Ben çocukken mektup arkadaşlığı modası vardı. Yeni öğrendiğimiz yabancı dillerde tanımadığımız ülkelerdeki çocuklara çekingen mektuplar yazardık. Mektubun postaya verilmesi, sonrasındaki bekleyiş, derken o güzelim pulu, damgası ve el yazısıyla yanıtın gelmesi... Mektup dediğin, memleketin içine kapandığı bir dönemde bir tatlı esinti, bir tutam özgürlüktü. Şimdi yeniden mektup devri başladı:

İçeriye mektuplar... Dışarıyı özgür kılmaya çalışanların rehin alındığı içeriye mektuplar. Bak bu zor işte. Çekingen değil, basbayağı mahcup hissettiren bir şey. Çünkü görece dışarda olan alenen içerde olana iyi şeyler anlatmayı ister. Ayıptır öte türlüsü. Gel gör ki tersi oluyor nicedir. Siz içerdeki canlar teselli ve umut oluyorsunuz bizlere, iyi mi? HDP eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, parti çalışanları, danışmanları, insan hakkı savunucuları, gazeteciler, akademisyenler için de, siz Cumhuriyet gazetesi yöneticileri, avukat ve yazarları, çizerleri için de böyle bu; içerden dedikleriniz sözüm ona dışarıda olanlara nefes oluyor. Oyun bozuyor, bir demokrasi riyasını yeniden ve yeniden ifşa ediyor sözleriniz.

Anlar var zihnimde. Aydın Abi’nin (Engin) gözaltına götürülürken soluklandığı köşeden sollu sağlı koluna girilip çekiştirilmesi ve ağzımdan çıkan bir ünlem... Küfre tahvil edilememiş bir nefes sesi, huzursuzca kelimesini arayan. Sonra Akın Abi’nin (Atalay) yılan hikâyesine dönüştürülmüş Pınar Selek davası başta olmak üzere mahkeme salonlarında doğrudan tanık olduğum o tane tane anlatışları. Bulunmuş kelimelerle. En isabetlileriyle. İnat, adalet ve mücadele diye. Turhan Abi’nin (Günay) gözaltından çok kısa süre önce hazırladığı kitap eki özel sayısı için benden tutuklu Ermeni gazeteci ve yazarların isimlerini isteyişi, kimse eksik kalmasın diye… Şaka gibi değil mi? Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun Agos’un Hrant Dink özel sayısı için HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la birlikte bin bir zorlukla ama mutlaka yolladığı satırlar. Barışı savunanların terörist ilan edildiği bir düzende, isnat edilen suçlamalar ancak dudak kenarında acı bir gülümsemedir. Ne zamandır tersinden okuyoruz her şeyi, düzünü anlamak için.

Anladığım düzde, her şey bana ters. Zihnimden, kalbimden önce bedenimin tepki verdiği kadar hem de. Açık söyleyeyim; yazıyı hiç bu kadar sorguladığım bir dönem olmadı. Epeydir böyle bu. Yolladığım andan basıldığı zamana geçen sayılı saatler içinde “gündem”in eskiyivermesini o kadar çok yaşadım ki...

Cezasızlık düzeneğinde, buyur edilen provokasyonlarda katliamlar, suikastlar, faili meçhuller birbirini izledi. Kürt illerinde şehri başına yıkılan, cenazelerini gömemeyen, sıkıyönetim denerek aylarca süren bir devlet zulmüne maruz bırakılan halk, hayatın nasıl olup da hiçbir şey olmamışçasına devam edebildiğine baktı aynı ülkede. Ben de baktım. Daha da iflah olmayacağımız hissiyle. Şimdi, yapı taşları o zamanlardan döşenen ve itinayla tırmandırılan şiddet sarmalının referandum öncesindeki son deli virajındayız. Evet ve Hayır’ın hiç eşit seçenek olmadığı, ikincisini savunanların handiyse vatan haini sayıldığı bir dönemde. Yüzyıllık sistematik devlet zulmünün, bu kez faşist, totaliter bir düzende bir de muktedirin aynı zamanda mağdur olduğu ilave bir sosla bezeli olarak servis edildiği günlerde.

Evet, fiili olana yasal kılıf biçilmesi demek. Hayırın anlamı ise çok katmanlı. İnsanın varlığına, sesine, sözüne ve onuruna sahip çıkışı en temel noktası. Bilmem ki yaşatılan onca acı, hesabının sorulmasını bekleyen onca adaletsizlik o kıymetli “şerh”leri bir kenara koyup, herkesi kendi renginde, meşrebinde bir Hayır kuşanıp ortak mücadelede yerini almaya getirmiş midir? İşte bu sorunun, sadece bunun yanıtının evet olmasına ihtiyaç büyük. Zira bu olmadan dışarılar içerden farksız. Bir şiirimde dediğim üzere: “Hayat uzun tutukluluk burası açık hapishane”... Olmasın ama. Mahcup bitmesin bu mektup. Tek dileğim sarılıp kucaklaşma günü geldiğinde sizlere, ağız dolusu bir gülüşle kutlayabilmektir ödetilen bütün bu bedelleri. O zamana kadar ve her daim sağlıcakla kalın. Gücünüz, kuvvetiniz, sabrınız, dirayetiniz artsın. Yalnız olmadığınızı hissedin en kuytu gecelerde. Sevgi ve hürmetle...

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr