İnsanların korkudan adeta kabuğuna çekildiği bu dönemde, bir mizah dergisinin daha çıkış haberi geldi. Gırgır, Fırt, Dıgıl, Avni, Fırfır, Leman, L-Manyak, Öküz, Dinozor, Yeni Harman, Haftalık ve Fermuar dergileri ile Cumhuriyet’te yazarlık yapmış Vedat Özdemiroğlu’nun da içinde bulunduğu “Mağara”, birkaç gün içinde raflarda olacak. Biz de bunu fırsat bilerek, 1071’den beri biz OHAL’deyiz zaten” diyen Özdemiroğlu’yla sonbaharda okuyacağımız bu yeni yayını ele aldık.

Derginin Goa Yayınları bünyesinde basılacağını söyleyen deneyimli mizahçı, dergi fikrinin yayınevi sahibi ve “Mağara”nın Yayın Yönetmeni Burak Süloğlu’ndan geldiğini söylüyor. Kurban Bayramı’na kadar raflardaki yerini alması beklenen “Mağara”, şimdiden 48 ilâ 64 sayfalık bir derinliğe sahip. Aslında, yukarıda saydığımız yayınların çoğunda dirsek çürütmüş, birçok özlenen mürekkep, yürek ve beyin var bu “Mağara”nın derinliklerinde: Kemal Aratan, Behiç Pek, Zafer Temoçin, Erdoğan Dağlar, Zehra Ömeroğlu, Mustafa Satıcı, Alp Tamer Ulukılıç, Kâmil Masaracı, Öğünç Ersöz , Serdar Akkoyun , Çağdaş Erçelik ve - sürpriz kapak tasarısı ile - Latif Demirci.

Eski tanıdıklar bir arada

Bunun yanı sıra, gıdıklayan mürekkepleriyle Özdemiroğlu başta olmak üzere, Atilla Atalay, Sevda Koçan, Aydan Gündüz, Efe Gültekin, İlker Ekiz ve Şirin Soysal da, aynı kovukta izler bırakmayı bekliyor. Ayrıca Funda Özdemiroğlu ile zenginleşen dergi için, Rus heykeltıraş Vasilisa Chugunova’nın da, bir “Dostoyevski” portresi çizmesi ve orada Dostoyevski’den alıntılar yapılması için çalışmalar sürüyor. Bu arada bir başka müjde daha veriyor mizahçı: Halen, Öğünç Ersöz’le beraber yazdığı, taş devrinde geçen bir hikâyeye, beyazperde için son şeklini veriyor. Bunu da her zamanki umut ve iyimserliğiyle “İlkçağda geçiyor ama, imkânsız da değil” diyerek tarifliyor.

‘Ülkeyi çıkmaza sapladılar’

Sözlerimiz, ister istemez, 15 Temmuz sonrası “böyle bir döneme” gelince, yine anlatıyor Özdemiroğlu, dertleşircesine:

“Zaten, 15 Temmuz darbe girişiminin kendisi, büyük bir kara mizah barındırıyordu. Üçüncü dünya ülkelerinde bile görülmeyen bir girişimdi. Bana biraz da Fyodor Dostoyevski’nin “Cinler’’ romanındaki ipe sapa gelmez, sözde anarşistlerin kalkışmasını hatırlattı.

Türkiye en sonunda o kadar sağcılaştı ki, ‘sağa karşı sağ’ darbe yaptı. Bu, sundukları alternatiflerin kısırlığını gösterir. Ülkeyi çıkmaza sapladılar. 12 Eylül’ün faşist darbesi solu ezdiği için, vicdanı temsil eden en kadim söylemlerle halkın temiz vicdan duygularını sömüren profesyonel dindarlar bu alanı doldurdu. Kapitalist merkez sağ ile Amerika’yla daha organik bağları olan bir başka finansal merkez sermayenin savaşı yaşandı. Yine de, halkımla kıvanç duyuyorum. Millet milletliğini göstermiştir.”

‘Devlet paranoyayı bırakmalı’

Kendisine yine “böylesi bir dönemde” devletin hali pürmelalini sorduğumuz zaman ise, şöyle yanıtlıyor bizi:

“Devlet, artık paranoyayı bırakmalı. Ne olursa olsun, ne söylenirse söylensin; yazı yine yazıdır. Gökgürültüsünden korkan ilkel insanlara benziyor devlet! O sadece bir gökgürültüsü... Alışacaksın. Fikir ve ifade hürriyeti olmasaydı, insanlık aşama kaydedemezdi ki... Fikrini açıklayana dava açmadığın, hapse atmadığın gibi, teşekkür de edeceksin. Devletin görevi polislik yapmak değil, insanı fikrini açmaya daha da teşvik etmektir.”

'Hepimizin ortak evi fikrinden yola çıktık’

“İlk dergiler mağaralara çizildi diye düşünüyorum. İlk resimler, afişler, fragmanlar... ‘Hepimizin ortak evi’ fikrinden yola çıktık. Nihayetinde mağaradan geldik. En modern, en konforlu evin bile ilk atası mağara olarak varlığını sürdürüyor şu an. Bir çeşit ortaklığın altını çizmek, mağara duvarından beri, devam eden çizgi işinin bugünkü örneğini göstermek ve bir çeşit vefa borcu ile ilk evinizi hatırlamak istedik.”

‘ONLAR VURDUKÇA, BİZ BÜYÜDÜK’

“Tam da can güvenliğinin azaldığı zamanlarda, mizah devreye girer. Can güvenliğimizi bekleriz; ama moral güvenliğimizi devletten bekleyemeyiz. Bu yaradılışla ilgili. Aksine, Ece Ayhan’ın dediği gibi ‘onlar vurdukça biz büyüdük’. Onlar bizi neşesizliğe, vasatlığa, ortalama akla mahkûm ettikçe biz içimizde daha eğlenceli, karışık değil ama karmaşık insanlar olmaya gayret ettik. Bir grup insanın çabasına hâlâ bakılırsa, tümden de başarısız değiliz.”



‘EVLERE GİREBİLEN’ BİR YAYIN

* Aklımıza bir soru takılıyor: Bu mağara ‘aşağıya’ mı, yoksa ‘yukarıya’mı yöneliyor? “Mağara”nın ne kadar “underground” olacağını sorduğumuzda, Özdemiroğlu keyifle yanıtlıyor bizi: “Underground değil ‘ground’ bir dergi. İngilizce konuşmak istemezdim, ama öyle tabir ediyorlar! Yani merkezde bir dergi; küfürsüz, cinsel organsız... Argoyu barındıran, ama küfre tavır koyan bir dergi. Önemli olan, evlere girebilmek. Vapurlar güzel, yurtlar güzel, sokak çok güzel ama evde dergi okumanın zevki başka. O eve girmeyi de hak etmek gerek diye düşünüyorum.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr