kısaca?

Tanık : Bunlar konuşulurdu. İlk başta Murat KARA, FethullahGÜLEN'in kitabından ya da risaleden açar bir şey okurdu sonra bahsetmiş olduğum gündemleri işlerdi, bizim soracağımız sorular varsa biz soracağımız soruları sorardık, toplamış olduğumuz paraları Murat KARA'ya teslim ederdik. Toplamış olduğumuz öğrenciler kaç sayfa kuran okumuş, kaç sayfa risale okumuş, kaç sayfa pırlanta okumuş, kaç tane oruç tutmuş, kaç tane teheccüte kalkmış, o hafta abisine gitmiş mi gitmemiş mi, isim isim onları Murat KARA'nın bilgisayarına kopyalardık.

Avukat  : Peki o zaman toplantılarda yani bi çok toplantı yapmışınız uzun yıllar bulundunuz.

Tanık : Uzun yıllar değil 2 yıl 6 ay.

Avukat            : Peki toplam bu örgütle ilişkiniz 2 yıl 6 ay mı?

Tanık : Mahrem yapıyla ilişkim 2 yıl 6 ay.

Avukat            : Ben örgütle ilişkinizi diyorum.

Tanık : Mahrem yapıya olan ilişkim 2 yıl 6 ay.

Avukat  : Peki, bu toplantılarda anayasal düzenin nasıl değiştirileceğini cebir ve şiddetle konuştunuz mu?

Tanık : Hayır.

Avukat  : Hükümeti nasıl devireceğinizi?

Tanık : Hayır.

Avukat            : Meclisi nasıl ortadan kaldıracağınızı?

Tanık : Hayır.

Avukat  : Yani sadece dini konular konuştunuz.

Avukat          : Peki, benim müvekkilimle ilgili Uğur ERDOĞAN'la ilgili ifadelerinizde işte huysuz, kafa tutan, dik kafalı kendi bildiğini yapan, örgüte aidat ödemeyen, tesadüfen pilot olmuş gibi ifadeler kullandınız doğru mu?

Tanık   : İzmir'deki mahrem abisinin bahsetmiş olduğu ifadelerden bir kısmını bu şekilde söyledim.

Avukat          : Peki, bu başarısız, tesadüfen pilot olan bu kişiyi...

Tanık   : Başarısız demedim ben.

Avukat          : Örgütün gücü yok muydu pilot olmasını engelliyecek.

Tanık   : Mahrem abisinin ifadesini söylüyorum. Herşeye rağmen üstünde tepinildi, biyüzüne tükürülmediği kaldı, kendi çabasıyla kendi başarısıyla pilot oldu dedi. Bu kurmaylığı kazanmaması gereken bir pilot diye, Murat KARA'ya ve bana bilgi verdi.

Avukat          : Yani örgüte rağmen üsteğmen oldu?

Tanık   : Üsteğmen değil F16 pilotu.

Avukat          : F16 pilotu oldu doğru mu?

Tanık   : Evet.

Avukat          : Şimdi peki örgütün kısaca amaçları neydi? yani bunu bi örgüt olarak nitelediniz?

Tanık   : Yani benim ilk başta inandığım insanların ahiretini kurtarma, vatanını milletini seven insanlar yetiştirme olarak ben inandım, bu şekilde buna dahil oldum. Ama sonradan gördük ki amaçları, vatana millete hainlik yapmakmış.

Avukat          : Ne zaman gördünüz bunu?

Tanık   : İfademde de belirttiğim üzere kafamda soru işaretleri bazı olaylarla başlamıştı, tehdit edildikten ve başarısız darbe girişimi gerçekleştikten sonra net olarak gördüm.

Avukat          : Ama şimdi 2015 ile darbe arasında bir yıldan fazla zaman var yani böyle çok uzun ve muğlak bir cevap verdiniz, örgütün terör örgütü olduğunu ne zaman fark ettiniz?

Tanık   : Bakın çok net olarak söylüyorum.

Avukat          : Net söyle o zaman bir yıla yayma ne zaman örgütün, terör örgütü olduğunu silahlı terör örgütü olduğunun farkına vardınız?

Tanık   : Beni tehdit ettikten sonra. 2015 Aralık ayı sonu.

Avukat          : Dünki ifadenizde darbeden sonra bu örgütü tanıdım demiştiniz onun için bunu sordum.

Tanık   : İnsan öldürebileceğini darbeden sonra gördüm.

Avukat          : İnsan öldürmeden, cebir ve şiddet olmadan anayasal düzenin zaten değiştirilmesi cebir ve şiddetle olacak bişeydi. Peki Uğur ERDOĞAN örgüt faaliyetleri içerisinde yasalara aykırı birileriyle oldu mu öyle bi olaya karıştı mı?

Tanık   : Hayır.

Avukat          : Peki bu tanıdığınız, haklarında ifade verdiğiniz kişilerden oldu mu?

Tanık   : Olmadı.

Avukat          : Yasa dışı bi iş yapan?

Tanık   : Yasa dışı iş yapan hiç kimse olmadı.

Avukat          : O zaman sizin ifadenizden şu çıkıyo. Burda 81 kişi hakkında tanıklık yapmışsınız hepsinin tutuklanmasına %90 sizin katkınız olmuş, hemen hemen tamamen sizin katkınız olmuş ama siz bunu ifadenizde şöyle anlatıyorsunuz. Bu insanlar Allah rızası için geldiler ahiretlerini kurtarmak için geldiler. Demin bi soru üzerine verdiğiniz cevapta bu insanlar bu örgütün terör örgütü olduğunu bilselerdi yakınından bile geçmezlerdi, yani kısaca siz bu FETÖ'cü diye ihbar ettiğiniz insanların iyi niyetli, Allah rızası için iş yapanlar olduğunu sonuç olarak söylüyorsunuz bu doğru mu?

Tanık   : Bu şekilde başlayıp Hasan Hüsnü BALIKÇI gibi...

Avukat          : Biz burdakileri konuşuyoruz, burdakiler darbeye karışmadı ki.

Tanık   : Burdakinlerin darbeye karıştığıyla alakalı en ufak bir beyanda bulunmadım.

Avukat          : Tabi bulunmadınız, bende diyorum ki o zaman sizin ifadenize göre bu insanlar burdaki insanlar iyi niyetli, Allah rızası için iş yapan, öteki dünya için çalışan hiçbir suça karışmamış, hiçbir örgüt faaliyetine karışmamış örgütün terör örgütünü bilmeyen insanlar burdaki insanlar sizin ifadenizden ben bu sonucu çıkarıyorum başka sorum yok.

Ancak dairenin temyizen önüne gelen FETÖ davalarında anılan kararda benimsediği silahlı terör örgütüne ilişkin içtihadına uyduğu söylenemez.

16’ıncı Ceza Dairesinin bu yazıda ele aldığımız 2015/3 Esas, 2017/3 kararı göz önünde bulundurulduğunda tanığın bu ifadesi karşısında, bu tanığın ifadesine dayalı olarak tutuklanmış olan sanıkları derhal serbest bırakılması ve akabinde beraat etmesi gerekmez miydi?

Öyle olmadı, benim müvekkilim aylar sonra hükmen tahliye edildi.

Av. Rahmi Ofluoğlu

NOT:

Bu yazının devamında BYLOCK, AİHM ve BM İnsan Hakları Çalışma Grubunun FETÖ ve bylock kararını, AİHM ve diğer Uluslararası insan hakları kuruluşlarının kararları açısından FETÖ davalarının akıbetini ele alacağız.