Hava Kuvvetleri komutanı Abidin Ünal ifadesinde şunları söyledi:

Muharip Hava Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver'in kızıyla emekli Hava Tuğgeneral'in oğlu İstanbul Deniz Kulübündeki yapılan düğüne davetli olarak gittim. Saat 19:30 sıralarında düğün salonunda bulunuyordum. Bu saatte kadar da herhangi bir olumsuzluk ya da olağanüstü bir durum hissetmedim.

Tahminime göre saat:21:30 sıralarında eşim beni telefonla aradı Genelkurmay'da görevli Hava Korgeneral Fikret Erbilgin'in gözaltına alındığını bana söyledi ve durumun ne olduğunu merak ettiğini söyledi.

Bunun üzerinde ben de Ankara'da vekil olarak bıraktığım Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı aradım. Ben Cevat Yazgılı ile telefonla Ankara'da ne olduğunu konuşurken telefondan jet seslerinin geldiğini duydum, ne olduğunu sordum, kendisi "ben de bilmiyorum ancak şu anda Ankara'nın üzerinde jetler geziyor" dedi.

HAKAN EVRİM 'MECBURUM' DEDİ

Ben de kendisine Hava Kuvvetleri Harekat merkezine giderek duruma hemen el koymasını emrettim, bunun üzerine ben de Ankara Akıncı 4. Üs Komutanlığı'nın komutanı olan Tuğgeneral Hakan Evrimi telefonla aradım.

Uçakların kendisi tarafından uçurup uçurulmadığını sordum. Hakan Evrim bana "görevi ben verdim, mecburdum" dedi.

Ben de kendisine "böyle bir mecburiyet yok, havaya uçak kalkmayacağına dair emir size verildi" dedim.

Bana "durum bildiğiniz gibi değil, benim de canım tehlikede sizin de canınız tehlikede" dedi. Bu konuşmadan önce ben darbecilerin kendisini de tehdit etmiştir diye düşünmüştüm ancak daha sonra bu işin içerisinde kendisinin de olduğunu anladım.

Bana "yanımdakiler konuşmamızın sonlandırılmasını istiyorlar" dedi ve telefonu kapattı. Ben daha sonra bir iki kez daha telefonla kendisini aramama rağmen ve telefonunun çalmasına rağmen telefonu açmadı.

AKIN ÖZTÜRK'ÜN AKINCI'DA OLDUĞUNU BİLİYORDUM

Bunun üzerine ben Orgeneral Akın Öztürk'ü aramayı planladım, ben Akın Öztürk'ün Akıncı'da torunlarının yanında olduğunu biliyordum, Akın Öztürk'ün damadı Hakan Karakuş'un Akıncıdaki 141. Filonun komutanı olduğunu biliyordum.

Akın Öztürk'ün telefonuna uzun süre ulaşamadım, daha sonra Korgeneral Mehmet Şanver'den Akın Öztürk'e ulaşmasını söyledim, Mehmet Şanver Akın Öztürk'e telefonla ulaşınca telefonu bana verdi.
Ben Akın Öztürk'e "Ankara'da uçak uçuruyorlar, ne oluyor oralarda, senin emirlerin hilafına darbe mi yapıyorlar" diye sordum, kendisi bana "ben sadece gece uçuşu olduğunu zannediyorum, ben bir araştırayım" dedi, bende kendisine "gece uçuşu değil Ankara'da alçak uçuşlar olduğunu" söyledim.

Bundan sonra Akın Öztürk bana hiçbir şekilde dönüş yapmadı. Yapmaya teşebbüs etmiş olmuş ise de, telefon bende olmadığından bana dönmeye teşebbüs edip etmediğini bilemiyorum. "Bunun üzerine ben düğünde bulunan Üs Komutanlarını çağırıp topladım. Dedim ki "herkes kendi Üssünü arasın, hiçbir şey şekilde uçuş olmadığını ve olmaması gerektiğini teyit edin" diye emir verdim.

HANGİ ÜSTEN UÇUŞ OLURSA O ÜSSÜN KOMUTANI DİVANI HARPLİKTİR

"Herhangi bir üsten uçuş olursa o üs komutanı Divanı Harplik'tir, bunu bilin" diye söyledim. Bunun üzerine düğünde bulunan tüm üs Komutanları üslerini arayarak bu emrini ilettiler ve bir faaliyet olmadığını teyit ettiler, ancak Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü hariç, Diyarbakır 8.Ana Jet Üs Komutanı Hava Pilot Tuğgeneral Deniz Kartepe Diyarbakır'daki üsten 6 adet F-16'nın kalkışa hazır şekilde beklediğini söyledi.

Ben derhal kalkışın engellenmesi emrini verdim. Kendisi, sürekli Diyarbakır Üs Harekat Komutanı Kurmay Albay soyismi Akgülay olan Kurmay Albayı sürekli telefonla aradı ve uçuşun durdurulması emrini verdi.
Ancak bir müddet sonra uçakların emri dinlemeyerek kalktığını söyledi. Kuleden kalkmış olan, uçakların inmelerini emrettik, ancak Diyarbakır kulesi havada bulunan uçaklardaki pilotların bu emre karşı cevap vermediklerini ilettiler.

Bunun dışında düğünde bulunmayan İncirlik 10. üsten de iki adet havada yakıt ihmal tanker uçağının kaldırıldığını öğrendim. Üs Komutanı Tuğgeneral Bekir Ercanvan'a telefonla ulaşmaya çalıştım ancak telefon çaldığı halde kendisi telefonu açmadı.

Bunun üzerine Eskişehir'deki Hava Harekat Merkezine nöbetteki Tuğgeneral Recep Ünal'a ulaştım ve tüm radarlar üzerinden çağrılar yaparak, tanker uçakların ve jet uçaklarının kendi üslerine dönmelerini emrettim.

Bir müddet sonra Recep Ünal çağrılar yaptığını ancak çağrılara cevap verilmediğini bana iletti. Bu arada Ankara'daki Hava Kuvvetleri Harekat Merkezinin devreye girmesi için Hava Kuvvetleri Harekat Merkezine ulaşmaya çalıştım, Ankara Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi çağrılarıma cevap vermedi.
Bunun üzerine Ankara da Kurmay Başkanı olarak görevli olan Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı tekrar arayarak harekat merkezine gitmesine ve duruma el koymasını emrettim.

Cevat Yazgılı bir müddet sonra beni arayarak tuğgeneral Aydemir Taşçı'nın Hava Kuvvetleri Karargahının girişinde eli tabancalı olarak cep telefonunu benim emrim, yani Hava kuvvetleri komutanı olan ben Abidin Ünal'ın emri olduğunu söyleyerek Cevat Yazgılı'nın cep telefonunu almış.

Bu arada Hava Kuvvetleri Harekat Merkezine girmeye çalıştığını ancak kapının içeriden kilitli olduğunu, kapıdaki nöbetçi uzmanın çavuşun da girişlerin yasak olduğunu söylediğini bana Cevat Yazgılı iletti. Bende kendisine Hava Kuvvetlerinden ayrı bir müfreze oluşturarak kapıyı zorlayarak açmasını emrettim, çünkü içeride Tuğgeneral Sami Özatak ile Tuğgeneral Kemal Mutlum ve Kurmay Albay Devrim Orhan'ın bulunduğu Cevat Yazgılı bana söyledi.

Bu ekibin birliklere emirler yağdırarak darbeyi destekleyici emirler verdiğini tespit ettik. Bu nedenle harekat merkezinin en kısa sürede ele geçirilmesi gerekiyordu. Tekrar ekiple kapıya geldiğinde kapıdaki uzman çavuşun havaya ateş ederek kendilerine engel olmaya çalıştığım söyledi.

Bu esnada benim genel sekreterim Kurmay Albay Veysel Kayak ile özel sekreterim Gökhan'ın Cevat Yazgılı'yı derdest etmek üzere üzerine çullandıklarını ve eline kelepçe taktıklarını öğrendim. Bu bilgilerin hepsini bana Cevat Yazgılı aktardı.

Ben kendi genel sekreterim Kurmay Albay Veysel Kavak'ı arayarak Cevat Yazgılı'nın emrine girmelerini emrettim, aynı zamanda Hava Kuvvetleri MEBS Başkanlığından Albay Ketencioğlu'nu arayarak gidip Cevat Yazgılı'nın emrine girmesini ve Hava Kuvvetleri Harekat merkezini kör etmelerini, işlevsiz hale getirmeleri gerektiğini emrettim, yani elektriklerin, bilgisayar sistemlerin, telefonların kesilmesini emrettim. Bu emrimi yerine getirdiler, içeridekilerle hiçbir şekilde temas kuramadıklarını söylediler.

Bu esnada ben düğün salonunun olduğu yerden Eskişehir'de bulunan Hava Harekat Merkezine telefonla bütün birliklere yayınlanmak üzere "Ankara'daki Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi yasa dışı kişilerin elindedir, buradan verilen emir hiçbir şekilde yerine getirilmeyecektir, bütün emirler Eskişehir Hava Harekat Merkezinden benim adıma yayınlanacaktır, ben emir vermediğim sürece hiçbir uçakta uçmayacaktır" şeklinde emir verdim.

Bu mesaj bütün birliklere hemen yayınlandı, böylece Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi yetkilerinin Eskişehir Hava Harekat Merkezinde olduğunu ilettim. Bu süre içerisinde Eskişehir Hava Harekat merkezinde tuğgeneral Recep Ünal sorumluydu, Recep Ünal'ı takviye etmek için hemen düğün salonunda bulunan Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu'nu ve Korgeneral Nihat Kökmen'i en kısa sürede Eskişehir'e yola çıkmak üzere katılmalarını emrettim.

Bu arada izinde olan Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Hasan Hüseyin Demiraslan beni telefonla arayarak bir emrimin olup olmayacağını sordu, ben de kendisine en uygun vasıta ile Eskişehir'e hızlı bir şekilde gitmesini emrettim. Yine ayrıl anda Erdek'de izinde bulunan Tümgeneral İdris Aksoy beni arayarak bir emrim olup olmadığım sordu, ona da aynı şekilde en uygun vasıta ile Eskişehir'e hızlı bir şekilde gitmesini emrettim. Bu personele birinci amaçlarının Akıncı'da devam eden jet trafiğinin durdurulması olduğunu hatırlattım.

Ben bu konuşmaları yaparken otel yönetimi bize toplantı masası olan toplantı odasına geçmemizi teklif etti, biz oraya geçtik, yolcu ettiklerim hariç düğünde bulunan 17 general masanın etrafında durum değerlendirilmesi yapmaya başladık, yaklaşık 23:30 sıralarında toplantı odasının kapısına eli silahlı ve tam kamuflajlı Ankara'da bıraktığım korumalarımın kapıda belirdiğini gördüm, bana "sizi güvenliğinizi sağlamaya geldik komutanım" dediler, ben bunun ne anlama geldiğini anlamış olmakla beraber kendilerine "size böyle bir emir vermedim, kimden emir alıyorsunuz" sorusunu sordum, "bilmiyoruz komutanım" dediler, ben de kendilerine "bizi rahat bırakın, uzak durun" dedim.

Tümgeneral İsmail Güneykaya eşini görmek için dışarıya çıkmaya teşebbüs edince, ona engel olmak istediler, ısrar edince duvara cama doğru ateş ettiler, yere ateş etmediler, tekrar sakin olmaları emrini verdim, duruldular, ancak yeni heyetin gelmesini beklediklerini anladım.

Saat: 24.00'e yaklaşırken yaklaşık 10 kişi civarında tam teçhizatlı bir grup bağırarak ve tavana ateş ederek antreye geldiler, hepsinin ellerinde plastik kelepçeler vardı. Ben herkese sakin olmalarını tembihledim, beni ilk gelen gruba teslim ettiler ve helikoptere gitmemizi istediler, dönüp baktığımda diğer arkadaşlarımın kelepçelenmekte olduğunu ve hatta iki tümgeneralin yere yatılarak kelepçelendiğini gördüm.

Bana kelepçe takmadılar, helikoptere gittik, helikopter Sabiha Gökçen Havaalanına indi, bu helikoptere sadece beni bindirdiler ve orada hazır bir CN235 CASA uçağının beklediğini gördüm ve uçağa beni darbeciler bindirdiler ve bundan direk Ankara Akıncı Üssüne saat 02:00 sıralarında indik.

İninceye kadar helikopterden Eskişehir'deki arkadaşlarla temasa devam ettim, Eskişehir'den bana uçuşların halen devam etmekte olduğunu ve Ankara'ya hakiki mühimmat atıldığını ifade ettiler.

Uçaktan inince beni bir minibüse bindirdiler, minibüsü kullanan genç bir üsteğmendi, beni özellikle uçuş hattını dolaştırarak buradaki faaliyetleri görmemi sağladılar, bütün uçaklar yaklaşık 16 uçak uçuşa hazırlanmış yandan fazlası mühimmat yüklü, bomba yüklü yani ve personel orada sürekli bir faaliyet halinde gördüm

Beni bu uçuşların yapıldığı filo komutanlığının önüne getirdiler, bu filo 141. Filo olarak bilinir. Minibüsten indiğimde ortalıkta 30'a yakın pilot gördüm, çoğunluğu teğnen, üsteğmen rütbesindeydiler, ancak binbaşı ve üstsubay rütbesinde olanlar da vardı.

hepsinin göğsünün üzerinde bulunan isimlikleri sökülmüştü, beni. Akıncı 4. ana Jet Üssü Harekat Komutanı Kurmay Albay Ahmet Özçetin karşıladı. Bana hoşgeldiniz komutanım dedi, ben kendisine hoşbulmadık dedim. Bana "bozulmuş ayarları düzeltmeye çalışıyoruz" dedi. Ben de "senin ayarın bozulmuş" dedim.

Tüm konuşma bundan ibaret oldu, beni önceden hazırlanmış olan içinde sadece bir tane sandalye bulunan odaya aldılar, cep telefonlarımı istediler, iki silahlı şahsı da kapıya diktiler.

Kendisi çıkarken "size Allah akıl fikir versin, Allah sizi ıslah etsin, başka da bir şey demiyorum, seni de bir daha görmek istemiyorum" dedim ve ayrıldım, kapıyı üzerime kilitlediler ve ertesi gün saat 15:30'a kadar bu odada kaldım. Yanıma sadece sabahleyin bir kahvaltı getirdiler, bu esnada ellerimi ve ayaklarımı kelepçelemediler, gözlerimi de kapatmadılar.

Saat: 09:30 sıralarında meydan pistlerine bombalar atılmakta olduğunu duydum. Bu saatten sonra tutuklu bulunduğum binada sesler birden bire kesildi, bu esnada Üs Karargahında bulunan tüm personelin toplantıya çağrıldığını sonradan öğrendim. Saat:12:00'ye kadar büyük bir sessizlik devam etti, saat:12.00 sıralarında YAŞ üyesi Orgeneral Akın Öztürk odama uğradı, ben kendisine durumun ne olduğunu sordum, o da bana kendisine benim, tarafımdan telefon edildiğinde kendisinin 4. Ana Jet üssünün Üs Komutanını telefonla aradığını, telefonu Tuğgeneral Hakan Evrim değil Tümgeneral Kubilay Selçuk'un açtığını söyledi.

Kubilay Selçuk İzmir'de bulunan 2.Ana Jet Üs Komutanıdır. Kubilay Selçuk'a burada ne yaptığını sorduğunda Kubilay Selçuk'un kendisine faaliyete devam ettiklerini, kendisinin de gelmesini beklediğini ifade ettiğini söyledi. Akın Öztürk karargaha gittiğini, orada bu işi yapan ekiple görüşerek bu işten vazgeçmelerini gerektiğini, başarılı olamayacaklarını, bu işin felaketle sonuçlanma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylediğini bana aktardı.

Ancak ikna olmadıklarını özellikle genç ekibin ısrarlı olduğunu, ancak meydanın bombalanmasından sonra artık durumu kaybettiklerini anladıklarını, tamamen kırıldıklarını ve bu işi sonlandırmak için, çözüm yolu aradıklarını ifade etti.

Saat.09:00'dan 12:00'ye kadar Akın Öztürk'ün damadı olan Hakan Karakuş'a durumu iletip iletmediği, bu konularda konuşup konuşmadığını bilemiyorum, ayrıca bu darbe yapan askerlere karşı yukarıda anlattığım şekilde yaptıklarının yanlış olduklarını Akın Öztürk'ün onlara söylemesi üzerine bu darbeye teşebbüs eden askerlerin neden müdahale etmediklerini ya da neden Akın Öztürk'ü derdest edip etmediklerini bilemiyorum.

Akın Öztürk bana ayrıca sayın Genelkurmay Başkanım, Genelkurmay 2. Başkanının da Akıncı da bulunduğunu ve kendileriyle görüştüğünü ifade etti. Artık olayın sonuçlanmak üzere olduğunu, darbecilerin teslim olmayı planladıklarını söyledi.

Bana bir daha uğrayacağını söyleyerek ayrıldı. Saat:15:30 sıralarında tekrar geldi, 2.Başkan ile beraber olduğunu ve çıkabileceğimizi söyledi, dışarı çıktık, 2.Başkan ile görüştüm, ayrıca İstanbul'da beraber olduğum generallerin de Akıncı üssüne getirildiğini duydum. Onları bulmadan ayrılmayalım dedim ve Yuvam 2 adlı eski bir misafirhanede tutulduklarını elinde telsiz bulunan sivil kıyafetli bir askerden öğrendim, bizi bu asker Yuvam 2 adli misafirhaneye götürdü.

Misafirhaneye vardığımızda hiçbir güvenlik görevlisinin kalmadığını çoğunun teçhizatlarını bırakarak kaybolduğunu, odalara girdiğimizde ise her bir odada bir general ve ayağı bağlı, gözü kapalı, neredeyse kurbanlık koyun gibi beklemekte olduğunu gördük. Kısa sürede makas ve bıçaklarla kelepçeleri ve bağları çözdük.

Bu kelepçe ve bağları çözerken 2 Başkan Orgeneral Yaşar Güler ve burada bulunan 15 kişilik ekip yanımızda bulunuyordu, Akın Öztürk'te bu kelepçeler çözülürken, yanımızda bulunuyordu.

Hakan Karakuş'u bu arada hiç görmedim, kendisiyle hiç görüşmedim, Akıncı Hava Üssünden Karargah Merkezine geldikten sonra sırayla arkamdan Orgeneral Akın Öztürk de geldi.

(Kaynak: Sputnik)

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr