Tıpkı nicedir uluslararası festivallerde hep göğsümüzü kabartmış Nuri Bilge Ceylan gibi, 1990’lardan beri, yaklaşık çeyrek yüzyıldır kendine özgü, kişisel, minimalist bir üslup tutturageldiği, insanın karanlık yanlarıyla, kötücüllük, benlik, ahlak sorunlarını, kişisel takıntılarını, yabancılaşmasını, yetersizliklerini ve ezikliklerini konu edinen filmleriyle sinemamızın en esaslı yaratıcı (auteur) yönetmenlerinden biri olagelen, artık 50’sini de devirmiş Zeki Demirkubuz’un önceki işi “Bulantı”nın (2015) hemen peşi sıra yazıp çektiği son filmi “Kor” gösterimde.

Alışıldığı gibi yine senaryosunu yazıp montajını da yaptığı “Kor”, genelde sert duygusal çatışmalarla, zamansal sıçramalarla örülü, marazi kişiliklerin öne çıktığı, ahlaki kaygıların ağır bastığı, psikolojik gerilimlerin bir yükselip bir azaldığı, anlatılan hikâyenin kahramanını bir yenilgi ardından başka yenilgilerin beklediği o atipik Zeki Demirkubuz filmlerinin, bu kez süresi 2,5 saate uzatılmış, yeni bir örneği “Kor”.

Konfeksiyon atölyelerinden aldığı siparişleri evinde biçip dikerek ekmeğini kazanan, tekstil sektörünün küçük örgücü- dikici elemanlarından Emine (Aslıhan Gürbüz), iflas edince işyerini kapatıp karısı Emine’yle küçük oğlu Mete’yi yüzüstü bırakarak, birikmiş borçlarını kapatmak ve para kazanmak amacıyla kaçak çalışmaya gittiği Romanya’da tutuklanmış kocası Cemal’den (dizilerden tanıdık Caner Cindoruk) hiç haber alamaz.

Küçük oğlunun hastalığının yol açtığı maddi-manevi sorunlarla baş etmeye çalışan, yalnız, huzursuz, tedirgin genç kadına, tesadüfen rastladığı Cemal’in eski patronu ve aile dostu Ziya abi (yıllar geçtikçe olgunlaşan, yönetmenin gözde oyuncularından Taner Birsel) yardım eder küçük Mete’nin tedavi giderlerini karşılayarak.

Sonradan Cemal’le arası bozulmuş olan, vaktiyle Emine’ye Cemal’i kıskandıracak kadar yoğun ilgi duymuş Ziya da zaten hiç boş değildir Emine’ye karşı. Çoluk çocuk sahibi ama karısıyla (Dolunay Soysert) da boşanmanın eşiğindeki Ziya’yla yakınlaşıp bir süre beraber olan Emine, Cemal’in ani dönüşüyle ilişkisini sonlandırır. Evde ödenmiş hastane faturasını bulunca karısına parayı nerden aldığını soran kıskanç ve ezik Cemal, mecburen yeniden Ziya abisinin ustabaşısı olunca, hep içine atar sorunlarını yüzleşeceğine. Gecelerini de geçirdiği Ziya abinin yeni atölyesini kalkındıran işkolik Cemal yanındakilere bağırıp çağıran bir ceberruta dönüşür zamanla. O iyice yabancılaştığı karısından uzaklaşırken kocasıyla arasındaki soğuk savaş gerilimini fazla kaldıramayan Emine de intihara kalkışır. Bir gece vakti gelen telefonla Ziya abinin bir trafik kazasında öldüğünü öğrenen karı-kocanın görünürde yeniden tekdüze bir evlilik rutinine girmesiyle sona eriyor “Kor”.

Genelde gerçekçi yaklaşımına karşın yer yer kahramanlarının inandırıcılığını kaybeder gibi oluşu, karı-koca arasındaki şiddetin ayyuka çıktığı, küçük çocuğun da mecburen tanık olduğu, kadın düşmanlığı gibi algılanan dayak ve sevişme sahneleri, uzun tutulmuş süresi, monoton ve kasvetli anlatımıyla son tahlilde biraz çıtayı düşürse de, bence ilginçliğini yitirmeyen bir ‘emekçi çiftin ihanet ve hayatla imtihanı hikâyesi’ çeşitlemesi olarak Demirkubuz sinemasının karakteristik özelliklerini içeren, ilginç bir dram “Kor” sonuçta. Kadınların her gün erkek şiddetine, maço davranışlara maruz kaldığı ülkemizde böylesi durum tespiti yapan film, ihanet sadakat yoksulluk sarmalına dolanmış, orta sınıf karakterleri sergiliyor.

Kayıplara karışmış kocasının patronunu koynuna alan kadın rolündeki Aslıhan Gürbüz’ün de gelecek vaat ettiği “Kor”da artık alışıldığı üzere, Demirkubuz filmlerinin vazgeçilmezlerinden, yine açık-kapalı kapılı, televizyonlu, çaylı, sigaralı ve BJK sevgisini barındıran sahnelerle, 4 duvar arasındaki soğuk, ev içi çekimleri gırla. Uzunca ama tipik bir Demirkubuz filmi olarak ilgiyi, seyredilmeyi hak ediyor son tahlilde bu “Kor” kuşkusuz bir “Masumiyet” kadar koymasa da.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr