Meme kanseri tespit edilen kadınların üçte ikisinin, bilinen risk faktörlerinin hiçbirini taşımadıkları halde bu hastalığa yakalandıklarına dikkat çeken Onkoloji Hekimi Prof. Dr. Bülent Orhan, erken teşhiste tedavi başarısının yüzde 90’a ulaştığını dile getirdi.

Orhan, meme kanserinin kendi kendine muayene, doktor muayenesi ve görüntüleme yöntemleriyle teşhis edilebildiğini belirterek, şu bilgileri verdi: “Meme kanserlerinin yüzde 70’ini hastalar kendi memelerini incelerken veya muayene ederken buluyor. Bu yüzden 20 yaşından sonra her kadın; ayda bir kez, adet bitimi sonrası dönemde, tercihen ayna karşısında kendi memelerini gözlemlemeli ve elleriyle memelerini ve koltuk altlarını yoklamalı. Herhangi bir değişiklik fark ettiğinde ise en kısa sürede doktora başvurmalı. Hiçbir şikayeti olmasa bile, her kadın 20-40 yaş arası 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise yılda bir kez klinik meme muayenesi için meme hastalıkları konusunda deneyimli bir hekime muayene olmalı. Meme görüntülemesi, meme kanserini mümkün olan en erken evrede saptamayı amaçlıyor. Teknolojik gelişmelere ve özellikle tarama mamografisinin yaygın olarak kullanımına paralel olarak, elle hissedilmediği halde görüntüleme yöntemleri ile saptanabilen meme kanseri olgularında belirgin artış görülüyor.”

Mamografi, ultrasonografi, manyetik rezonans görüntüleme, biyopsi, elle hissedilemeyen, meme dokusunun derin bölümlerindeki şüpheli lezyonların biyopsisi gibi yöntemlerle görüntüleme yapıldığını anlatan Onkoloji Hekimi, tedavinin ise cerrahi, kemoterapi, ışın tedavisi, hormon tedavisi ve hedefe yönelik tedavilerle uygulandığını kaydetti.

MEME KANSERİ GÖRÜLME RİSKİ KİMLERDE DAHA FAZLA?

Prof. Dr. Orhan, meme kanseri gelişmesi ihtimalini artıran faktörleri şöyle sıraladı: “Kadın olmak, 50-70 yaş arasında ve menopoz sonrası dönemde olmak, ailesinde (anne veya baba tarafında) meme kanserine yakalanmış akrabaları olmak (Akrabalık derecesi ne kadar yakın ve meme kanserli akraba sayısı ne kadar fazlaysa risk o kadar yükseliyor), daha önce meme kanserine yakalanmış olmak, adet başlama yaşının erken ve menopoz yaşının geç olması, hiç doğum yapmamış olmak, ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak, doğum yapmış, fakat bebeğini emzirmemiş olmak, uzun süreli hormon tedavisi olmak, modern şehir yaşamı ortamında yaşamak, şişmanlık; özellikle menopoz sonrası fazla kilo almak ve doymuş yağlardan zengin gıdaları fazla miktarda tüketmek, fiziksel aktivite azlığı.”

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr