Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) ve ‘Kaçak’ Saray’ın hukuksuzluğunu ortaya çıkaran mücadelesiyle hedef gösterildi, tehdit edildi. Linç edilmek istendi. Soruşturma geçirdi, hakkındaki suç duyurularının ardı arkası kesilmedi. Koruma talebi, komik bir gerekçeyle reddedildi. Ama o korkmadı, susmadı. Devam ediyor, yolunda yürümeye... “Gezisi, AOÇ ve ‘Kaçak’ Saray mücadelesi, Cerattepe ve yeşil yol direnişi olan bir ülke asla karanlığa ve diktatörlüğe teslim olmaz, olmayacak da... Demokrasi, barış, özgürlük için mücadele eden tüm kadınlara yürek dolusu direnişler. Bir ülke, kadınları isyana durmuşsa, karanlığını yenecek ana kaynağına ulaşmış demektir” diyor.

Yargılanıyor...

Candan’a göre, AOÇ ve ‘Kaçak’ Saray mücadelesi özgün ve alışılmadık şekilde, aklın, bilimin yaratıcılığında gelişti. Eylem yapmanın başak yolları olacağını herkese gösterdi. “Bizi durdurmak için her yolu denediler” diyor ve ekliyor: “Ama bizi susturmayı başaramadılar. Karşımızda her şeyi elinde bulunduran bir güç var. Bizim sadece bilgimiz, yaratıcılığımız ve haklılığımız var. Haklı bir davayı savunmak insana dayanma gücü veriyor. Vicdan zorbalığa karşı direniyor. Her türlü baskıyı dayanışmayla aştık. Korkularımızı insanlaşarak bertaraf ettik.” Candan ve arkadaşlarının bu süreçteki bütün şikayetleri takipsizlikle sonuçlandı. İtirazları reddedildi. ‘Kaçak’ Saray’daki iftar masasının tahmini maliyetini açıkladığı için ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten yargılanıyor. Cumhurbaşkanı da 50 bin liralık tazminat davası açmış. Bülent Arınç’ın, ‘Ankara’yı parsel parsel sattı’ sözleri üzerine Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunduğu için Gökçek’e hakaret iddiasıyla da yargılanıyor. 18 Mart’ta duruşması var. Candan’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru ise henüz sonuçlanmadı. Tehditlerle ilgili iki kez valilikten koruma istediler. Talep, ‘yasadışı örgütler tarafından güncel tehdit edilmedikleri’ gerekçesiyle reddedildi. Candan, “Zaten tehdit edenler, hedef gösterenler, yasalarla seçilmiş yöneticilerdi” diyor.

Cumhuriyet’le hesaplaşma

‘Kaçak’ Saray’ı ‘hukuksuzluğun, otoriterliğin ve rejim değişikliğinin simgesi’ olarak, ‘toplumun özgürlüklerini, barışını, geleceğini tehdit eden bir kabus mekan’ olarak değerlendiriyor: “Atatürk’ün vasiyeti ve şartlı bağışı ihlal edilip, hukuk kararlarına uyulmadann, vergiler israf edilerek yapılan sarayda, yapılan her şey kaçaktır.” Candan’a göre AKP, Ankara’da neo-liberal politikaları uygularken, siyasal İslam ideolojisi ile Cumhuriyet’le hesaplaşıyor. Cumhuriyet’in simge mekanlarının izlerinin silinmeye çalışılmasına tepkili: “İdeoloinin mekana yansıması olarak karşımıza çıkan bu durumda direnmek kaçınılmazdı. Kendi düzenini güç gösterisi ile yürütmeye çalışan bir yapıya karşı... En güçlü dayanağımız, anayasal ve hukuksal güvencemiz. Umut haline getirildiğimiz bu mücadelede kadın emeği var. Çocuklarına güzel bir gelecek sağlayan annelerin emeği var. Kolektif emek bu. Bazı dönemler bazı insanları öne çıkarır, bu dönemsel neferlik görevidir. Yarın belki isimlerimizi kimseler hatırlamayacak. Ama ‘Mimarlar Odası susmadı’ diyecekler.”

12 Eylül'ün ektiği...

Candan’ın çocuk yüreğine direniş tohumlarını eken 12 Eylül faşizmiydi. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak hayata başladı. Demokrasiye inandı. Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak her alanda mücadeleyi zorunlu kılıyordu. Üniversitede, tek tip öğrenci derneği yasasına karşı, paralı eğitime karşı, eğitim şurasında onlarsız alınan kararlara karşı mücadele etti, dayak da yedi: “Soğuk kış günlerinde, okula gidecekken, annemle gözaltında olan babamı emniyetin önünde bekleyerek öğrendik, mücadeleyi… Zorbalık her dönemde vardı. Baskının hukuksuzluğun biçimleri değişiyor” diyor.

Mücadele çocuk büyütmektir

Candan’ın yaşamında aslında bir çok dönüm noktası var. Doğduğu günün baharın başlangıcı olması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın AOÇ mahkeme kararını tanımadığını söylemesi, Gezi direnişi, sokaklara “lanetliyoruz” yazılı fotoğraflarının asılması... En önemlisi belki de oğlunun doğumu. Çocuklara güzel bir yaşam bırakma isteği, doğumdan sonra zirve yapmış: “AOÇ mücadelesi oğlumla birlikte büyüdü. Çocuk kararlılığı ile büyüyen bu mücadele bize bir şey öğretti. Mücadele çocuk büyütmeye benzer, karşılıksız emek koşulsuz sevgi ister. Hayat her seferinde sizi bir basamak daha zor mücadeleye hazırlıyor. Sizi geliştiriyor, coşkulandırıyor, umutlandırıyor...”

Çocukluğunun mekanları...

Candan, ilkokuldayken yaz tatili başlamadan AOÇ’a pikniğe gittiklerini anlatıyor. Orman öylesine büyük gelirmiş ki, kaybolacağını sanırmış. Karadeniz Havuzu’nu görünce, el çırpmışlar sevinçten, Ankara’da deniz varmış diye... Mimarlık öğrencisiyken, annesiyle Kızılay’a geldiğinde dinlendiği, küçükken salıncağa bindiği Güvenpark’a otopark yapılması gündeme gelmiş. “Güvenpark otopark olmasın” kampanyasına attığı imza, kent mücadelesinin ilk adımı. Mimar olunca da kendini, Ankara’da, anılarının izinde, ‘yaşam kaynaklarını korumaya’ adamış.

Türkiye'de bir ilk

Candan, Mimarlar Odası’nı da anlatıyor uzun uzun. Nasıl bir değerler silsilesi ve okul olduğunu: “Hayatımızı mücadele, mücadeleyi hayatımız haline getirdi. Bilge bir örgütte, mücadeleyi öğrendik...” Ankara şubenin en önemli farkı ise yüzde 62’lik kadın yönetici oranı. Kadın temsiliyetinde Türkiye’de bu bir ilk.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr