Gerçi filmin başrollerinden birinde ününü Captain America rolüne borçlu bir oyuncu (Chris Evans) var ve filmin konusu da süper kahraman filmlerini andıracak anıştırmalar içeriyor (“Büyük güç büyük sorumluluk getirir”) ama haftanın öne çıkan filmlerinden “Deha” görkemli efektleriyle değil incelikli esprileri, zekâya hitap eden senaryosu ve duygusal zenginliğiyle puan topluyor. 7 yaşındaki yeğeni Mary’ye bakmakla yükümlü olduğunun bilincindeki Frank hayatını tekne tamiriyle kazanan ama onun da ötesinde herhangi bir hırsın peşine düşmemiş, hayatın para kazanmaktan ibaret olmadığının ayırdına varmış (ya da buna mecbur kalmış), yalnız yaşayan bir “ebeveyn”dir.

Bir matematik dehası olan küçük yeğeni ilkokula başladığında öğretmeninin dikkatini çekecek ve durumu haber alan hırs küpü anneanne bir anda resme girerek Mary’yi ondan almaya kalkacak, işi mahkemeye kadar sürükleyecektir. Aslına bakarsanız son derece basit bir konusu olan (dâhi çocuk teması burada “Good Will Hunting” ya da Jodie Foster imzalı “Little Man Tate”i getiriyor; paylaşılamayan çocuk meselesi ise sayısız filmde izlediğimiz bir tema) “Deha” en büyük başarısını başta Mary rolündeki Mckenna Grace (henüz 10 yaşında 40 civarında film ve TV yapımında rol almış) olmak üzere tüm oyuncu kadrosuna (Octavia Spencer, Jenny Slate ve Lindsay Duncan ve hatta tek gözlü kedi Fred) ve izleyiciyi sık sık ağlamanın eşiğine getiren sık sık da suratına aptal bir sırıtış yerleştirmesini bilen senaryosuna borçlu.

Marc Webb de oyuncularına alan açmasını bilen, onları parlatan bir anlatım tarzını tercih ettiği rejisiyle hem eli yüzü düzgün bir iş çıkarmış hem de anlaşılan onca aksiyonun ardından biraz detoks yapmış. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, belki “Deha” hafızalarınızda çok derin izler bırakmayacak, hatta birkaç ay önce izlediğimiz “Captain Fantastic” kadar bile sizi etkilemeyecek ama Mckenna Grace’in değme oyuncuya taş çıkartan performansına (ve inanılmaz şirinliğine) hayran kalacak ve çocukluk, çocuk yetiştirme, eğitim gibi meseleler üzerine kimi soruların kafanızı meşgul ettiğini fark edeceksiniz. Onun da ötesinde güzel bir 90 dakika geçirecek, belki kendi hayatınıza dair bazı ipuçları bulacaksınız. Bazen bu kadarı da yeter aslında.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr