Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi adına düzenlediği ‘Yunus Nadi Armağanı’ yarışmasının 1962-1963 yılı için belirlediği konu, ‘Liberalizm mi, Sosyalizm mi?’ olarak belirlenir. Nazik bir konu olduğu için ön eleme jürisinde Nadir Nadi de de yer alır. Zira 141-142. maddeler o dönemde çok faal bir şekilde yürürlüktedir. Yarışmaya katılan 47’inci makale12 Aralık 1962 günkü gazetenin makale köşesinde Hikmet Alkılıç imzası ile yayımlanır.

“Türkiye’nin tek kurtuluş yolu: Sosyalizm” başlıklı yazı gazetede yayımlanınca Babıâli’de ertesi gün kıyamet kopar. Yarışma ilanında “hiç kimse müstear (takma) adla yarışmaya katılamaz” maddesine rağmen eşi Hikmet Alkılıç’ın adını kullanarak yarışmaya katılan Lütfullah Şadi Alkılıç, 24.12.1962 günü, gazetenin yazıişleri sorumlusu Kayhan Sağlamer de 26.12.1962 günü tutuklanır. Mahkeme Şadi Alkılıç’ın 6 yıl 3 ay ağır hapis, 2 yıl 1 ay Kadıköy mıntıkasında ikâmetle genel güvenlik gözetimi altında bulundurulma, sürekli olarak kamu hizmetlerinden yasaklı kalma cezalarına çarptırılır. Yargıtay Dördüncü Dairesi’nde yapılan duruşma sonunda yazıda propaganda değil de övme olduğu gerekçesiyle mahkûmiyeti bozma kararı verilir. Nihayet 1967 yılında Şadi Alkılıç tahliye edilir.

Selçuk’un davaları

Sıkıyönetimin ilan edilmesinden iki gün sonra 28 Nisan 1971’de Cumhuriyet’teki köşesinde yazdığı “Hoş geldin Tanzimat Kafası” ve ondan bir gün sonra yazdığı “İsa Musa ve Cart-Curt” başlıklı yazısı nedeniyle İlhan Selçuk ve gazetenin yazıişleri müdürü Oktay Kurtböke gözaltına alınırken Cumhuriyet gazetesi de on gün süreyle kapatıldı. Selçuk ve Kurtböke’nin Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 2. No’lu bildirisine muhalefet etmekten haklarında dava açıldı. 6 Temmuz 1971 günkü karar duruşmasında Selçuk ve Kurtböke, 1’er yıl hapse mahkûm oldular. Tutuksuz yargılanan Kurtböke’de tutuklanarak Maltepe 2. Zırhlı Tugay’daki Askeri Cezaevi’ne gönderildi. Mahkeme ayrıca hapis cezası dışında Oktay Kurtböke’nin Tekirdağ, İlhan Selçuk’un ise Konya’da gözetim altında tutulması yönünde karar verdi. Sıkıyönetim Mahkemesi’nin verdiği 1 yıllık hapis cezası 25 Ekim 1971 tarihinde Askeri Yargıtay tarafından bozuldu ve tahliye kararı verildi. Bu karar nedeniyle altı aydan beri tutuklu bulunan Oktay Kurtböke tahliye olurken İlhan Selçuk, Madanoğlu davasından tutuklu bulunduğu için Askeri Cezaevi’ne gönderildi. Madanoğlu davasından tutuklu yargılanan İlhan Selçuk, 28 Aralık 1971 günü Doğan Avcıoğlu ve İlhami Soysal’la birlikte tahliye edildi. İlhan Selçuk, 19 Ekim 1972 günü akşamüzeri Maçka’daki evinden 4 kişilik polis ekibi tarafından alındı. Ancak Kadıköy’e getirildikten sonra gözleri bağlanarak Kontrgerillanın sorgulama merkezi Ziverbey Köşkü’ne doğru yola çıkarıldı. İkinci kez tutuklanması “Bomba Davası” nedeniyle olmuştu. Ancak ne hikmetse ne Ziverbey Köşkü’nde ne de savcılıkta kendisine “Bomba Davası” ile ilgili tek bir soru soruldu.

12 Eylül’de iki kapatma

İlhan Selçuk yazıları, 12 Mart’ta olduğu gibi 12 Eylül cuntası için de “zararlı neşriyat” kapsamında görülmüş ve gazete ilk olarak yine onun bir yazısı nedeniyle kapatılma cezası almıştı. 12 Eylül cuntası, daha koltuklarını ısıtmadan “Aydınlık” ve “Demokrat” gazetelerini kapatarak sol yelpazedeki basın- yayın organlarına gözdağı vermişti. Herkes “sıra Cumhuriyet’e ne zaman gelecek” diye bekliyordu. Nihayet beklenen oldu. İlhan Selçuk’un 11 Kasım 1980 tarihinde yazdığı “Kemalizm İdeolojisi Muz mudur?” başlıklı yazısı nedeniyle gazete, on gün süreyle kapatıldı. Komik olan İlhan Selçuk bu yazısında Atatürk’e dil uzatmakla suçlanıyordu. Gazetenin ikinci kez kapanması bu kez imtiyaz sahibi ve başyazarı Nadir Nadi yüzünden oldu. Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kapatılmasına öfkelenen Nadir Nadi’nin, Mart 1982’de yayımlanan “Ben Atatürkçü Değilim” kitabı Uğur Mumcu’nun deyişiyle 12 Eylül generallerinin suratında boş bir eldiven gibi şaklamıştı. Daha önce 1961 yılında yayımladığı “Tuhaf Bir Tasarı” başlığını taşıyan yazısını yeniden yayımlayan 23 Ocak 1983 günkü gazetede Nadir Nadi hakkında Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açılırken gazete de 25 gün süreyle kapalı kaldı.

Barış davası

Darbe sonrasında Cumhuriyet’in birçok yazarı da açılan davalar nedeniyle tutuklanmıştır. Ali Sirmen, Erdal Atabek ve daha sonra yazarlarımız arasına katılacak olan Ataol Behramoğlu, “Barış Derneği Davası” nedeniyle tutuklandı. Oktay Akbal ve Mehmet Kemal hakkında da tutuklama kararı çıktı.

Suikastlar dönemi

1970’li yıllarda faşist terör örgütlerinin saldırıları sonucu yazarımız Cavit Orhan Tütengil’i yitirirken bir başka yazarımız Server Tanilli uğradığı saldırı sonucunda sakat kaldı. Yazarımız Muammer Aksoy’u 31 Ocak 1990’da bir suikast sonucu yitirirken, Bahriye Üçok’u 6 Ekim 1990 günü bombalı paketle katledildi. Bahriye Üçok’un katledilmesinden üç yıl sonra Uğur Mumcu bombalı suikasta kurban gitti. Onat Kutlar’ı 11 Ocak 1995’te, Ahmet Taner Kışlalı’yı da 21 Ekim 1999’da bombalı suikast sonucu yitirdik.

Ergenekon da vurdu

FETÖ örgütünün kumpas davaları da Cumhuriyet’i pas geçmedi. Önce gizli tanıklara ve Danıştay cinayeti faili Alpaslan Arslan’a el bombası attıranlar, Cumhuriyet gazetesini Ergenekon sözde örgütü ile ilişkilendirmek istediler. İlhan Selçuk’u 21 Mart 2008 günü gözaltına aldılar. Dört günlük sorgudan sonra Selçuk serbest kaldı. 6 Mart 2009 tarihinde bu kez Ankara Büro temsilcimiz Mustafa Balbay gözaltına alındı ve tutuklandı. Balbay, beş yılını tutuklu geçirdi. 13 Nisan 2009 tarihinde yine Ergenekon sözde örgütü kapsamında yazarımız Erol Manisalı gözaltına alındı. Manisalı, iki ay sonra tahliye edildi. Ergenekon davalarının en büyük hedefi olan Cumhuriyet, bu kez FETÖ’ye savaş açan iktidarın hedefi haline geldi. MİT TIR’ları haberiyle Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül, 5 Mayıs 2016 tarihinde tutuklandı. Üç ay tutuklu kalan Dündar ve Gül, üç ay sonra tutuksuz yangılanmak üzere serbest bırakıldı.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr