Afiş bir hayli çarpıcı. Daha doğrusu afişteki cümle: “Dikkat Cesaret Ögeleri İçerir”. Sahi, birçok şey artık ciddi bir cesaret gerektiriyor memleketimizde ve bir şekilde bu cesareti büyütmek, çoğaltmak şart oldu. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali de bunu misyon edinmiş işte bu yıl. 1 - 7 Mayıs tarihleri arasında yapılacak festivalin etkinlik koordinatörü Önder Özdemir ile konuştuk.

- 12 yıl önceye dönersek, nasıl başladı İşçi Filmleri Festivali? Dünyada var mı benzeri etkinlikler yoksa tamamen size ait bir fikir miydi?

Bizler, arkadaşlarımla birlikte, teknoloji, internet, sinema toplumsal hareketlerde nasıl kullanılır meselesine kafa yoran bir gruptuk. Dünyada 94’te başlamış bir işçi filmleri festivali var, Amerika’da. Kore’de de var ve biz onların düzenlediği konferanslara konuk olarak katıldık. Onları gözlemledik, onların bir modeli ve kendi aralarında bir zinciri var. Onlarla tanıştık. Ben 97’de ABD’ye, 99’da Güney Kore’ye gittim ama biz 2006’da başlattık, çünkü Türkiye’deki model özgündü. Sadece adı İşçi Filmleri olan farklı bir model bizimki. Tabii ki aramızda onlarla network sürüyor, biz Türk işçi filmlerini oraya gönderiyoruz, onlar kendi gösterdikleri filmlerin bilgilerini veriyorlar, biz o yönetmenlerle iletişime geçip onları getiriyoruz. Her sene ABD’deki festivalde Türkiye’den birkaç tane işçi filmi gösterilir. Dolayısıyla dünyada var olan bir şeyi biz Türkiye’ye özgü hale getirdik.

- Türkiye’de film bulmak zorladı mı sizi?

Bu tartışmayı yaptık gerçekten de. Kategorik olarak kaç tane işçi filmi olabilir Türkiye’de diye düşündük çok. Vedat Türkali’nin “Karanlıkta Uyananlar”dan (Ertem Göreç) başlayın, “Güneşli Bataklık” (Süreyya Duru), saydık 5 çıktı, 6 çıktı. Kaç kere daha yapabiliriz bunu diye sorduk ve sürdüremeyiz herhalde bulamayız dedik. Ama kim kimi etkiledi bilinmez, her sene çok fazla işçi filmi geliyor. Geçen yıl hatırlayın “Toz Bezi” (Ahu Özyurt), “Sarmaşık” (Tolga Karaçelik), “Abluka” (Emin Alper) bunların hepsi işçi filmidir. “Babamın Kanatları” (Kıvanç Sezer) bu yıl... 

- Gösterim salonlarınız da genellikle bugün alternatif sayılan mekânlar. Hiç AVM’lere girmiyorsunuz mesela.

Hiç girmiyoruz. Belli standartlarımız var: Sponsorumuz, yarışmamız yoktur. Gösterimler ücretsizdir. Lütfi Kırdar’da açılış yapmıyoruz mesela. Olanağımız olsa da yapmayız. Teknoloji anlamında da herkesle yarışırız. Kötü kalitede değil yaptığımız hiçbir şey. Çünkü orada da sanki AVM’deki daha kaliteliymiş gibi bir algı var ama değil.

- Sponsorunuz yok, üstelik gösterimler de ücretsiz...

Sponsorumuz yok ama bazı belediyeler (CHP’li belediyeler) destekliyor bizi. Afişlerimizi basıp asıyorlar mesela.

- Peki festival ekibi? Nasıl geçiniyorlar, nasıl geçiniyorsunuz?

Bu işten para alan hiç arkadaşımız yok. Herkes kendi işinin dışında ayrıca bu festivalle ilgileniyor. Modelimizde de şu var; asla mesela biz paraya dokunmayız. Giderlerin büyük bir kısmı zaten gönüllü emekle gidiyor. İKSV’ye çeviri yapan ekip ücretsiz olarak çevirilerimizi yapıyor. Sinema salonunu kiralıyoruz diyelim, oraya para ödenecekse bizi o konuda destekleyene diyoruz ki fatura sana kesilsin, sen öde. Bize dokunmadan yani. Bizde hiç maaş alan yok... Paranın dokunulmadığı bir festival bizimki.

- Cesaret temasına da değinelim. Neden bu tema, neden cesaret, neyin cesareti?

Bu dönemde neye en çok ihtiyacımız var diye sorduğumuzda cesaret biraz daha fazla öne çıktı diğerlerinden. Mesela Cumhuriyet gazetesinin son dönemdeki cesareti, gazetenizin tutuklu gazetecileri, KHK ile atılan akademisyenler... Farkındaysanız insanların üzerine üzerine gidiliyor. Faşizmin zaten temel meselesi korkutmak üzerine kurulu. Ama insanlar korkmuyor. Çünkü artık bıçak kemiğe dayanmış. İşte biz de bunun, bu cesaretin dile getirilmesine ihtiyaç olduğunu düşündük.

‘Kibar Feyzo’dan ‘Daniel Blake’e uzanan yelpaze

* Festivalin açılış filmi “Kibar Feyzo” ve açılış gecesinin konuğu da ünlü oyuncu Müjde Ar olacak.

* Festival bu yıl İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da eşzamanlı olarak düzenlenecek.

*15 ülkeden 61 film gösterilecek bu yıl. l İsveç’in Yılmaz Güney’i Bo Widerberg’in 1969 tarihli filmi “Adalen 31” Türkiye’de ilk kez festival kapsamında izleyiciyle buluşacak.

* Ken Loach’un son filmi “Ben, Daniel Blake”, Çin’deki Apple fabrikasında çalışırken intihar eden işçinin hikâyesini anlatan belgesel “Demirden Ay”, Gezi direnişi ile 1984’deki açlık grevleri arasında köprü kuran belgesel “Kutup Yıldızı” bu yılın öne çıkan filmlerinden.

* Ercan Kesal ile “Sinema, Edebiyat ve Cesaret” üzerine bir sohbet 7 Mayıs saat 13.30’da Yeşilçam Sineması’nda sinemaseverleri bekliyor. (Detaylı bilgi için: http://www.iff. org.tr)

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr