Balkan sinemasının yeniden doğuşuna önderlik eden Romanya’dan yine derinlikli bir yaratıcı sinema örneği izliyoruz... Genç yaşına karşın başta Berlin olmak üzere birçok festivalde ödüllendirilen Radu Jude (d.1977), bu kez Romanyalı Yahudi yazar Max Blecher’in (1909-1938) kısa ve acılı yaşam öyküsünü, hasta yatağında kaleme aldığı özyaşamsal metinlerinden yola çıkarak beyazperdeye aktarmış.

Romen yönetmenin dördüncü uzun filmi olan “Yarası Kapanmış Yürekler” (İnimi Cicatrizate), uzun ve başarısız bir tedavi dönemi sonunda kemik vereminden ölen Max Blecher’in duygu ve düşüncelerinin zenginliğini, sık sık perdeye yansıttığı alıntılar eşliğinde izleyicisiyle paylaşıyor.

 

Belgesel çeker gibi iddiasız

Sessiz filmlerin açıklayıcı bilgiler içeren ara tablolarını anımsatan bu yöntem, belirli aralıklarla izleyicine rahat nefes alma olanağı tanıyor gibi gözükse de, aslında uzun uzun düşünme isteği uyandırıyor... Altın Leopar yarışına farklı bir şiirsel soluk getiren Radu Jude, belgesel çekermişçesine iddiasız gözüken biçemi ve mesafeli yaklaşımıyla, edebiyattan tıbba, Yahudi düşmanlığından felsefeye, o dönemde ayak sesleri yükselen faşizmden şiire dek, 1930’lu yılların Romanya’sını farklı boyutlarıyla ele alıyor. Yaşanmış gerçeklerden yola çıkan senaryosunu klasik ve yalın bir dille işlerken, çok etkileyici bir dönem filmi gerçekleştirmeyi başarıyor...

 

‘Okunursa mutlu olurum’

“Filmim, bugün Romanya’da bile yeterince tanınmayan Max Blecher’in kitaplarının, makale ve şiirlerinin yabancı dillere de çevrilerek daha geniş okuyucu kitlelerine ulaşmasını sağlarsa mutlu olurum” diyen Radu Jude, bir edebiyat uyarlaması yaparken, Robert Bresson türü, edebiyatla pek ilişkili olmayan bir film gerçekleştirmek yerine; Marguerite Duras örneğindeki gibi, edebiyatla sinemayı birlikte harmanlamayı tercih ettiğini söylüyor. Orta ve uzak açıları tercih ederken uzun planlara öncelik tanıyan anlatım dili nedeniyle, oyuncularından perdede yeterince tanınamıyor(!) olmalarından dolayı özür diliyor... Radu Jude ahkâm kesmeyi, filmlerine metaforlar yüklemeyi sevmeyen bir yönetmen. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki Avrupa gerçekleriyle, bugün yaşananlar arasında şöyle ya da böyle koşutluklar kurmak gibi bir iddiası yok. Tersine, tarihin tekerrür ettiğini pek sanmıyor...

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr