Cannes, bir yanıyla gerçeklerden kaçışın en çekici mekânıdır: Croisette bulvarında ve karanlık salonlarda, 12 gün boyunca ne düş kurmanın sınırı vardır, ne de karabasanlar içinde bunalmanın... Bir yanıyla da, tam tersine, dünya gerçeklerinin bulanık sularına, bilinçle, derinlemesine dalışın davetidir Cannes. Geniş kitle sinemasıyla sanat sinemasının birlikteliğini simgeler; belgesellerden çizgi filmlere, biçimsel denemelere dek her tür sinemaya yer verir...

Bu temel çelişkilerin birlikteliğini özgün mizahi gerisinde başarıyla kotaran Woody Allen’ın (1935) artık yarışma dışı sunulan filmleriyle, festivalin açılışını 2002’den bu yana üçüncü kez yapacak olması, kuşkusuz bir rastlantı değildir. Bu gece izleyeceğimiz “Café Society”de, genç bir sanatçının ruhsal gelgitlerini 1930’lu yılların New York’u ile Los Angeles’ın farklı toplumsal yapıları ve değişik yaşam felsefeleri içinde irdelerken, Amerikan toplumunun temel çelişkilerini yine ustaca sergilediği vurgulanan Woody Allen, Fransız televizyonunda yaptığı bir söyleşide “Donald Trump iyi bir oyuncu aslında ama seçimleri kazanamayacak. Her zaman oy kullandım; bu kez başkan olmayı hak eden Hilary Clinton’a vereceğim” diyerek siyasi konularda da açıkça tavır alan bir sanatçı.

 

50 güvenlik kamerası

Bu yıl siyasi gerçeklerden kaçmak daha da zor olacak. Bir yanda, Pedro Almodovar, Olivier Assayas, Dardenne kardeşler, Xavier Dolan, Bruno Dumont, Nicole Garcia, Jim Jarmusch, Ken Loach, Cristian Mungiu, Jeff Nichols, Sean Penn ve Paul Verhoeven gibi ustaların yaratıcı kameralarından yansıyan özgün dünyalar, son anda aralarına katılan İranlı yönetmen Aşgar Farhadi’nin “Müşteri” (Forushande) adlı filmiyle aday sayısı 21’e yükselen Altın Palmiye yarışına katılırken; öte yanda, tam 500 küçük kamera, festival sarayındaki ve çevresindeki gerçek yaşamı anbean kaydedecek. Dinsel kökenli terör tehdidi altındaki Fransa’nın içişleri bakanı, festival tarihinde ilk kez kente gelerek alınan önlemleri yerinde denetliyor; 500 kameranın gece gündüz en az 3 kişi tarafından izleneceğini, görevlendirilen yüzlerce polis ve özel güvenlik görevlilerinin her olasılığa anında önlem alacak biçimde hazırlıklı olduklarını bildiriyor. Bir belgeselci yönetmenin düşleyemeyeceği kadar zengin olan bu görsel malzemeden, günün birinde ilginç bir belgesel kotarılabilir diye düşlemeyin sakın. Terör tehdidi altında da olsa, demokratik bir ülkede özel yaşamın korunduğunu; habersiz ve onaysız alınan görüntülerin güvenlik dışı amaçlar dışında kullanılamayağını ve bir süre sonra imha edilmesi gerektiğini unutmamanız gerekiyor...

‘Belirli Bir Bakış’

Festivalin resmi nitelikli yan bölümü, ayrı bir jüriye sahip ‘ikinci yarışmalı bölümü sayılan “Belirli Bir Bakış” (Un Certain Regard) seçkisinde yenilikçi filmlerle genç yönetmenlerin giderek daha yoğunlaştığını görüyoruz. Örneğin, resmi seçkilerde yer alan Altın Kamera adayı yedi ilk filmin hepsi “Un Certain Regard”da izlenecek. Ayrıca, Arjantin’den Rusya’ya, Japonya’dan Amerika’ya, Singapur, İran ve Mısır üzerinden geçerek ulaşan “Belirli Bir Bakış”ın coğrafi yelpazesi de çok daha geniş. Geçen yıl, birçok ödül alan Laszlo Nemes’in ilk filmi “Saul’un Oğlu”nun Altın Palmiye adayı olduğunu anımsarsak, resmi seçkilerin giderek kutuplaşma sürecinde ileri bir adım daha attığını ileri sürebiliriz.

Türkiye'den tek film

Bizim için en önemli olay, 1962 yılından bu yana düzenlenen genç sinema odaklı bağımsız yan bölüm “Eleştirmenlerin Haftası” seçkisindeki ilk ya da ikinci filmler arasında, uzun bir aradan sonra ilk kez Türk sinemasından bir örneğin yer alacak olması. Mehmet Can Mertoğlu, Türkiye, Fransa ve Romanya ortak yapımı “Albüm” adlı ilk filmiyle, bu bölüme seçilen yedi film arasına katılmayı başarıyor. Merakla izleyeceğiz.

Dijital evrim...

Son yirmi yıl içinde televizyon kanallarına hoş görünmeye önem vermekle suçlanan festival, yeni bir evrim aşamasında. Bu yıl ilk basamakları uygulamaya sokulan, gelecek yıl tamamlanacağı duyurulan bir dijital devrim söz konusu. Artık dünyanın her köşesinden, bilgisayar ya da akıllı cep telefonları aracılığıyla daha aktif bir biçimde, festival sitesinden yapılacak WebTV yayınları sayesinde, etkinliği her an, Cannes’daymışçasına izlemek mümkün olacak... 69. Cannes Festivali’nde başka bir değişiklik daha yaşanacak: 22 Mayıs’ta yapılacak kapanış gecesinde “Altın Palmiye” kazanacak filmin gösterilecek olması, genelde pek ilgi görmeyen kapanış filmi geleneğinin sorgulanması anlamına geliyor.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr