Hollanda’da çektiği Turkish Delight (Türk Lokumu/1973), The Fourth Man (Dördüncü Adam/1983), Flesh and Blood (Et ve Kan/1985) filmlerinden sonra Hollanda basınının nerdeyse çarmıha gerdiği Paul Verhoeven ülkesini terkederek ABD’ine gitti. Burada peşpeşe RoboCop (1987), Total Recall (Gerçeğe Çağrı/ 1990), Basic Instinct (Temel İçgüdü/ 1992), Showgirls (1995), Starship Troopers (Yıldız Gemisi Askerleri/ 1997), Hollow Man (Görünmez Adam/ 2000) filmlerini gerçekleştirdi. Showgirls’de ABD’nin politik eleştirisini yapan yönetmen para ve açgözlülükle dolup taşan, kitsch ve kötü zevki barındıran Las Vegas kentini Amerika’nın metaforu olarak işledi.

Starship Troopers ise Nazi rejimini eleştiren, ironik bir bilimkurguydu. Amerikalılar filmdeki alaycılığı algılayamadılar. Wall Street Journal bu filmi Neonazi bir propaganda filmi olarak suçladı. Ancak 11 Eylül olayından sonra Amerikan halkı Starship Troopers’ın (Yıldız Gemisi Askerleri) Amerikan sömürgeciliğini yeren bir yapım olduğunun ayrımına vardılar. Hollow Man’in ardından Verhoeven ABD’inden ayrılmaya karar verdi :”Bu filmimde insan doğasının kötü eğilimlerini göstermek istemiştim ama Hollywood’da daha fazla çalışmayı sürdüremiyeceğimi anladım” diyen sinemacı Hollanda’ya dönerek burada ülkenin en pahalı yapımı Black Book’u (Kara Kitap/ 2006) çekti. Film geniş kitlelere ulaşmadığı için yönetmen on yıl süresince yeni projelerine finans bulmakta zorlandı.

Sonunda Tunus kökenli Fransız yapımcı Said Ben Said ona Philippe Djian’ın ‘Oh...’ adlı romanını sinemaya uyarlamasını önerdi. Djian’ın Bleu comme l’enfer’ini Yves Boisset (1986), 37.2 le matin’ini Jean–Jacques Beineix (1986), Impardonnables’ını André Téchiné (2011), Incidences’ını Larrieu kardeşler (2013) sinemaya uyarladılar. Yazarın 37.2 le matin’ini ikinci uzun metrajı Türk Lokumu’na benzeten Verhoeven, Boston ya da Chicago’da geçen Elle’i (O Kadın) Paris kentine uyarladı. Video oyunları geliştirme şirketinin patroniçesi Michèle (Isabelle Huppert) kendi kendini yetiştirmiş, otoriter, bağımsız, başına buyruk bir kadındır. Şirketin  çalışanlarını sürekli cezalandırır. Aile ilişkileri sevgi–nefret, sevgili ilişkileri çekicilik–iticilik üstüne kuruludur. Komşusuyla sadist, mazoşist oyunlar oynar. İşini ve özel yaşamını aynı gizemle sürüdür. Bir gün yüzü maskeli bir adam Michèle’e tecavüz eder. Genç kadın çevresine hiçbir şey söylemeden yaşamına devam eder. Michèle bu şiddetli saldırıdan sonra tecavüzcüsünün kimliğini bulunca öç almaya karar verir. Bu tehlikeli takip onu çocukluğuna, babasının işlediği  korkunç bir suça taşır. Michèle bu ürkütücü suçun masum tanığı mıdır yoksa şeytani suç ortağı mıdır ? Usta Verhoeven’in her planı bu sapkın belirsizliği yetkinlikle yansıtır.

Yönetmeye, emretmeye alışmış bu kadın ilk kez boyun eğer. Verhoeven her zaman ki gibi öteki sinemacılardan daha da öteye giderek toplumun ahlak sınırlarını zorlar ve sorgular.. Kimse masum, kimse suçsuz değildir. Taşrada geçen bu psikolojik gerilim bir ailenin dramını yansıtır. Romanda taşra, banliyö önemli bir öğedir. Nesne iken objeye dönüşen Michèle, tecavüzün kontrolünü eline alarak güdümleyici konumuna geçer. O, artık bir kurban gibi davranmaz, herşeye göğüs gerer, sarsılmaz, geçmişten gelen, gelecekte yönelik ailevi, profesyonel sorunların altında ezilmez.

Ahlak kurallarını hiçe sayan 78 yaşındaki Paul Verhoeven’in kadın kahramanları hep güçlüdürler, aktiftirler, aynı yazgıyı paylaşırlar, başarıya ulaşmak, rakiplerinden kurtulmak, olağanüstü durumlardan sıyrılmak için, cinsellik dahil her türlü aracı kullanırlar. Michèle’in çocukluğuna giderek Verhoeven kalıtımsallığı sorgular, ebeveynlerin eylemleri çocukları ne derecede etkiler sorusunu sorar.

Paul Verhoeven’in ilk kez Fransa’da çektiği Hollanda–Fransız- Belçika ortak yapımı Elle (O Kadın/ 2016) 4 Kasım Cuma günü sinemalarımızda gösterime giriyor. Başrolleri Isabelle Huppert, Laurent Laffite, Virginie Efira, Anne Consigny, Charles Berling paylaşıyorlar.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr