22 Ekim 2015’te, yani bir yıl önce bugün aramızdan ayrılan Türk basını ve edebiyatının ustası, oyun yazarı ve eski milletvekili Çetin Altan, birinci ölüm yıldönümünde anıldı. Kadıköy Belediyesi’nin Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) düzenlediği törene, gazetemiz yazarı Aydın Engin, oyuncu Lale Mansur, gazeteci yazar Hasan Cemal, gazeteci ve belgeselci Nebil Özgentürk, oyuncu Deniz Türkali, gazeteci yazar Nazım Alpman’ın da aralarında bulunduğu basın ve sanat dünyasından pek çok isim ve ayrıca torunu Sanem Altan katıldı.

Nebil Özgentürk’ün 1997 tarihli Çetin Altan belgeselinin gösterimiyle başlayan gecede, yazarın oğulları Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın tutuklu bulundukları için babalarının birinci ölüm yıldönümü anmasına katılamıyor oluşlarının verdiği rahatsızlık sıklıkla dile getirildi. Ancak belgeselde babasından söz ederken Ahmet Altan, gecenin en anlamlı sözlerinden birini sarf etti aslında. Babasının yaşamı boyu tabiri caizse girip girip çıktığı cezaevinde bugün kendisi tutulan Ahmet Altan, yıllar önceki görüntüsüyle salona şöyle sesleniyordu: “Bir yazar için hem cenneti hem de cehennemi barındıran bir coğrafya... Türkiye...”

Torunu: Onların yokluğunda...

Oğullarının katılamadığı anmada, onları Çetin Altan’ın torunu, Ahmet Altan’ın kızı Sanem Altan temsil etti. Belgeselin ardından kürsüye çıkan ilk isimdi Sanem Altan. “Bilin ki şu an çok zor bir şey yapmayı deniyorum” diyerek girdi söze, konuşmakta hakikaten de zorlanıyordu. Şöyle konuştu: “Sanem Altan olarak Çetin Altan’ı temsil etmek hayalimdi. Ama bunu onun yokluğunda, amca ve babamın yokluğunda yapmak istememiştim. Dedemden çok şey öğrendim. En başta da korkmadan, bazen korktuğundan bile korkmadan istediğin şeyi yapabilmeyi... Onu çok özlüyorum...”

Sonlanmayan tefrika

Anmada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun tören için yazdığı bir mektup okundu. Kılıçdaroğlu da mektubunda Altan kardeşlerin babalarını birinci ölüm yıldönümünde dostlarıyla birlikte anamıyor oluşlarına vurgu yaptı: “Çetin Altan’ın fedakârlığını bugün oğulları sürdürüyor. Şimdi onları demir kapının ardında sadece evlatları değil, onlarla birlikte özgürlük ve demokrasiye tutkun bir Türkiye bekliyor.”

Ardından Hasan Cemal aldı sözü ve Çetin Altan’ın yazarlara çektirilen kahrı “sonlanmayan bir tefrika roman”a benzettiği mektubundan bahsederken, tefrikanın halen yazılmakta olduğunu vurguladı. “Farkındayım, beklediğimiz günler bir türlü gelmiyor” dese de Cemal, özgürlük bayrağının kuşaktan kuşağa, elden ele dolaştığını, Çetin Altan’ın dillere pelesenk olmuş meşhur deyişiyle, enseyi karartmamak gerektiğini de belirtti.

AYDIN ENGİN: Sosyalizmi ondan öğrendik

Tören, gazetemiz yazarı Aydın Engin ve Nebil Özgentürk’ün söyleşisiyle son buldu. Özgentürk, “Yaptığım işlerle minicik bir katkım varsa bu ülkeye bunu Çetin Altan’a borçluyum” derken, Aydın Engin ise “hapishane arkadaşı” Çetin Altan’la anılarını anlattı. Cezaevinde beyaz ispirtoya biraz su, biraz portakal katıp bekletip de nasıl içki yaptıklarını, Altan’ın gece vakti ‘götürmeye’ kalktığı baklavaları, sabaha kadar uzanan sosyalizm sohbetlerini... Engin, “Biz solun, sosyalizmin ne olduğunu ondan öğrendik” dediği Çetin Altan için yapılan “Özal’la tanıştıktan sonra sosyalizmi bırakıp liberal oldu” iddialarına da açıklıkla yanıt verdi: “Olsa olsa Turgut Özal ondan etkilenebilirdi. O kapitalizmin belirli bir gelişmişlik aşamasından sonra komünizme geçilebileceğini düşündü. Tenis oynayan, piyano çalan köylüler düşü bu yüzdendi. Yani Çetin Altan kendi dönüşümü içerisinde tutarlıydı. Onunla aynı fikirde değilim. Ama Çetin Abi’nin böyle etiketlenmeye çalışılmasını çok ayıp buluyorum.”

     Kaynak: Cumhuriyet.com.tr