Bugün Çanakkale Zaferi’nin 102. yıldönümünün gurur ve onurunu yaşıyoruz. 18 Mart sadece Deniz Zaferi’ni kazandığımız gündür. Ama asıl Çanakkale Zaferi, Müttefik ordularının çekildiği 19 Aralık 1915’tir. Zira Çanakkale’yi denizden geçemeyen düşman şansını bir kez de karadan zorlamak durumunda kalmıştır.

Denizde Cevat Paşa’nın (Çobanlı)nın döktürdüğü mayınları aşamayan düşmanın şanssızlığı karada da karşılarında o tarihte Kurmay Yarbay olan Mustafa Kemal gibi dâhi bir komutanın çıkması olmuştur. Çanakkale Deniz zaferi, Osmanlı’nın 1560 yılındaki Cerbe zaferinden sonra kazandığı ilk deniz zaferidir.

Karadaki zaferimiz ise önce 93 Harbi, ardından Trablusgarp ve Balkan harpleriyle bozguna uğrayan ordumuzun yeniden güvenini ve prestijini kazandığı zafer olması bakımından anlamlıdır. Çanakkale kara savaşı da orada görev alan komutanlarımızın da Kurtuluş Savaşı’nın stajını yaptığı bir alan olmuştur. Mustafa Kemal, Kazım İnanç ve Fahrettin Altay, Çanakkale’den sonra Kurtuluş Savaşı cephelerinde omuz omuza savaşmışlardır.

Büyük komutanlar doğru zamanda, doğru yerde, doğru hamleleri yapanlardır. İşte Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemalde gönüllü olarak Çanakkale’de görev almasaydı ve inisiyatif kullanarak yetkilerini aşıp gerekli müdahaleyi zamanında yapmasaydı ne Çanakkale Zaferi ne de Kurtuluş Savaşı kazanılabilirdi. Zira Mustafa Kemal’i Türk halkına tanıtan, ona güven duymasını sağlayan Çanakkale Zaferi olmuştur.

Son yıllarda Atatürk’süz Çanakkale Zaferi’ni anlatmak, onu Çanakkale muharebelerinde önemsiz bir figür olarak gösterme çabaları hız kazandı. İngiliz, Anzak ve Fransız belgelerinde raporlar, Mustafa Kemal’e buradaki üstün başarılarından dolayı verilen madalyalar orta yerde durdukça bu çabalar beyhudedir.

Zaferimizin 102. yıldönümü

I. Dünya Savaşı’nın çıkmasının temelinde yatan başlıca etken Batılı büyük kapitalist devletler arasında eşit olmayan güç dengesiydi. Buna yol açan da ABD ve Almanya’nın 19. yüzyıl sonlarında geriden gelerek sanayi ürünleri imalatında üst iki sıraya yükselmesi ve böylece İngiltere ve Fransa ile dünya pazarlarında amansız bir rekabete girişmesiydi.

Emperyalist bir güç olarak tarih sahnesine geç çıkan Almanya, hızla gelişen endüstrisi için ucuz hammadde sorunuyla karşı karşıyaydı. Bu sorunu, klasik sömürgecilik yöntemiyle de çözemeyeceğinin farkındaydı. Zira sömürgeleştirilecek toprakların çoğu önceden paylaşılmıştı.

Almanya’nın Osmanlı hamlesi

1888 yılında II.Wilhelm’in imparator olmasıyla birlikte Almanya’nın Osmanlı politikasında önemli değişimler gerçekleşti. II.Wilhelm’in “Weltpolitik” adı verilen yayılmacı politikasında, Osmanlı İmparatorluğu büyük önem kazanmıştı. Bismark, İstanbul’dan gelen mektupları okumaya değmez bulurken, 1889 yılında Alman İmparatoru bizzat İstanbul’a gelerek padişahı ziyaret etmişti. Almanya’nın hammadde ve pazar aradığı bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu koşullar son derece kötüydü. II.Abdülhamit ve yönetim kadrosu, imparatorluğun ayakta kalabilmesi için yeni bir dayanak arayışına girmişti. Rusya ile yapılan ve halk arasında 93 Harbi olarak bilinen 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile büyük toprak kaybına uğramıştı. Osmanlı adına ağır koşullar içeren bu antlaşmanın düzeltilmesi için yapılan Berlin Antlaşması da kayıpları kısmen hafifletebilmişti.

İktisadi ve askeri alanlarda yapılan işbirliği anlaşmaları ile imparatorluk topraklarında Alman nüfuzu artıyordu. Anadolu- Bağdat Demiryolu imtiyazının Almanya’ya verilmesi de Osmanlı- Alman ilişkilerinin lokomotifi oldu. Almanya ile iyi ilişkiler İttihat ve Terakki hükümeti tarafından da sürdürdüldü. Daha doğrusu sürdürülmek zorunda kalındı. 1911 yılında başlayan Türkİtalyan Savaşı sonucunda Osmanlı İmparatorluğu önce Libya’yı, ardından da Rodos ile Ege’deki on iki adayı kaybetmenin şokunu üzerinden atamadan Balkan Savaşı patlak verdi. Osmanlı karşısında birleşen dört Balkan devletinin kuvvetleri Edirne’ye kadar Osmanlı topraklarını işgal etmişti. Balkan Savaşı sonunda Osmanlı Makedonya, Selanik, Arnavutluk ve Girit’i kaybetti.

Avrupa barut fıçısı

Osmanlı İmparatorluğu cephesinde bu gelişmeler yaşanırken Avrupa ise tam bir barut fıçısına dönüşmüştü. Küresel bir savaşın eli kulağındaydı. Gerek İtilaf gerekse İttifak grubunu oluşturan devletler olası bir savaşa karşı müttefiklerini belirlemiş, ilk fitili karşı tarafın ateşlemesine odaklanmıştı. Emperyal devletlerin her birinin çıkması muhtemel savaştan beklentileri farklıydı.

Almanya ve İngiltere aralarındaki siyasi ve pazar kavgasında diğerini bertaraf etmek, Rusya boğazları ele geçirip Akdeniz’e ve dolayısıyla yeni pazarlara açılmak, bunun dışında da panslavist bloku oluşturarak Almanya- Macaristan İmparatorluğunu etkisiz hale getirmek, Fransa Sedan Savaşı sonucunda Almanya’ya kaptırdığı Alses Loren bölgesini yeniden kazanmak, Balkanlar üzerinden Ortadoğu’ya açılmak isteyen Almanya’nın Boğazlar’ı ele geçirme hedefi olan Rusya’yı saf dışı etmek, İtalya’nın ise Akdeniz’de yayılmak gibi beklentileri vardı.

Çanakkale cephesi açılıyor

Savaş arifesinde Osmanlı’nın İngiltere’ye sipariş ettiği iki Türk gemisine İngiliz hükümetinin el koyması olayıyla hükümet ve Türk ahalisindeki öfkeyi de iyi kullanan Almanya, Goeben ve ve Breslau adlı iki Alman gemisinin 10 Ağustos 1914’te Türk karasularına girmesini sağladı. Yavuz ve Midilli adı verilen, ancak içinde Alman mürettebat bulunan bu iki gemi İngiltere ve Osmanlı’yı yeniden karşı karşıya getirdi. Osmanlı yönetiminin bu iki geminin Almanya’dan satın alındığını söylemesi de İngiltere’yi sakinleştirmedi. İngiliz hükümeti, Alman mürettebatın ülkelerine gönderilmemesi halinde, Osmanlı donanmasına ait gemilerin Çanakkale Boğazı’ndan geçişine izin verilmeyeceğini açıkladı. Kararlılıklarını göstermek için de bir filoyu Çanakkale Boğazı önüne gönderdi. İngiliz filosu Çanakkale Boğazı’nı ablukaya aldı.

Çanakkale Boğazı’nın girişini kapatan İngiliz filosu 27 Eylül 1914’te bir Osmanlı torpido botunun Boğaz’dan çıkışını engelledi. Osmanlı hükümeti de karşı hamle olarak Boğaz’ın kapandığını ilan etti.

Yavuz ve Midilli gemileri

Bu olaydan tam bir ay sonra Almanların baskısı ve Enver Paşa’nın onayıyla 21 Eylül 1914’te tatbikat için Karadeniz’e açılmış olan Alman Amiral Souchon kumandasındaki Yavuz ve Midilli gemileri 27 Ekim 1914’te Sivastopol, Kerç Boğazı, Novorosisk ve Odessa’yı topa tuttu. Böylece Osmanlı İmparatorluğu da savaşa girmiş oldu.

5 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alan müttefik filosu Boğaz’ın girişini bombalamaya başladı. Ancak bu bombalama ve 13 Aralık’ta Mesudiye zırhlısının torpillenmesi dışında 19 Şubat 1915’e kadar Çanakkale Boğazı’nda ciddi bir muharebe olmadı. Bu süreçte Osmanlı orduları da Çanakkale’de tahkimatı güçlendirdi. Bir yandan denizde mayınlama çalışmaları yapılırken diğer yanda kıyılardaki topçu bataryaları ve obüslerin sayıları artırıldı.

Boğaz’ın kapanması en çok Rusya’yı endişelendirdi. Rusya, Batılı müttefiklerinden gelecek silah ve askeri destekten mahrum kalacak hem de onların ihtiyacı olan gıda sevkıyatını yapamayacaktı. Rusya, Avrupalı müttefiklerinin Çanakkale Boğazı’na bir an önce taarruz etmesini arzuluyordu.

İngiltere ise Çanakkale Boğazı’nda bir cephe açmaya dünden razıydı. Çanakkale Boğazı’na ve Gelibolu’ya yapılacak bir taarruzun Osmanlı’yı kaygılandıracağını ve Almanya ile destek hattının kesileceğini, hepsinden önemlisi de Osmanlı’nın İstanbul’u tehlikeye atmamak için Süveyş Kanalı’na yeteri kadar kuvvet ayıramayacağını düşünüyordu. Özellikle Deniz Bakanı Winston Churchill, Gelibolu Yarımadası’nın zapt edilmesiyle barış şartlarının İstanbul hükümetine dikte ettirileceğine inanıyordu.

Rus Orduları Başkumandanı Grandük Nikolai, İngiltere’den Osmanlı’ya karşı denizden ya da karadan Türkiye’nin herhangi bir zayıf noktasına bir harekâtta bulunup bulanamayacaklarını ve kendilerine askeri malzeme konusunda yardım yapılılıp yapılamayacağını soruyordu. Grandük Nikolai’nin yardım çağrısı üzerine İngiltere Savaş Bakanı Kitchener ile Deniz Bakanı Churchill, kendi aralarında yaptıkları tartışma sonucunda bir gösteri harekâtı için en uygun yerin Çanakkale olacağı fikri üzerinde uzlaştılar.

İttihatçıların hayali Osmanlı’nın felaketi

Savaş için fitil Saraybosna’da Sırplar tarafından ateşlendi. Avusturya-Macaristan veliahtının suikast sonucu öldürülmesiyle 28 Temmuz 1914’te Avrupa’da başlayan Büyük Savaş, koloniler yoluyla bütün dünyaya yayıldı.

Almanya’nın savaşa girmesinin ardından Enver Paşa ile Sadrazam Sait Halim Paşa İstanbul’da Almanlarla 3 maddelik gizli bir ittifak anlaşması yaptı. Bu gizli anlaşmadan Enver Paşa’nın en yakın arkadaşları ve Meclis-i Mebusan bile habersizdi. Bu gizli anlaşmanın içeriğine göre, Osmanlı İmparatorluğu savaşta tarafsız kalacaktı. Ancak Almanya’nın, Rusya’ya karşı savaşa girecek olması halinde Osmanlı İmparatorluğu da savaşa girecekti. Bunun karşılığında Alman hükümeti de Osmanlı topraklarını korumak için elinden gelen yardımı yapacaktı.

Savaşın taraflarını oluşturan ülkelerin olduğu gibi Osmanlı yönetiminin de, özellikle de Enver Paşa’nın gizli hayalleri vardı.. Enver ve Sait Halim Paşa’nın hayali de 93 Harbi ile Balkan Savaşı’nda kaybedilen toprakları geri almak ve öteden beri Enver Paşa’nın düşlerini süsleyen Kafkaslar üzerinden Orta Asya’ya girerek “Turan” idealini gerçekleştirmek.

İttihatçıların bu uçuk hayali, Almanya’yı ziyadesiyle memnun ediyordu. Almanya, Enver Paşa ve çevresini bu konuda tahrik ediyor sadece Kafkas Cephesi’nde Ruslara karşı değil, Mısır’ı almak için Süveyş Kanalı’nda da İngiltere’ye karşı savaşmaları konusunda telkinlerde bulunuyordu. Almanya’nın Osmanlı’yı düşündüğü yoktu. Asıl amaçları Osmanlı ordusu Süveyş Kanalı’nda ikinci cepheyi açtığında İngiltere kuvvetlerinin bir kısmını oraya ayırmak zorunda kalacağı için, Almanya Batı cephesinde rahatlamış olacaktı. Kafkasya Cephesi’nin açılmasıyla da Rusya’nın Avusturya-Macaristan üzerine yürümesi zorlaşacaktı.

İki Alman gemisi 10 Ağustos 1914’te Türk karasularına girdi. Yavuz ve Midilli adı verilen, ancak içinde Alman mürettebat bulunan bu iki gemi İngiltere ve Osmanlı’yı yeniden karşı karşıya getirdi.

Mustafa Kemal’siz destan yazılamaz

18 Mart ’ta Çanakale’de denizde kazanılan zafere karşın bu cephede prestij kaybeden Müttefik kuvvetlerinin bu kez karadan bir harekât başlatacağı tahmin edilmez değildi. Osmanlı Devleti, bunun önlemini daha 1914 Ağustos’unda savaş başladığında almıştı. Önlem olarak Tekirdağ’da bulunan 3. Kolordu Gelibolu’ya gönderilerek Boğaz tepelerindeki tahkimat takviye edildi. Tekirdağ’dan Gelibolu’ya gönderilen 3. Kolordu’nun başında komutan olarak Esat Paşa vardı. Kolordunun kurmay başkanlığını Kurmay Yarbay Fahrettin (Altay) yapıyordu. Bu kolorduya bağlı 19. Tümenin başında ise Kurmay Yarbay Mustafa Kemal vardı.

Büyük savaş başladığında Sofya’da “ataşemiliter” olan Mustafa Kemal, 1914 Kasımında Başkomutanlık Vekâleti’ne müracaat ederek cephede aktif bir görev talebinde bulunmuş, ancak kendisine “Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Ataşemiliterliği’ni daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz” cevabı verilmişti. Mustafa Kemal, cephede aktif görev alma konusundaki ısrarını sürdürdü. Aralık 1915’te bu kez Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya bir mektup yazarak talebini yinelemiştir. Mustafa Kemal mektubunda, “Vatanın müdafaasına ait faal vazifeden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben, Sofya’da ataşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatından mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz” diye sitem etmiştir.

Bu mektuptan sonra 20 Ocak 1915’te, Esat Paşa komutasındaki 3. Kolordu’ya bağlı olarak Tekirdağ’da kurulacak 19. Tümen Komutanlığı’na atandı. 2 Şubat 1915’te Tekirdağ’a gelen Mustafa Kemal, 19. Tümeni kurma çalışmalarına katıldı ve 25 Şubat’ta da 19. Tümen Komutanlığı Maydos (Eceabat)’a nakledidi. Mustafa Kemal 19. Tümen ve Maydos Bölge Komutanlığı’na atanmıştır. 18 Nisan 1915’te Mustafa Kemal’in komutasındaki 19. Tümen Çanakkale’ye yeni atanan Alman Mareşal Liman von Sanders’in komutasındaki 5. Ordu’nun yedeğine alınarak Bigalı köyüne gönderildi.

Savunma değil taarruz

* 9-10 Mayıs 1915’te Arıburnu’nundan taarruza geçen düşman, Mustafa Kemalin 19. Tümeni’ne bağlı birliklerce püskürtüldü. Aynı gün Mustafa Kemal’in Arıburnu muharebelerini yönettiği tepeye 3. Kolordu Komutanlığı’nın emriyle Kemalyeri adı verildi. Ertesi gün Başkomutan Vekili Enver Paşa Esat Paşa ile birlikte Kemalyeri’ne gelerek Mustafa Kemal’le görüştü. 17 Mayıs’ta Arıburnu muharebelerindeki başarısından dolayı Padişah adına Mustafa Kemal’e “Muharebe Altın Liyakat Madalyası” verildi.

* Enver Paşa’nın 11 Mayıs 1915’te yaptığı gizli görüşmede verdiği direktifle Alman General Liman von Sanders’in 19 Mayıs’ta başlattığı taarruz ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Bilanço 3 bin şehit. 30 Mayıs 1915’te Ağıldere’de Mustafa Kemal’in komuta ettiği birliklerle müttefik kuvvetleri arasında şiddetli çarpışmalar yaşandı. Ancak Ağıldere’de Mehmetçik düşmanı bozguna uğrattı. Mustafa Kemal’in Çanakkale’de gösterdiği üstün başarılar nedeniyle rütbesi albaylığa yükseltildi. Bu nedenle Başkomutan Vekili Enver Paşa, rütbesi yükseltilen Mustafa Kemal’i gönderdiği telgrafla kutladı. 4 Haziran’da düşmanın gece Arıburnu’ndaki siperlere saldırıları üzerine Mustafa Kemal, karargâhından cepheye gelerek bizzat yönetti ve Mehmetçik düşman askerleri tarafından ele geçirilen siperleri geri almayı başardı.

* 15 Temmuz’da Mustafa Kemal’e “Takfon” Harp Madalyası verildi.

* 6-7-8 Ağustos’ta düşman Arıburnu ve Conkbayırı’na kanlı bir saldırı gerçekleştirdi. 8 Ağustos’ta Conkbayırı düşmanın eline geçti. Mustafa Kemal, Esat Paşa’yı arayarak Liman von Sanders’i uyarmasını istedi. Conkbayırı’ndaki durumun kötüleşmesi üzerine, Liman von Sanders adına Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç), Mustafa Kemal’i telefonla arayarak durum hakkında rapor istedi. Mustafa Kemal, “Bütün mevcut kuvvetlerin, komutam altına verilmesinden başka çare kalmamıştır” deyince Albay Kazım, “Çok gelmez mi” diye sorar. Mustafa Kemal’in yanıtı, “Az gelir” oldu. Liman von Sanders’in bu öneriyi kabul etmekten başka çaresi kalmamıştır. Mustafa Kemal, gece saat 21.45’te Mareşal Liman von Sanders’in emriyle Anafartalar Grubu Komutanlığı’na getirilir. Mustafa Kemal, bütün kuvvetlerin komutanlığını alınca 9 Ağustos sabahı Anafartalar bölgesinde düşmana taarruz eder. 7. ve 12. tümenlerin şafak vakti başlayan taarruzunu bir tepeden yöneten Mustafa Kemal, düşman bozguna uğrayıp kaçınca Anafartlar’dan ayrılarak Conkbayırı’na geçer.

* Anafartlar’dan sonra sıra Conkbayırı’nı geri almaya gelmiştir. 10 Ağustos’ta Conkbayırı’ndaki kuvvetlerine taarruz emri vermeden önce Mustafa Kemal, şu konuşmayı yapar: “Askerler! Karşınızdaki düşmanı mağlup edeceğinize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız.”

* Kanlı süngü çarpışmaları sonucunda 4 saat içinde Conkbayırı tümüyle düşmandan geri alındı. Düşmanın ağır kayıplar verdiği bu muharebede Albay Mustafa Kemal, göğsüne isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralandı.

* 16 Ağustos’ta İngilizler, Anafartalar cephesindeki Kabatepe’ye bir saldırı düzenledi. Mustafa Kemal’in 5.Tümen Karargâhında bulunan 161 rakımlı tepeden yöneterek bu saldırıyı da bertaraf etmeyi başardı.

* 1 Eylül 1915’te Mustafa Kemal’e Gelibolu’daki üstün başarılarından dolayı Gümüş Liyakat Madalyası verildi.

* 7 Kasım 1915’te İngiliz Savaş Konseyi Çanakkale’yi boşalta kararı aldı ve bu karar 19-20 Aralık 1915’te uygulamaya başlandı. İngilizler Çanakkale’deki siperleri boşaltarak geri çekilmek zorunda kaldı.

Alman Generalin yanılgısı

Çanakkale’yi denizden geçemeyen İtilaf kuvvetleri bu kez dünyada ilk kez denenen amfibi harekâtıyla Gelibolu Yarımadası’na yüklenir. 25 Nisan 1915 günü şafak vakti Seddülbahir, Kumkale, Arıburnu ve Kabatepe sahillerinden çıkarma yapmaya başlar. İlk çıkarma denemesi Türk askeri tarafından geri püskürtülür.

Osmanlı ordusunun başındaki Alman General Limon von Sanders bölgeyi iyi tanımayan bir komutandı. Savaş öncesinde düşman kuvvetlerinin Saroz Körfezi ile Bolayır’dan yapılacağını öngörüyordu. Ancak Trablusgarp Savaşı’ndan sonra 25 Kasım 1912’de Gelibolu Bolayır’da bulunan Akdeniz Kolordu Komtuanlığı’nda Harekât Başkanlığı yapan Mustafa Kemal, bölgeyi iyi tanıyor ve Sanders’in yanıldığını düşünüyordu. Mustafa Kemal’e göre düşman Anafartalar bölgesinden çıkarma yapacaktı.

M. Kemal haklı çıktı

Nitekim Mustafa Kemal haklı çıkmıştır. 25 Nisan sabahı çıkarma başladığında Bigalı köyünde bulunan Mustafa Kemal, çıkarmayı haber alır almaz Kolordu Komutanı’na telefonla ulaşmaya çalışır, Gelibolu’daki 3. Kolordu Komutanlığı’na saat 7.00’de şu raporu yazdırır:

“Kabatepe ile Arıburnu arasında karaya çıktığı öğrenilen düşman kuvveti, henüz anlaşılamadı. Düşmanın Kocadere batısındaki sırtları işgal etmesine fırsat vermemek için 57. Alay ve bir dağ bataryasını şimdi o tarafa hareket ettiriyorum. Düşmanın kuvvet ve durumunu anlamak, ona göre gerekli tedbirleri almak üzere Tümen Kurmay Başkanını karargâhta bırakarak bizzat oraya gidiyorum.”

Conkbayırı

Tek başına inisiyatif kullanarak 07.45’te karargâhından hareket eder ve 57. Alay’la birlikte 9.40’da Kocaçimen’e ulaşır. Askerin önünden atına atlayarak Conkbayırı’na gider. Bölgeye vardığında 27. Alay 2. Taburdan arta kalan erlerin tepeye doğru çekildiğini görür. Atından inerek o tarihi konuşmayı yapar. Kaçan erlere, neden kaçtıklarını sorar: “Cephanemiz kalmadı” yanıtını alınca “Süngünüzde mi yok” diye sorar ve sonrasında da da askerlere, “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir” emrini vererek askerini cesaretlendirir. Mustafa Kemal askerlere sipere yatmaları emrini verir. Türk askerlerinin siperlere yattığını görüp şaşıran düşman kuvvetleri de sipere yatar. Siperler arasında çatışma sürerken 57.Alay ve 8.Tabur imdada yetişir. Conkbayırı sırtlarında boğaz boğaza çarpışma sonucunda 57.Alayın neredeyse tümü şehit olur. Ancak düşman da bir adım ileri gidemez.

Gerçekten de Mustafa Kemal’in bu tarihi girişimi olmasaydı Çanakkale Savaşı daha ilk gününde kaybedilebilirdi. Eğer Mustafa Kemal ordu komutanından gerekli izni beklemeye koyulsaydı düşman daha ilk saatlerde hâkim tepeler olan Conkbayırı ile Koçaçimen’i ele geçirecek, hem Boğaz yolunu açmış olacak hem de Seddülbahir’i savunan Türk kuvvetlerini kuzeyden kuşatmış olacaktı. Mustafa Kemal tarihi bir hamlesiyle savaşın seyri daha ilk günde değişmiş oldu.

Mustafa Kemal, başarısından dolayı Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı’na getirildi ve 16 Mayıs 1915’e kadar bölgedeki tüm kuvvetlere tek başına komuta etti.

Üç günde İstanbul’a ulaşacaklarını sandılar

Deniz Bakanı Churchill, Amiral Carden’den bir savaş planı hazırlamasını istedi. Carden’in hazırladığı savaş planını Çanakkale Boğazı’nı dört aşamada geçilmesi üzerine kurmuştu. İlk önce Boğaz’ın girişindeki istihkâmlar susturulacak, ikinci olarak Kepez’e kadar iç savunma hattı tahrip edilecek, üçüncü adım olarak Boğaz’ın en dar kısmındaki istihkâmlar düşürülecek ve son olarak da mayın tarlaları temizlenerek Boğaz’ın en dar hattının susturulup Marmara’ya geçilecek.

Amiral Carden’in planı 13 Ocak’ta Savaş Konseyi’ne sunuldu. Toplantıda alınan karar üzerine Amiral Carden’e, 15 Ocak’ta hazırlıklara başlaması emri verildi. Ayrıca Amiralin istediği takviye kuvvetlerin yanında Kraliyet donanmasının en modern zırhlısı Kraliçe Elizabeth’in gönderileceği bildirildi. İngliz donanmasına Fransızlar gemileriyle, Ruslar da bir kruvazörle destek olacaklardı.

19 Şubat günü Amiral Carden, hazırladığı planın ilk aşamasını yaşama geçirmek için Cornwallis adlı zırhlının ilk top atışlarıyla harekâtı başlattı. Deniz Bakanı Churchill de 16 Şubat’ta Mısır’da eğitim gören Yeni Zelanda ve Avustralya birliklerini Çanakkale’ye gönderdi.

Amiral Carden komutasındaki İngiliz donanması 25 Şubat’ta Boğaz’ın dış savunma hattını yarmaya yönelik birinci aşama planını tamamladı ve ertesi gün orta savunma hattını bombalamaya başladı. Eşzamanlı olarak da tahrip ekipleri Kumkale ve Seddülbahir’deki bataryaları imha etmek üzere karaya çıktı. Ancak Osmanlı ordusunun müthiş bir direnişiyle karşılaşınca geri çekildiler.

Carden’in ikinci aşama planı da gerek seyyar topların yoğun ateşi gerekse Boğaz’daki akıntı yüzünden akamete uğradı. Orta savunma hattındaki mayın temizleme işi de sanıldığı kadar kolay olmadı. Günler geçiyor ama mayınların tam olarak temizlenmesi bir türlü bitirilemiyordu. İngiliz hükümeti bu işin uzamasından rahatsızdı. Bu rahatsızlığını da Amiral Carden’e hissetiriyordu. Sonunda Amiral Carden rahatsızlığını öne sürerek görevi bıraktı. Yerine John Michael atandı.

İngiltere Çanakkale’ye gönderilecek 130 bin askerden oluşan Doğu Sefer Gücü kuvvetlerinin başına General Ian Hamilton’u atadı. Hamilton, eline tutuşturulan yanlış bir Çanakkale haritası ile Çanakkale’ye hareket etti. Hamilton’un Bozcaada’ya gelmesinden bir gün sonra 18 Mart sabahında Doğu Akdeniz filosu taarruza geçti. Nusret gemisinin 100 metre aralıklara Erenköy koyuna döktüğü yirmi altı mayından habersiz yürüyen müttefik filosuna ait üç gemi bu mayınlara yakalanarak batarken üç gemi de ağır hasara uğradı. Bu hatta başka mayınların bulunduğunu fark eden filo ikinci bir yarma girişiminden vazgeçerek Çanakkale’nin denizden geçilemeyeceğini ağır bir bedelle öğrenmiş oldu. Türklerin Çanakkale Deniz Savaşını kazandıkları tüm dünyaya ilan edildi.

Çanakkale Boğazı’ndan çekilmek zorunda kalması Müttefik Kuvvetlerinin prestijini hayli sarsmıştı. İngiliz Kuvvetleriyle birlikte Çanakkale’ye gelen İngiliz gazeteci Ashmead Bartlette, bu yenilginin gerisinde yatan psikolojiyi şöyle açıklamıştı:

“Esas noktalara ilişkin sağlıklı bir bilgi elde etmeden, alışkanlığımız olduğu üzere düşmanı küçük görerek, böyle bir işe kalkıştık. Sonuçta herkesin itiraf ve kabul edeceği bir hezimete, yenilgiye uğradık ki, bunun için de şikâyet etmeye hiç hakkımız yoktur.”

Müttefik Devletleri’nin Balkan Savaşı’ndan ağır bir yenilgi alan Osmanlı ordusunun, Çanakkale’de kendilerine karşı etkili bir mukavemette bulunamayacağı yanılgısıyla kara planı bile hazırlama gereği duymamışlardı. Bu yanılgının bedelini çok ağır bir şekilde ödediler.

İngiliz kibiri Çanakkale Deniz harekâtından önce de kendini göstermiş, Amiral Carden, 4 Mart’ta Deniz Bakanı Churchille’e gönderdiği telgrafta birkaç saat içinde Boğaz’ı geçerek İstanbul’a ulaşacaklarını yazmıştır. Gelibolu seferinden üç ay önce Lloyd George, Birleşik Krallık Harp Konseyi’ne sunduğu muhtırada “...yetersiz ihtimamla kararlaştırılan ve hazırlanan seferler genellikle felaketle sona erer” demiştir ki, Çanakkale’de bu felaketlerden biri olmuştur.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr