Kılıçdaroğlu ile yaptığımız söyleşide, elbette en çok merak edilen “olağanüstü durumlar” istisnasıyla ilk kez katıldığı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki zirvenin perde arkasıydı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a ilettiği önerileri ve eleştirilerini anlatıyor, ancak karşı tarafın istemi olan “mahremiyete saygı” gereği diyaloglara girmemeye özen gösteriyor. Sadece Başbakan Yıldırım’ın “tehlikenin farkında olduğu” izlenimini paylaşmakla yetiniyor.

Darbe girişiminin, kişileri değil, “parlamenter demokratik sistemi” hedef aldığı görüşünde olan CHP lideri, iktidar ve muhalefet arasındaki diyalogdan memnun. Darbe girişimi sonrasında siyaset dili yumuşasa da Kılıçdaroğlu 5 kırmızı çizgisinden ödün vermeyeceğini ortaya koydu:

17-25 Aralık:

“15 Temmuz darbe girişimi 17/25’i aklamaz!” diyen Kılıçdaroğlu, iktidarın “cemaatin ilk darbe girişimini 17/25 Aralık operasyonu ile denediği” tezine de kesinlikle katılmıyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, aralarında geçen diyalog üzerine yaptığı “Geçmişte dostlarımız bu Fethullahçı yapı için çok şey söylediler, biz onlara inanmadık. 17 Aralık’tan sonra biz çok şey söyledik, onlar inanmadı” açıklamalarını ise 17/25’i “aklama çabası” olarak görüyor ve ekliyor: “15 Temmuz, demokrasiye karşı yapılan bir darbeydi, 17/25, bir hükümetin devleti nasıl soyduğuna dair belgeydi.”

Başkanlık/tek adamlık:

Başbakan Yıldırım, birkaç gün önce katıldığı bir televizyon programında, “Başkanlıkta bu ve buna benzer maceraya kalkışanlar olamaz” demişti. Bu sözleri anımsattığımızda Kılıçdaroğlu, “Herhalde Türkiye’nin yaşadığı travmanın farkında değiller” tepkisini gösteriyor. Bu girişimden, “tek adamlık” anlamına da gelecek başkanlık değil, tersine “güçlü parlamenter demokrasi”ye ne kadar gereksinim olduğunu ortaya koyduğunu ifade ediyor. Böyle bir talebin, “toplumsal uzlaşma ve siyasi diyalog süreci”nin sonunu getirebileceğinin de mesajını veriyor.

Darbeye karşı işbirliği:

Darbe girişimini duyduğu ilk anda “darbe asla kabul edilemez” diyerek net tepki koyan ve aklına ilk olarak Başbakan Binali Yıldırım’ı aramak gelen Kılıçdaroğlu, darbeye karşı tüm kesimlerle “diyalog ve ortak duruş” konusunda kararlı. Bu konuda iktidar, muhalefet, Saray, kimden gelirse gelsin her zaman ve zeminde işbirliği ve diyaloğa kapıları açık tutacak.

İşkence ve cadı avı:

Kılıçdaroğlu, darbeci oldukları iddiasıyla alınan, tutuklanan asker, polis, gazeteci, kamu görevlisi, kim olursa olsun sorgu sürecinin hukuk kuralları içinde yürütülmesi konusunda ısrarlı. Özellikle işkence ve herkesin “FETÖ torbası”na atılmasına karşı, parti içinde kurdukları bir komisyon aracılığıyla da yakın takipçisi olacaklarına vurgu yapıyor. Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan başkanlığında oluşturması planlanan komisyon, tüm hak ihlallerini saptayıp kamuoyuna da açıklayacak.

Liyakat:

Gülen cemaatinin bir “terör örgütü”ne dönüştüğünü çok geç anladığına dikkat çeken Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin esenliğe kavuşması ve Türkiye’nin içine düştüğü bu zor durumdan kurtuluşunun tek yolu olarak, kamuda “liyakat” sisteminin ödünsüz olarak uygulanmasını görüyor. Yani “terör örgütü”ne dönüşen Gülen cemaatinin alternatifi olarak diğer cemaat veya yandaşların kamuya yerleştirilmesinin çözüm olmayacağını, “Bugün FETÖ var, yarın başkası çıkar” sözleriyle ifade ediyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr