Partisinin Grup Toplantısı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Lice’de ‘uyuşturucu’ adı altında orman yakma operasyonun yürütüldüğünü belirterek, ilçede şu ana kadar 50 bin dönüm ormanlık alanın yakıldığını paylaştı. Yüksekdağ, “O kenevir tarlaları, karakollara kaç metre uzaklıkta bunun da bilgisini verin” diyerek, Lice’de ölümle dize getirilemeyen halkın topraklarından sürgün edilmek istendiğini ve yeni karakol yapımları için ormanlık alanların yakıldığını kaydetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Meclis’te partilerinin kadın grubunda konuştu. Yüksekdağ, konuşmasına Özgür Gündem Gazetesi ile dayanışma nöbeti tutanların tutuklanması ve özgür basın üzerindeki baskılara dikkat çekerek, başladı.

“Onların dayanışma ve sahiplenme cesareti bizi ayakta tutuyor” diyen Yüksekdağ, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın kadın özgürlük mücadelesi yürütenler için çok büyük bir anlam taşıdığını vurgulayarak, şunları söyledi: “90’lı yıllarda gözaltında tecavüze uğrayan kadınlar adli tıp uzmanı olan Şebnem hocaya güvenerek bu insanlık suçunu kanıtlayabiliyordu. Zor durumda kalan kadınların daima yanındaydı. Bundan yaklaşık 3 ay önce Cizre’de abluka kalktığında vahşet bodrumunda ilk olarak Şebnem hoca ile gitmiştik. Orada kemikleri toplayan ve rapor yaparak gerçeği halka ulaştıran da Şebnem hocaydı. Onların bayrağını bugün çok daha sağlam bir şekilde tutmamız ve dalgalandırmamız gerekiyor. Bugün cezaevlerinde tutuklan arkadaşlarımız söz özgür olsun diye cezaevinde tutuluyor. Özgür basın susturulamaz. Basın özgürlüğüne sahip çıkanlar susturulamaz. Onların sesi her yerdedir. Her yerde gerçeğin ve özgürlüğün sesi vardır. Bu sesi hiçbir diktatör susturamadı, susturamayacak.”

Aylardır direnişte olan Avon işçilerinini de selamlayan Yüksekdağ, “Haksız bir şekilde işten çıkarılan kadın arkadaşlarımız 1,5 aydır direniş yürütüyor. Onların direnişi karşısında patronların iktidarı kör ve sağır. Bu parlamento da adeta bir işçi düşmanı gibi kesintisiz çalışıyor. Hakkının arayan işçiler, devlet zoruyla karşı karşıya kalıyor. Erkek egemen medya bu direnişi görmüyor. Bir kozmetik firmasında çalışan kadın işçilerin direnişini hiçbir kozmetik malzemesi örtemez. Onların sözü bizim de sözümüzdür. Kadın bu direniş gücünü sergilediği zaman güzelleşir. Bütün kadınları Avon işçilerinin direnişiyle dayanışarak daha da güzelleşmeye devam ediyoruz” dedi.

‘Orhan Doğan yılmayan direnişimizin sembolüdür’

Yüksekdağ, konuşmasında 9’üncu ölüm yıldönümü olan Kürt siyasetçi Orhan Doğan’ı da unutmadı. Doğan’ı anan Yüksekdağ, dün Doğan ve diğer DEP’li milletvekillerine dönük yapılanların bugün HDP’lilere yapılmak istendiğine dikkat çekti.

Yüksekdağ, şöyle devam etti. “Orhan Doğan demokratik siyasetin sembollerinden birisidir. Yılmayan direnişimizin sembolüdür. Bütün bir yaşamı işkence ve hapishanelerle geçmiş seçkin bir demokrasi savunucusunun ölüm yıl dönümüzdeyiz. Orhan Doğan bugünkü direnişimizin de sembolüdür. Bugün egemenler onlara yaptıklarını HDP’ye de yapmak istiyor. Dün Orhan Doğan’ların iradesini kıramayanlar, bugün bizim irademizi kırmaya çalışıyorlar. Ama her gün bizi tüketmeye çalıştıkça kendileri tükenecekler. Bizim büyüdüğümüze ve güçlendiğimize tanık olacaklardır. Dün irademizi kelepçeleyip götürenler bugün her yerde halkımızın iradesini kelepçelemeye çalışıyorlar. Bir adım gerileyeceğimiz düşünüyorlar. Bizim yarınımızı görmek istiyorsanız dünümüzden anlayabilirsiniz. Yarın da sadece ileriye yürüyen bir halk göreceksiniz.”

‘Saray’ın atadığı savcılara gitmemiz isteniyor ama gitmeyeceğiz’

HDP’li milletvekillerinin ifadeye çağrılmasına da sert sözlerle tepki gösteren ve bir kez daha ifade vermeye gitmeyeceklerinin altını çizdi.

Yüksekdağ, “Bizleri ifadeye vermeye çağırıyorlar. Nereye gideceğiz ifade vermeye? Hiçbir güvenirliği kalmamış Saray tarafından atanan savcılara gitmemiz isteniyor. Karşımızda bağımsız bir yargı mekanizması yok. Dokunulmazlıkların kaldırılması anayasanın verdiği hakkı gasp etmektir. Ucube bir yasayla bizim bu ucube değişikliğe biat etmemizi istiyorlar. İstedikleri zaman kendi istediklerini uygulayan, kendilerine göre yasama, yürütme ve yargı ile oynayan bir anlayışı kabul etmedik. Yüzde 70’in güvenmediği bir yargıya gidip ifade vermemiz isteniyor. Bizim hesap vereceğimiz tek kesim halklarımızdır. Bizi seçen kadınlardır. Yargı sistemini anlayışını bertaraf etmiş bir anlayış karşısında bizim gidip ifade vermemiz asla düşünülemez. Bugün yargı mekanizmaları sarayın oyuncağına dönüşmüş durumdadır. Bağımsız bir yargı sistematiği yoktur. Dün de yargı çok ciddi anlamda siyasallaşmıştı ama bugün en kapsamlı siyasallaşma düzeyini yaşıyor. Saray’ın kadılarına dönüşmüş bir yargı mekanizmasında gerçek bir hukukun tesisine inanmıyoruz. Bizi yargılamaya zaten hakları yok ama zaten Türkiye’de adalet isteyen hiçbir kesime adaleti verme durumları yoktur” diye konuştu.

Dün görüşmelerine başlanan ve yargıya müdahale olarak değerlendirilen kanun tasarısına ilişkin de konuşan Yüksekdağ, “reform” olarak sunulan tasarının “ayıklama hareketi” olduğunu ve bunun da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından itiraf edildiğini söyledi.

Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Bu bir geliştirme, dönüştürme hareketi değil, iktidarın pirincin taşını ayıklama operasyonudur. Her yerde kendilerinden olmayanı ayıklamak, yok etmek bunların temel politikası olmuştur. Bugün Meclis tarihinin en utanç günlerini yaşıyor. En kritik yasa taslakları baskın yapar gibi gece gündüz hırsızdan mal kaçırır gibi bu Meclis’ten geçiriliyor. Meclis’in oynadığı rol bakımından Türkiye’de çok karanlık bir süreç yaşanıyor. Bu süreçte diktatörler yapıyı inşa etmek için hiçbir sınır tanınmıyor. Yargı mekanizması yapboz tahtasına dönüştü. Olmayacak hiçbir yerde dikiş tutmayacak. Bu düzeniniz yama tutmayacak. Bu son düzenleme de sizin sonunuz olacaktır. Devlet bürokrasisinde son ve esas düzenlemeyi yaptıkların düşünüyorlar ama bu son düzenleme onların sonu olacaktır.”

‘Saray, muhtar ve kayyum mekanizmasıyla devlet yönetiliyor’

Yüksekdağ’ın üzerinde durduğu önemli başlıklardan biri de AKP’nin DBP’li belediyeler kayyum atama yönündeki hazırlığı oldu.

Bir taraftan kendilerini Meclis dışına sürmeye çalışan siyasi iktidarın diğer yandan da seçilmiş belediye başkanlarını devre dışı bırakmaya çalıştığını dile getiren Yüksekdağ, gelinen noktada Hükümet ve Başbakanlık kurumunun da artık bütünüyle ortadan kaldırıldığının ifade etti. Yüksekdağ, bu tabloya ilişkin ise “Hükümet aygıtı diye bir aygıt yok. Saraydaki ve etrafındaki avenesi yap diyor, başbakan tak diye yapıyor. Demokratik yönetim olanaklarını ortaya çıkartabilecek mekanizmalar devreden çıkarıldı. Saray, muhtar ve kayyum mekanizmasıyla devlet yönetiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Siyasi iktidarın oy ile alamadıklarını zorla almaya çalıştığını söyleyen Yüksekdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Utanmıyorlar, yüzleri dahi kızarmıyor. DBP’nin bağlı olduğu belediyelerde AKP yüzde 10 dahi alamadı. Yüzde 10 alamadığı yerlerde belediyelere el koymaya çalışan bir iktidar var. ‘Burnunuzdan fitil fitil getireceğiz’ diyorlar. Asıl bu halk yediğiniz o haramı sizin burnunuzdan getirecektir. O belediyelerin aylardır her odasında inceleme yapıyorsunuz bir tane ayakkabı kutusu, para dolabı göremediniz. Çaldıklarınız sizin burnunuzdan gelecek. Belediyelerin bu devletten aldığı bütçe bu halkın verdiği vergidir. Kimin hakkını kime vermiyorsunuz. Bütçe bizim aldığımız nefesten dahi kestiğiniz vergiden oluşuyor. Bunlar kendilerini yol kesen Deli Dumrul pozisyonunda görüyorlar. Deli Dumrul psikolojisi yaşıyorlar. Halkımızın iradesini gasp etmelerine asla izin vermeyeceğiz. Halkın kurumsal mevzilerini böyle bir anlayış ile teslim almalarına izin vermeyeceğiz. O halkta gölge etmeyin yeter. Tankınızı çekin, bütçe de vermenize gerek yok. Sizin kuruşunuzu dahi almadı bu halk o belediyeler hırsızlığınız ve tankınız olmadığı zaman kendi halkına hizmet götürür.”

‘Saray’daki zat dün söylediğini bugün yaladı yuttu’

Türkiye’nin İsrail ile vardığı anlaşma ve Rusya’dan da özür dilemesine dair süren tartışmalara da değinen Yüksekdağ, "AKP’lilerin sık sık dile getirdiği “milli duruş” savının aslında “duramamak” olduğu bir kez daha ortaya çıktı" dedi.

Yüksekdağ, şöyle konuştu: “Ayakları yere basmıyor, basamıyor. O kadar hamaset yaptılar, Rusya ile Türkiye’yi düşman haline getirdiler. İsrail ile yıllardır gelişen gerilim üzerinden siyaset yapıyorlardı. Dış politika yerlerde sürükleniyordu, durumu toparlaya çalıştıklarında da bunu başarı olarak veriyorlar. Gerilimin de yaptıklarının da bedelini halk ödüyor. Saray’daki baş dış siyasi sorumlunuz, İsrail’i bir terör devleti olarak gördü. ‘Bir terör devleti ile anlaşmayız’ dedi. Bugün dün söylediklerini yaladı yuttu. Bu pozisyonu da büyük bir diplomasi zaferi olarak sunuyorlar. Bu süre içerisinde Mavi Marmara’da ölenlerin hamasetini yaptı. Ölümünü kullandı. Şimdi de ablukanın ortadan kaldırılması için yola çıkanların taleplerini ters yüz etmiş durumda bunu kendi siyasetinin rant malzemesi yapıyor. İnsanların aklıyla alay eden bir yaklaşımdır. İsrail ile yapılan anlaşmanın özü Filistin’in doğalgazını alıp Türkiye’ye Avrupa’ya satmaktır. Filistin’de anne-babasız kalmış çocukların haklarını Filistin’den alınıp pazarlanması için bir anlaşma yapıyorlar. Onların siyasetten anladıkları budur. Bugün Türkiye halklarını düşürdükleri durum ile övünüyorlar. İçine düştükleri rezalet ile övünüyorlar. Onların bu bir yerde duramayan dış politikalarının peşinden sürüklenmek zorunda değiliz. Rusya ile yaşadıkları krizde özür dilediler. En azından kendiniz komik duruma düşürmeyin. Bir pilotun öldürülmesinden dolayı özür dilesen ne kaybedersin. Bu kibirli siyaset ve bu tutarsız siyaset onlara kaybettiriyor. Bugün kazandıklarını zannediyorlar ama kaybediyorlar.”

‘Lice’de uyuşturucu değil, orman yakma operasyonu var’

Yüksekdağ, milletvekillerinin sokulmadığı Lice’de, ‘uyuşturucu operasyonu’ adı altında gerçekleştiren ve binlerce dönümlük ormanlık alanların yakıldığı operasyona da tepki gösterdi.
Yüksekdağ, “Lice’de orman yakma operasyonu yürütüyorlar. 50 bin dönüm orman yakıldı Lice’de. Haberleri bakıyorsunuz ‘Lice’de kenevirler yakıldı’ diyorlar. Yalanınız batsın sizin. 50 bin dönüm ormanın yakıldığını söylemiyorsunuz. Şu soruya da yanıt verin. O kenevir tarlaları karakollardan kaç metre uzaklıkta? Bunun da bilgisini verin. Sizin yalanınızın mumu yatsıya kadar yanmayacak. Lice halkına yine ölümle bir operasyon düzenliyorlar. Yıllar boyunca o halkı dize getiremediniz. Şu an ölümle dize getiremediklerini o topraklardan sürgün etmeye çalışıyorlar. Lice’de ormanların yakılmansın tek nedeni budur. Lice’de tek bir barikat hendek yoktu ama ormanları yakıp kendilerine yeni karakol yapmaya çalışıyorlar” dedi.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr