Pek sevgili abim Murat, 70 yaşına basacak olan annemiz seninle ilk görüş günü buluştuğunda hiç  ağlamamış. Komşunun çocuğu hasta olsa ağlayan yufka yürekli annem… Hiç ağlamamış çünkü emin, yetiştirdiği iki çocuğuna kendi pırlanta kalbinin tüm güzel değerlerini aşıladığından.

Aslında annem ismini aşıladı bize; Sevgi’yi. Vatanı sevmeyi, canlıyı sevmeyi, Rab’bi sevmeyi. Ermeni komşumuz Moka Teyze’yi de, Rum komşularımız Nadyalar’ı da, Yahudi, Ermeni Türk, Kürt, Alevi sınıf arkadaşlarımızı da sevdik.

Anneme göre okuduk, “adam” olduk. Sen benden daha çok okurdun küçükken. Pazardan alınan  meyve sebzenin kesekâğıtları gazeteden yapılırdı. Onları bile tek tek okurdun. Seninle hep yarıştım.  Benden 11 ay büyük olmana rağmen okumayı seninle aynı zamanda öğrendim.

Minicik ellerimizle yazardık, çizerdik. Şiir ve kompozisyon yarışması yapardı anneannemler. Seninkiler daha güzel olurdu ama hep ikimiz kazanırdık.

Bize kardeş olduğumuz ve kardeşin kardeşi sevmesi, koruması öğütlenirdi.

Paylaşmayı öğretti bize büyüklerimiz. Kalemimizi, silgimizi, bir şişe Çamlıca gazozunu paylaşırdık. Ancak tek bir şeyi paylaşamadığımız için hep iki tane olurdu evimizde; Gırgır dergisi…

O efsane mizah dergisi ve çizerleri halen hafızamızda çok özel bir yerde.

Çok naif çocuklardık biz. Bizimle beraber yaşayan annemizin halası 19. yüzyıl sonunda doğmuş bir  İstanbul hanımefendisiydi. En az annemiz ve babamız kadar emeği vardı üzerimizde. Bize dürüstlüğü, tokgözlülüğü, edep ve ahlakı öğretti.

Yakın tarihimizin tüm savaşlarını ve zorluklarını yaşadığı için Atatürk’e çok büyük hayranlık duyardı. O  dönemin İstanbul Türkçesini belki de en güzel konuşan insanlardan biriydi. Annemiz de tıpkı onun gibi konuşur.

Yabancı bir arkadaşım annemizi telefonla arayıp üzüntüsünü dile getirdi geçen gün. Daha sonra bana  annemizin konuşmaya Türkçe başlayıp, Osmanlıca devam edip, Türkçe bitirdiğini söyledi. Güldüm.

Çünkü bazen biz de öyle yaparız hatta oğlun da öyle yapar, üstelik gayri ihtiyaridir bu davranışımız.  Hem geçmişimizi severiz biz, hem de geleceğe hazırlarız kendimizi. Vatana layık olmaya çalışırız. 

Annemizi gururlandırırız.

Bugün geldiğimiz noktada gurur da var ama en çok hüzün var. Biliyoruz ki sana verilen her vazifeyi  layıkıyla yerine getirirsin. Dürüstlüğün, çalışkanlığın bilinir, takdir edilir.

Hayal bile edemeyeceğimiz kadar acı günler yaşadık ulusça. Sonra da senin ve meslektaşlarının bir süreliğine istirahat etmesi uygun görüldü. Hüznümüz bundandır.

Sen her gün Boğaz’ın karşı yakasında Çengelköy’de yatan babamıza karşı çay içerdin. O da çok  severdi çayı. Belki onunla dertleşiyordun her gün. Belki ona da tıpkı bize sorduğun gibi o günkü gazeteyi beğenip beğenmediğini soruyordun. Yüzünü okşayan tatlı esintiyi hayra yoruyordun. Şimdi annemle ben babamı rüyamızda görünce hayra yoruyoruz. İnanıyoruz ki her şerde bir hayır vardır.

Kardeşin…

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr