Yıllardır görmediğim eski arkadaşlarım arıyor… Çağdaş Avukatlar Grubunda listede yer almış arkadaşım arıyor… Kazım KOLCUOĞLU listesinde yer alan arkadaşlarım arıyor… Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubundan arkadaşlar arıyor… İş yapamaz oldum. Arama sebebi hep aynı. Bu bölünmeyi neden önleyemiyorsunuz?
Avukat olarak yargılandığı davalarda müdafii olduğum adaşım Av.Ömer KAVİLİ Çağdaş Avukatlar listesinde Yönetim Kurulu adayı… Karşılıklı birbirimizin vekili olduğumuz ve Baro çalışmalarına kendi elimle soktuğum genç meslektaşım Av.Gönül KAPAĞAN KOCABEY, KOLCUOĞLU’nun listesinde en genç TBB delege adayı... Liseden beri arkadaşım, İstanbul Hukuk’ta Burçak Tarlasını birlikte kurduğumuz ve Silivri Platformunda birlikte çalıştığımız Av. Canan ARIN Çağdaş Avukatlar listesinde TBB delege adayları arasında… Ben de Önce İlke adını sürdüren ve köklerin içinde kaldığı grubun TBB delege adayları içindeyim… Ama son güne kadar kime oy vereceğim belli değil. Kendime bile oy vermeyebilirim. Çünkü amacım benim-senin değil BİZİM kazanmamız. Benim gibi düşünenler çoğunluktaysa listelerden hiç biri tam olarak kazanmayabilir. Listeler bütün olarak ele alınıp birinden Başkan, diğerinden Yönetim, öbüründen delegeler vs. seçilebilir. Bu koşullarda çıkacak sonuç hiç de geçen dönem Yönetim Kurulunda yaşananların tekrarına yol açmaz diye düşünüyorum. Böyle bir irade yansıması, tehlike karşısında gereken birleşmenin sağlayacağı dostluğu kuvvetlendirebilecektir.
1974’te Çağdaş Avukatlar Grubunu kurmak için kendilerini harekete geçmeye çağırdığım Av. Kemal KUMKUMOĞLU ağabeyimiz, 1968’in Üniversite İşgal Komitesinden Başkanımız Av. Bozkurt NUHOĞLU, 1963’den beri dostum ağabeyim, 1975 veya 76’da bizzat Çağdaş Avukatlar Grubuna davet edip toplantıya birlikte gittiğimiz eski Başkanlarımızdan Av.Turgut KAZAN, hepsi de çeşitli kişilere dil döküyorlar, çaba harcıyorlar…
Ankara Barosu yeni Başkanı Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU, taa oralardan telefonla arıyor. Keşke politikaya girmeseydi de bize Başkan olsaydı dediğim Prof. Dr. Süheyl BATUM ile birlikte ikisi “iyi mesai” çalışması ile bölünmeyi giderme çabası içindeler. Ama taraflardan birinin bu görüşmeye katılmasına izin çıkmayınca üzülmekten başka elden bir şey gelmiyor.
Bir türlü olmuyor. Koskocaman “BEN” yerine küçücük ama daha bütünleyici ve yüce olan “biz” öne çıkamıyor.
Bir tarafta harcanan Yönetim Kurulu üyesi Av. Tayfun AKTAŞ ile Önce İlke’nin dönem başkanlarından Av. Yüksel AYTEKİN ile ilgili olay kaşınıyor. Diğer taraftan Önce İlke kopyasındaki arkadaşlar tarafından harcanan, Yönetim Kurulunda Başkan’a en fazla muhalefet gösterip engellemeler yapan, Av. Handan DOĞAN ile Av. Berrin ADIYAMAN, sanırım Çağdaş Avukatla Grubu listesinden TBB delegeliğine aday oluyorlar ama nedense buna aldıran yok.
Orta yaşın üstündekiler yönetimin kaybedilmemesi için Atatürkçü ve Cumhuriyetten yana, ulusalcı, halk kitlelerince de onay gören Muammer AYDIN’ın desteklenmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Ayrışmanın nedenini tam anlayamayan genç kuşak ise hem panik hem de şaşkınlık içinde olayı anlamaya çalışıyorlar. Sürekli olarak birbirlerine ve üstatlarına sorular yöneltip hüzne bürünmüş görünüyorlar.
Ben de üzüntüyle düşünüyorum. Yahu gerek Çağdaş Avukatlar Grubunu kuran bizler, gerekse Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu çıkışını yapan 4 önder meslektaştan hiçbiri Baro Başkanlığı yapmadı! İçimizden yalnızca bir kez 1983’te Av. Kemal KUMKUMOĞLU Başkanlığa aday adayı oldu. Onun da önünü şimdiki benzeri davranışlarla kesenler, iktidarı kaybetme nedeni olmuşlardı. Ders almak gerekmez mi?
Özellikle genç meslektaşlarımızın 1983 olayını iyi araştırıp ders almalarında büyük yarar vardır. Orta yaşlılara diyeceğim yok. Çünkü onlar o günleri yaşadılar. Ders almamışlarsa daha ne diyelim? Ders alanlar zaten çırpınma içindeler. Bizim gibi yaşlı kuşak ise zaten bu dersi anımsatma görevi yüklenmiş durumdayız.
Herkes karşısındakinden fedakârlık istiyor. Fedakârlık denilen şey “yapılır”; karşıdan istenmez! Karşıdan istenen şeyin adı “fedakârlık” değil, “boyun eğme” olur. Böyle durumlarda kimse boyun eğmez. Çünkü pazarlık sürdükçe savunma içgüdüsü ile herkes kendini daha haklı görür. Oysa içe dönüp düşündüğünde “hep”ten “hiç”e varabilen kişi fedakârlığı yaparak yeniden “hep”e varıp yücelir. Ancak bu yüceliği ona kendisi değil çevresi yakıştırır ki yaşamdan sonra bile sürer. Bu ilişkiyi 2002’de açtığım “heplik-hiçlik-heplik” adlı fotograf sergimde vurgulamaya çalışmıştım. Mekanik araçlar bile sıfırlandığından daha büyük performansa ulaşırlar. Bunu insanlar niye yapamasınlar?
Bir zamanlar bir ilde görev yaparken o güne kadar çok iyi dost olan Başsavcıyla Baro Başkanı bir nedenle birbirlerine düştüler. Konu küçüktü ama bu konuda yayınladıkları bildirilere ikisi de öyle imzalar atmışlardı ki sayfanın yarısını kaplayan büyüklükteydi. Onlar gitti, küçük imza atanlar geldi o makamlara ve sorun çözüldü(!)
Atasözleri yaşamın gereklerini ne güzel özetliyor; “AKILLILAR BAŞKALARININ, AKILSIZLAR İSE KENDİLERİNİN DENEYİMLERİNDEN DERS ALIRLAR”. Hiçbir avukat akılsız olmayacağına göre meslektaşlarımızın akıllarını kullanma günü bugün değilse YARIN ÇOK GEÇ OLACAKTIR.
Gün doğmadan bakalım bir şeyler doğar mı?
(21.10.2010)