Almanya’nın çok da izlenmeyen, kenar- köşe televizyon kanallarından birinin sipariş ettiği, İstanbul hakkındaki bir belgesel film çekmek üzere İstanbul’a gelen bir yönetmen, kameraman, sesçi ve ışıkçıdan oluşan, parası kısıtlı, küçük bir sinemacı ekibinin, kurmacayla belgesel arasında salınan bir tarzda, hüzün ve içtenlikle anlatılmış hikâyesine dayanan “Sehnsucht-Hasret”, birkaç yıl öncesinde Genco Erkal’ın oynadığı, Antalya Altın Portakal festivalinden ödül de kazanmış “Pazar, Bir Ticaret Masalı” filmiyle tanıdığımız, “Ölmüş Bir Koyunu Değerlendirmenin 37 Yolu” adlı bir başka ilginç filmi de olan ve artık nerdeyse bizden biri de diyebileceğimiz, 1969 Hong Kong doğumlu yönetmen Ben(jamin) Hopkins’in imzasını taşıyor.

Ucuz bir Sirkeci otelinde kalan Hopkins’le ekibinin Haydarpaşa Limanı’ndaki gemileri boşaltan ya da yükleyen bir grup ithalat- ihracat amelesiyle ayaküstü yaptığı bir söyleşiyle başlayan film, 8 bin yıllık, çok katmanlı İstanbul’un çeşitli bölgelerini dolaşırken kentin unutulmuş, upuzun tarihinin de melankolik izlerini sürüyor graffitiler.

Fantastik ve ironik

Kedilerle martılar arasındaki ilişkiye dikkat çeken sözde tarihçi-filozof (Yılların fotoğrafçısı İsa Çelik gizemli performansıyla çok şey katıyor filme), Çarşamba semtinin karasakallı bağnazları, meczuplarla âşıklar kahvesinin sufi derviş sahibi, büyük sermayenin ev arazilerine göz diktiği Küçük Armutlu’nun Alevi solcu genci, Raffi isimli Ermeni gazeteci, vb. gibi birbirinden ilginç tiplerle yapılmış sohbetlerle gelişerek süren bu sıradışı film, aslında sonsuz bir konu oluşturagelen bu kadim kentle farklı din ve dillerden sakinlerini perdeye taşıyor, yer yer şiirsel, fantastik ve ironik bir yaklaşımla.

İsyankâr ekibini adalara götüren belgeselci yönetmeni bizzat oynayan Ben Hopkins’in TOKİ kanalıyla kentsel dönüşüm adı altında yürütülen büyük rant sömürüsüne, kentin siluetini değiştiren gökdelenleşme- AVM’leşme girişimlerine, her yer direniş diyen Gezi protestolarına, Büyükada tepesinde enkaz halindeki Rum yetimhanesine, mezarlıklara, graffitilere de değinerek dünyanın beşinci büyük kentinin günümüzdeki hali pür melalini ortaya koyduğu, seyirciyi başından sonuna dek ele geçiren bu eğlenceli kurmaca filmi, adını da 1940’ların kadife sesli Seyyan Hanım’ın ünlü Hasret tangosundan alıyor.

Senaryosunu Ben ve Ceylan Ünal Hopkins’in yazdığı, kurmacayla belgeseli kaynaştıran bir şekilde çekilmiş ve özetle eski İstanbul’a adanmış bir güzelleme niteliğindeki bu “Hasret”, anlatımı, görüntü (Jörg Gruber) ve müzikleriyle (Efe Akmen) de iz bırakan, görülesi bir film sonuçta.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr