Yeldeğirmeni, Cihangir ve Karaköy’den sonra sosyal dönüşüme uğrayan İstanbul semtlerinden biri. İki yıl öncesine kadar, şehrin kurtarılmış bölgesi gibi kalan Kadıköy’de yaşamayı tercih eden ama Moda ve Yoğurtçu Parkı bölgelerindeki kiraları sırtlanmak istemeyenlerin mesken tuttuğu bir semtti. Vapur iskelelerine yakınlığı da ayrı bir tercih sebebiydi tabii. 

Birkaç sene önce sokaklarında gece geç saatte yürümeye çekineceğiniz semt, şimdi farklı konseptlerdeki kafelerle dolmuş halde. Karşı yakanın kentsel dönüşüm sebebiyle artan kiralarından yakınan tiyatro sahneleri ve sanat atölyelerinin de Kadıköy tarafına kaymasıyla hem sanatsal hem de sosyal açıdan, derya olup taşmış. Ellerinde içkileri ya da kahveleriyle dizi dizi kafelerin önlerinde söyleşenler, özgün grafiti eserleriyle renklenen dört beş katlı apartmanlar, mahallelinin haberleşmek için kullandığı duyarı duvarları, işgal evleri...

Tüm bu hareketliliğin arasında Yeryüzü Cafe adlı bir mekân daha var. Dışarıdan her ne kadar kafe gibi görünse de, aslında bağımsız bir kadın örgütünün, Yeryüzü Kadınları’nın buluşma merkezi burası. Kadınlara özsavunma dersleri verilen, kadın tarihi filmleri gösterimleri, feminizm okumaları ve tartışma buluşmaları yapılan bir yer. Kimileri örgütün oldukça faal olduğu sosyal medya ortamından tanıyacaktır onları...

Mekânın daha kapısından içeriye girerken sizi kampanya duyuruları, eylem fotoğrafları, kadın mücadelesi sloganları yazılı kartonların asılı olduğu bir pano karşılıyor. Bizi bunların yanı sıra dört ‘güzel’ kadın daha karşıladı: Nisan, Evrim, Ela ve Nazlıcan. En büyüğü 26, en küçüğü 20 yaşında. Hepsi üniversite öğrencisi. Daha ziyade Nisan’la (Atalay) konuşuyoruz. Nisan 22 yaşında, İstanbul Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi görüyor. Yollarımızın aynı üniversiteden geçtiğini öğrenince, ortak gündemlerimizden söz etmeye başlıyoruz. Edebiyat fakültesi öğretim üyelerinden, kadın ve erkek öğrencilere tacizleriyle üniversite içerisinde kendine has bir ‘şöhret’ edinmiş ve en nihayetinde yaptıkları kadın öğrencilerin eylemleri sayesinde basına da yansıyan Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’nun halen fakülteye dönmemiş olduğundan, ama görevinden uzaklaştırılmadığı için öğrencilerin endişe taşıdığından bahsediyor Nisan... Hatta üniversite yönetiminin Karavelioğlu’nun arkasında duran tavrından...

 

Cizre, Özgecan ve Hopa

Sonra Yeryüzü Kadınları’nın hikâyesini anlatmaya başlıyor Nisan. Örgütün kuruluş konferansı geçen yılın kasım ayında yapılmış. Bugün Ankara, Mersin, İzmir ve Adana’da örgütlenmeleri var. “Hepimiz Türkiye’de kadınların sorunlarını, kadın dayanışmasını esas alan bir örgütlülüğün eksikliğini hissederek yola çıkan kadınlarız” diyerek tanıtıyor kendilerini Nisan ve ekliyor: “Var olan platformlarda kadınların sorunlarının hiçbir zaman birinci planda olmadığını gözlemledik. Partilerden, derneklerden, siyasi örgütlerden, sendikalardan bağımsız, içinde sadece kadınların, kadın dayanışmasını esas alarak mücadele ettiği bir platformun ihtiyacını hissettik.”

Kendilerine “Yeryüzü Kadınları” diyorlar, çünkü amaçları yeryüzünün tüm kadınlarıyla ortak bir mücadele örmek. Bunun için de faaliyetlerine, Türkiye’nin dört bir yanındaki kadınlarla dayanışmak için, önce sokağa çıkma yasağının olduğu Cizre’ye giderek, oradaki kadınlarla dayanışarak başlamışlar. Oradan Özgecan’ın davası için Mersin’e, oradan sel felaketinin yaşandığı dönemlerde Hopa’ya ve sonra bir daha Cizre’ye, oradan da Yüksekova’ya..

Nisan ve Evrim, tüm bu eylem sürecinde, yaşadıklarının Türkiye genelinde kurulacak bir örgütlenme ağıyla ne kadar etkin olabileceklerini fark ettiklerini şöyle anlatıyorlar: “Oradaki kadınlarla dayanıştık, onların sorunlarını dinledik, güç verdik, güç aldık. Özellikle savaş politikalarının tekrar başlatıldığı Kürt bölgelerindeki kadınların mağduriyetlerinin hat safhalara ulaştığı, günde beş kadının öldürüldüğü ve yargının büyük bir erkek dayanışmasıyla bunu meşrulaştırmak için mücadele ettiği bir dönemden geçiyorduk. Oradaki kadın dayanışmasını yükseltmenin ablukanın kırılmasında ne kadar büyük rol oynadığını gördük. Amacımız bu örnekten yola çıkarak, Türkiye’nin dört bir yanındaki kadınlarla buluşup, nasıl ortak bir mücadele hattı oluşturabileceğimizi görmek ve bunun zeminini yaratmak.”

 

Kadınların 'ped'e ihtiyacı vardır

Sokağa çıkma yasağının olduğu ilçelerde yaşayan kadınların ihtiyaçlarını karşılamak için başlatılan bir kampanya var. Kadını yok sayan, ihtiyaçların önem sıralamasını cinsiyetçilikle belirleyen zihniyete karşı oluşturulan bir kampanya bu. İhtiyaçların toplanma yerlerinden biri de Yeryüzü Cafe. İhtiyaç listesi ise şu şekilde: - Kadın pedi - İç çamaşırı / tayt - Kuru bakliyat - Çocuk bezi / maması

 

Özsavunma dersleri...

Yeryüzü Kadınları’nın aralarında üniversite öğrencileri de, çalışan kadınlar da, anneler de, Kürt bölgelerinden kadınlar da var. Dönüşümlü olarak kafeyi çekip çevirenler ise genellikle üniversite öğrencileri. İş başa düşünce yemek pişirmeyi de, işletmeyi de öğrenmişler. Her gün taze taze hazırladıkları mönüdeki yemekler oldukça leziz. Fiyatlar da pek çok kafeye göre çok daha uygun. Kafede ayrıca kadın tarihini anlatan filmlerin gösterimleri, feminizm üzerine okuma atölyeleri, tartışma oturumları ve özsavunma dersleri düzenleniyor. Nisan kadınlara ücretsiz sunulan tüm bu imkânlardan bahsederken, neden özsavunma eğitimine gerek duyduklarını anlatmaya başlayınca, ülkedeki kadınların yargı ve devlet tarafından ne kadar yalnız bırakıldıklarını da bir kez daha idrak etmiş oluyoruz. Şöyle sıralıyor sebeplerini Nisan: “Günde beş kadının öldürüldüğü ülkede yargının kılını bile kıpırdatmadığını, hatta kadın katillerinin işlediği suçları meşrulaştırdığını gördüğümüz için, bu mekanizmalardan medet umamayacağımızı anladık. Özsavunmamızı sağlayabilmek adına bu atölyenin gerekli olduğunu düşündük. Birkaç aydır aikido dersleri alıyoruz. İleride başka dövüş sanatlarıyla birlikte özsavunma becerimizi en yüksek noktaya taşımamızın önemli olduğunu görüyoruz.”

 

Kapıları herkese açık

Bu ‘güzel’ kadınlar Yeryüzü Cafe’yi açarken, her renkten kadının rahatça gelip sorunlarını paylaşabilecekleri, birbirleriyle dayanışabilecekleri bir alan yaratmaya çalışmışlar. Kafenin yer karolarını da karo fabrikasında çalışan bir arkadaşlarının yardımıyla, artan tek tük karoları birleştirerek kendi elleriyle döşemişler. Kafenin zeminini süsleyen o her biri kendine has tasarımdaki karolar kadar özgünler bir başlarına. Ve birliktelikleri de o denli zengin bir başka güzellik seriyor gözlerimizin önüne, umut oluyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr