Beşiktaş'ta başkan adayı Rüzgar Sağnak'ın yönetim kurulu adaylarından gazeteci Temuçin Tüzecan, adaylarıklarını bildirmeye gittiklerinde Beşiktaş Divan Kurulu Başkanı Yalçın Karadeniz'in kendilerini yaklaşımı kaleme aldı.

İşte Temuçin Tüzecan'ın "Beşiktaş'ı üzdüler' Süleyman Baba..." başlıklı yazısı:


Dün benim için ilginç ve önemli bir gündü.

Çocukluğumdan beri beni tanımlayan, kişiliğimi yansıttığını düşündüğüm, maddi ve manevi destek vermek için her fırsatta çaba harcadığım Beşiktaş'ın yaklaşan seçiminde yönetime adaylık başvurusunu yapacaktık. Rüzgar Sağnak Başkan adayı, biz de YK adaylarıyız bildiğiniz gibi.
Bilen bilir; Akaretler'de girişte solda Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün idari binalarından biri vardır. Onun dördüncü katına çıktık ekip olarak. Divan Başkanı'nın katı. Divan, Beşiktaş'ın yönetimler üstü olması gereken ak saçlılarının, akil adamlarının mekânı. Yani yüksek uçan kartalların konduğu yer... Diye biliyorum ben, öyle öğrendik vaktiyle babamızdan.

Başkan'ı biliyorsunuz Yalçın Karadeniz; biyografisinde "devlet hizmetinde üst düzey yöneticilik yapmış" bir serbest avukat olarak tanımlanıyor. Biz de öyle biliyorduk.

Gerçi, devlet hizmetinde üst düzey yöneticilik tanımının ayrıntılandırılmaması biraz garip ama olsun...

Kapısındaki sekreter "biraz bekleteceğiz" dedi, çoğul konuşurlar genellikle sekreterler. Randevulu gelmişiz. Seçime katılacak ekibi bekletiyoruz. Deniyor.

"İşte" diye düşündüm. "Devlet terbiyesi budur. Daha kapıda istiskal ediyor. Haddimizi bildiriyor". Kapıyı açıp, giren çıkan gırla, biz bekliyoruz. Tiyatro 10 dakika sürdü. Bizi yeterince aşağıladığını düşündükten sonra sanırım, sekreter hanım, devlet dairelerindeki çift kapılı bir düzeneğin içini işaret ederek "Rüzgar Bey'i bekliyorlar" dedi. Bizi beklemiyorlar yani!

Rüzgar Sağnak, birlikte girmekte ısrar edince, belli ki, kabul etmek durumunda kaldığı için memnuniyetsiz, bizlere bir tabak koruk turşusuna bakar gibi ekşi bir ifadeyle baktıktan sonra, hafifçe yerinden doğrularak ellerimizi sıktı; sonra yerine oturdu Yalçın Bey.

Ve hemen salvoya başladı. Yüksek sesle. Meselâ şimdiki Başkan'a böyle sesi çıkıyor mu bilmiyorum ama devlet terbiyesi bizde, zayıf gördüğüne bağırmayı işin A harfi olarak görür. Haberler çıkartılmış hakkında, o neden yapılmış filan ve söz bizim başvurunun kabul edilmezliğine bağlandı hemen. Gerekçe Bay Karadeniz değil tabii ki, Tüzük Beyefendi.

Biraz okumuş yazmışlığımız var. Sonuçta tahsilli çocuklarız. Aramıza profesörleri de almışız cehalet açığımızı kapatalım diye. Hukukçular da var konuştuğumuz.

Tüzük Beyefendi, Yalçın Bey'in dediklerini demiyor, bizim dediğimizi diyor. Üstelik, Yalçın Karadeniz'in Başkanı olduğu, Türkiye'nin en kıymetli gayrimenkullerinden birinin dördüncü katını işgal eden Divan'ın görevleri arasında, adaylık başvurusu yapanların gerçekten Beşiktaşlı olup olmadıklarını, aidatlarını yatırıp yatırmadıklarını ve söz konusu adayı gerçekten destekleyip desteklemediklerini araştırmak da var. Sonuçta, Beşiktaş'da her gün seçim yapılmıyor. Bu işlevi yerine getirmeyecekseniz neden varsınız? Sadece Beşiktaş'ın bir katını işgal etmek için mi?
Sonuçta anlaşamıyoruz...

Ve birden Beşiktaş'ın en yüksek yuvasında oturan ve ünvanının doğru kullanılması konusunda çok hassas olan bu zat, içimizdeki tek kadına, listemizdeki Sedef Işıksel'e, "Sen sus, konuşma" diyor. Bir kadına, ilk kez tanıştığı birine "sen" diye hitap eden ama kendisine "sen" denmesinden pek memnun olmadığını birazdan anlayacağımız bu zat, Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün Divan Kurulu Başkanı. Bravo bize; 10 numara 5 yıldız.

Divan Kurulu'nda olduğunu öğrendiğim bir başka zat, twitterdan bir haberin aktarılması üzerine Rüzgar Sağnak'a hakaretler ediyor. Sesler yükseliyor. Rüzgar sakin; her nedense adam ben kimyacıyım dediğinde, Rüzgar "O zaman git şampuan yap" diyor.

Komik ile trajikomik arasında bir durum var Kartal Yuvası'nda.

Başkan bana dönüp, "Sen sus" diyor. Konuşma nedenim Tüzük Beyefendi'nin ilgili maddelerini açıklama çabam. Biz ona siz derken, o bana sen diyor. Olmaz.

Ben de "Sen diye hitap edemezsin. Beni yeni tanıdın" dediğimde, tüm memur muktedirlerle bu tür karşılaşmalarda yaşadığım gibi öfkeden kızarmış kan çanağı gözlerin daha da kızardığına tanık oluyorum. "Siz diyeceksiniz" diyorum, "Yoksa ben de sene geçerim."

"Sen kimsin" diyor, ben de "Asıl sen kimsin? Ben Beşiktaşlı'yım" diyorum. Meraklısı, benim kim olduğumu bilir, bilmiyorsa bulur. Bay Yalçın'a da verebilirler özgeçmişimi.

Zaten bizim yaklaşık bir yıldır konumuz da bu; nasıl bir Beşiktaşlılık istiyoruz.

Rahmetli Süleyman Seba'nın çocukların önünde bile ceketini iliklediğini bilenler bilir. Bizim için saygı önemlidir. Oysa dün yaşadıklarımız, saygısızlığın, keyfiliğin, ben yaptım olduculuğun kulübün en tepesine çöreklediğini gösteriyor.

Beşiktaş Divan Başkanı efsane Başkan'ın tersine, herkesin, onun önünde ceketini iliklemesini, temenna etmesini istemekle, armadaşlarını aşağılamakla kalmıyor, seçime girmeye çalışan ekibi engellemek için, Tüzük hükümlerini istediği gibi yorumlayıp, Beşiktaş'ın hak ve şeref gibi iki temel değerini de ayaklar altına alıyor.

Bu, Beşiktaşlılık değerlerine yapılmış çok ağır bir saldırıdır.

Ben tanık olmadığım konularda konuşmam ve yazmam. O nedenle dün yaşananların, Kulüp yönetiminin bir komplosu olduğunu söyleyenlere destek vermem söz konusu olmaz. Dün, derin bir beceriksizlik sergilendi. Yeryüzünün değiştiğini anlamayı reddeden dinozorların, istiskal ile başlayıp, makamın gücüne sığınıp bunu devam ettirme çabaları yerle bir oldu. Sonunda verilen listeyi aldı Bay Yalçın.

Yapması gereken, o listedeki isimleri tek tek arayıp, bu heyete destek verip vermediklerini sormasıydı. "Bunu yapacağım ve size bilgi vereceğim. Ondan sonra adaylığınızı kabul ediyorum çünkü bu yöntem yeni" demek varken, getirdiğimiz çikolatayı Sedef Işıksel'e dönük cinsiyetçi bir şakayla ikram edip, işi arızaya bağladı.

Bu olmasaydı, biraz Beşiktaş, biraz futbol, biraz seçim konuşup, bir çay içirip bizi gönderirdi. Yöneticilik bunu gerektirirdi.

Ve ben de bu yazıyı yazmak, daha da kötüsü Yalçın Karadeniz diye bildiğim ama hiç karşılaşıp tanımadığım bir adamın gerçek yüzünü görmek durumunda kalmazdım.

Rahmetli Süleyman Seba "Beşiktaş'ı üzmesinler" demişti.

Dün Beşiktaş'ı üzdüler, üstelik Beşiktaşlı olduklarını iddia edip, hayatlarını Beşiktaş dışında hiçbir yerden kazanamayacaklar, Beşiktaş'ın kör kuruşunu tamah etmeyen ve etmeyecek bizler üzerinden Beşiktaş'ı, değerlerini ve geleneklerini ezdiler.

Yazık.

Bizler ne para babasıyız, ne de babalarının oğullarıyız. Bizler işlerini doğru dürüst yapan Beşiktaşlılarız.

Ve bilinsin ki, dünkü gibi numaralarla da geri adım atmayız. Yanılmayın...

Temuçin Tüzecan

 Yazı medyagunlugu.com'dan alınmışıtır

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr