20. yüzyılın önemli Amerikan yazarlarından olsa da dilimize pek çevrilmemiş Thomas Wolfe’un (1900-1938) epeyce sancılı tanınma- ünlenme dönemini ele alan “Genius - Fırtınalı Hayatlar”, bence (Flaman yapımı “Belgica”yla birlikte) haftanın en iyisi diyebileceğim, etkileyici bir biyografik dram baştan belirtmek gerekirse. Alman kökenli, orta sınıftan bir ailenin 8. çocuğu olan, Avrupa’ya çeşitli geziler yaptığı, 2 büyük dünya savaşı arasında ABD toplumundaki adaletsizlikleri, eşitsizlikleri itilmiş, uyumsuz bireyler üzerinden coşkulu bir duyarlık ve şiirsel bir üslupla, içinden geldiği gibi yazıp anlatan, Hemingway’lerin Scott Fitzgerald’ların çağdaşı (ama ‘Yitik Kuşak’tan olduğunu kabul etmeyen), tam da başarının doruğuna erişmişken genç yaşta ölen Thomas Wolfe’un dramatik yaşamını konu ediniyor “Genius”.

 

Otobiyografik izler

Ekonomik buhran yılı 1929’un New York’unda başlayan film, Scribner ve Oğulları yayınevinde çalışıp habire sayfalarca metni okuyup redakte eden, daha önce Fitzgerald’ı keşfetmiş, Hemingway’in “Silahlara Veda”sını düzeltmiş, döneminin ciddi, saygın editörü Maxwell Perkins’i (finale dek şapkasını başından çıkarmayan Colin Firth çok iyi) ve eski tiyatro oyuncusu karısı Louise’le (Laura Linney) 5 kız çocuğundan oluşan kalabalık ailesini tanıtıyor önce. Sonrasında Max’ın bürosuna, elinde 5 bin sayfalık, “Kayıp” adlı ilk roman taslağıyla çıkageliyor ateşli, genç yazar Wolfe (Jude Law) ve editörüyle yazarın baba- oğulvari verimli dostluğu başlıyor. Otobiyografik izler taşıyan, Amerikan edebiyatının efsanevi romanlarından biri olacak “Kayıp”ın upuzun metnini yazarına kısalttıran Max, adını da “Look Homeward Angel-Eve Doğru Bak Meleğim” (1929) olarak değiştirtiyor ve kendini kabul ettiriyor Wolfe edebiyat çevrelerine. Ardından çok ses getirmiş ilk romanın devamı gibi “Of Time and River-Zaman ve Nehir” geliyor (1935), editörüyle işbirliğini sürdüren genç yazarın başarısını perçinleyen. Burnu Kaf Dağı’ndaki Hemingway’se (Dominic West) pek hoşlanmaz Wolfe’tan.

 

Ustalıklı mizansen

İlk romanını evli, çocuklu bir Yahudi dilberi olan sevgilisi Aline’e (Nicole Kidman) adayan, karşı cinse düşkün Wolfe “Zaman ve Nehir”i de aile babası, işkolik editörüne ithaf ediyor. Kitapları tutulunca biraz burnu kalkan Wolfe, kafayı yemiş karısı Zelda’yı yeni hastaneden çıkarmış, biraz unutulmuş, zor durumdaki Fitzgerald’ı (Guy Pearce) ziyaret ettiğinde, “Muhteşem Gatsby” yazarını (sonradan özür dilese de) kırıyor, kaba, küstah diliyle.

Ünün, paranın zalimleştirdiği, başarıdan şımarmış Wolfe, hayatı ıskalamakla yerdiği babacan editörünü de incitiyor, eleştirilerinin dozunu kaçırarak. Max’la dostluğunu çarçur eden yazar, habis tümörlerin oluştuğu beynindeki hastalık nedeniyle, Baltimore’daki vaktiyle babasının da öldüğü hastanede ölüyor daha 38’indeyken.

Yönetmenliğini Michael Grandage’in üstlendiği, beylik deyişle iyi yazılmış-çekilmiş ve oynanmış bu edebi-biyografik dram, gerçekçi anlatımı, ustalıklı mizansenleri ve görselliğiyle, belki de kariyerinin en iyi performansını çıkaran Jude Law faktörüyle kuşkusuz meraklısına hararetle salık verilecek türden, başarılı bir ‘Bio-pic’ özetle.

 

Hadi gecelere akalım

“Belgica”: İki yıl önceki Belçika’nın en iyi yabancı film Oscar adayı “Kırık Çember”le günümüzün önde gelen sinemacılarından biri olduğunu zaten kanıtlamış Felix van Groeningen’e bu yıl Sundance’da en iyi yönetmen ödülü kazandıran yeni filmi “Belgica”da, günümüzün Hard Rock müzik, içki, dans ve uyuşturucu soslu, hızlı gece eğlence hayatına bakıyor van Groeningen, fonda da babaları ölüm döşeğindeki iki kardeşin sorunlu ilişkileri ve karmaşık aile bağları var.

Maço kültürü klişeleriyle bezeli, aile labirentlerine ve rock, seks, uyuşturucu sarmalına dalan bu modern melodrama ilgisiz kalmak ne mümkün? Çocukken bir gözünü kaybetmiş, bir baltaya sap olamamış, hep ağabeyini örnek almış Jo (Stef Aerts), yönettiği Belgica adlı cafe-barı ağabeyi Frank’la (Tom Vermeir) ortaklaşa büyüterek canlı müzik ve çıplak ‘performanslar’ yapılan, her gece de tıklım tıklım dolan, 3 katlı, modern bir eğlence merkezine dönüştürüyor...

Meraklısına Soulwax imzalı, hızlı ritimli müzikler eşliğinde canlı, atak anlatımıyla 2 saatlik, sürükleyici bir seyirlik sunuyor Felix van Groeningen “Belgica”da.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr