Vurmalı çalgılar virtüözü ve darbuka ustası Burhan Öçal, konser öncesi bizi Sarıyer’deki evinde ağırladı. Öçal’ın 4 katlı konağının en altında şarap mahzeni ile hamam var, ama en çok evin lavabosunu görünce şaşırdım; her yerde kolyeler, bileklikler, yani ışıltılı takılar asılıydı...

Onunla zor bir günde buluşmuştuk çünkü uykusunda dişini kırmıştı, ama yine de misafirperverliğini hiç esirgemedi.

Burhan Öçal, kendisine âşık olanlardan. Belki de en az darbukadaki gibi saniyedeki vuruş sayısı kadar kendine de övgü atışları yapıyor çünkü kendisini seviyor ve tecrübelerine çok güveniyor.

Ona “Kofil” yani fırlama diyorlarmış. Evet, Burhan Öçal, fırlama ve kibar. Hayatının ritmini tutmasını biliyor...

 

‘Müzikte duygu önemli’

- Genellikle sanatçılar sahnede seyirciye bakmaz, siz ise sahnede seyirciye çok bakıyorsunuz. Neden?

Benim sermayem bakışlarım (Gülüyor). Bakıyorum çünkü seyircinin reaksiyonunu görmeye çalışıyorum ona göre yürütüyorum konseri. Ben ritim çalıyorum, enstrümanımın üstünde sırtlan gibi zeki ve güçlü olmam lazım... Şu tütsüye bakayım kokusu fazla geldi. Kediye de bir bakıp geliyorum.

- Kediniz ne yapıyormuş aşağıda?

O benim prensesim. Ritim çalınca, piyano çalınca hep beni dinler, ama rock ve elektronik müzikten elektrik süpürgesinden kaçar gibi kaçıyor, ona benzetiyor galiba. Elimdeki zili ne zaman çalsam nerede olsa hemen bir buçuk dakikada yanıma geliyor. Bu zil, İzmirli bir ustanın at çanları için yaptığı zillerden. Artık yok bunlardan. Bu ziller eski faytonlarda atların boynuna asılan çanlardan.

- Konumuza dönecek olursak, seyirciden nasıl refleksler alıyorsunuz?

Yurtdışındakiler kendilerine yakın olan müziği dinliyorlar, anlamak istiyorlar. Türkiye’dekiler ise otantikten ziyade karışık bir sound bekliyor. Bir de burada konserler için yıktı geçti gibi şeyler söylüyorlar, amma lak lak ya. Normal konser çalıyoruz. Müzikte duygu önemli. Yetenek de önemli ama yeteneği işleme süreci daha da önemli. Darbukayı öyle bir çalmalısınız ki kimsenin göremediği gözlere sahip olmalısınız. Gözü kapalı kendinizi savunabilmelisiniz. Enstrümanları gözü kapalı çalabilmelisiniz.

 

‘Zorlamayla beste olmaz’

- Müziğiniz ‘o an’ üzerinden mi besleniyor yoksa belli bir sistem içinde mi üretiyorsunuz?

Einstein, doğanın derinliklerine bak, o zaman dünyayı daha iyi anlayacaksın demiş, ben de doğaya bakıyorum. Beste yapacağım diye kendime hedef koymam. O an gelenlerle idare ederim. O an gelirse gelir, gelmezse gelmez. Zorlamayla beste olmaz, öyle olursa daktilo müziği olur.

- Sahneye çıkarken egzersiz ve ısınma hareketleri dışında yaptığınız şeyler var mı?

Fazla konuşmamaya özen gösteririm. Bir sahaya çıkıyoruz, “İyi olacak, süper olacak” diyenlere “bekle ve gör” derim. Önceden yorum yapmam.

- Normalde çok konuşur musunuz?

Şu an konuşuyorum mesela. Yoğun biriyim. Hiç boş vaktim yok ki!

- Ne yapıyorsunuz bu kadar?

Hiçbir şey yapmasam bile en azından yer silerim, hiç boş durmam. Çok enstrümanım var. Hepsini sahnede çalmıyorum ama fırsat yakaladıkça kendime çalıyorum.

- Kaç tür darbuka var? Siz hangilerini çalabiliyorsunuz? Ve hangi teknikle çalıyorsunuz?

Genelde iki çeşit darbuka vardır, Arapların çaldığı ve Türklerin çaldığı. İsimleri aynıdır ama çok büyük farklılıklar vardır aralarında. Şekil ve ton itibarıyla ama en önemlisi teknikleri farklıdır. Bugün Türkiye’de çalınan darbuka Arap tekniğiyle Arap darbukalarıdır. Türk darbukası maalesef artık nadiren çalınıyor. İsimleri aynı ancak dünyaları farklıdır. Mesela benim çaldığım tipik Türk darbukasını fiske tekniğiyle çalarız. Çok zor bir teknik olduğu için maalesef Arap tekniği ve darbukası tercih ediliyor.

Ben darbukayı salonlara götürdüm, senfonik orkestralarda baş solist yaptım.

 

'Müziğin peygamberleri: Karacaoğlan ve Aşık Veysel'

- Hıristiyanların, Bach’ı müziğin peygamberi olarak gördüğünü söylemişsiniz. Peki, bu topraklardaki müziğin peygamberi kim?

Karacaoğlan, Âşık Veysel. Benim müzikte üç anadilim var; Batı klasikleri, caz ve etnik müzik. Bu üç anadili konuşabilmeliyim çünkü uluslararası arenada çalıyorum.

Enstrüman çalarken global düşünüyorum. Global düşünmenin faturası ağır. Dinleyip, okuyup çok egzersiz yapmak lazım.

 

'Barış olsun insanlar ölmesin'

- Doğu yangın yeri. İnsanlar ölüyor...

Temennimiz barış olsun, insanlar ölmesin. Ben demokrat bir adamım. İsviçreli gibi düşünün beni. Benim hayatımın büyük kısmı orada geçtiği için İsviçreli tarafım var. Ne siyasi parti tutarım ne de futbol takımı. Benim prensibim sanatçının siyasetçi gibi olmaması. Ama sanatçının aktivist olmasıdır. Çevreciyimdir mesela.

 

‘Demokraside bunun olmaması gerekir’

- Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcimiz Erdem Gül için müebbet isteniyor. Buna ne dersiniz?

O kadar ileri gitmezler. İsviçre’de böyle bir şey olmazdı. Demokraside böyle bir şeyin olmaması gerekir. Aslında Türkiye’nin çok problemi var, sokaktaki çöplerden tutun başka bin bir türlü meselede. Hepimizin biraz daha sabretmesi lazım. Türkiye’nin huzura kavuşması lazım çünkü burası dünyanın en güzel ülkesi. Huzuru bulmak istiyorsak birbirimizi korumamız lazım. Çok kavga, gürültü var. Bu hepimizin zararına. Kimsenin memnuniyet duyduğunu sanmıyorum, tutuklayanların bile. Biz Türkiyeliyiz. Duygusal bir toplumuz. Alakasız yerde ağlayıp, alakasız yerde gülebiliyoruz. Ülkemi çok seviyorum. Dinamik bir ülke, burada her gün sinema filmi çekersiniz ya.

 

'Darbuka en güzel cazla oluyor'

- Darbuka en çok hangi tür müzikle daha iyi flört ediyor?

Darbuka bir tek tasavvuf müziğinde kullanılmamış. Bunun dışında her müzikle olur, çalmaya, tarza ve akora bağlı. Ama en güzel cazla oluyor. Caz, çok zeki bir müzik.

- Ritim sanatçıları için sahnede tek başına, çıplak diyebilir miyiz?

Evet. Ben sadece mikrofon kullanırım o da sesimi iletmek için. Bütün teknik efektleri, tonlamaları kendi ellerimle yaparım. Mesela özellikle pop müzikte sahnede ışıklar, şovlar, gösteriler oluyor. O görselliği alın sonra müziği dinleyin, cılız bir şey duyarsınız. Bir kazın tüyleri yolununca nasıl oluyorsa bu da ona benziyor. Her gün on parmak minimum on bin vuruş yapmalı.

- Hayatınızda en çok hangi kelimeyi kullanıyorsunuz?

“Başarı” ve “kariyer” lûgatımda yok. “Çalışmak” var, çünkü tecrübeler eskimez....

- Bugünkü Türkiye’nin ritmi nasıl?

Şimdi ritim dışına çıkmayalım ama Türkiye’nin milli ritmi 9/8’liktir. Herkes çalıp oynayabilir.

- Neden cevap vermiyorsunuz?

Konserime gelin. Türkiye’nin ritmine sahnede çalarak cevap vereyim. Konserin son 1 dakikasında cevap vereceğim.

- Peki izleyeceğim. Öyleyse sizin ritminiz nasıl?

Benim ritmim bozuk, çünkü çok yoğunum. Sinema projeleri var, yeni besteler yazmam lazım, konserler var. Yemeğimi kendim yapıyorum. Organik besleniyorum.

- Ruhunuzu da organik besliyor musunuz?

Ruhum için güzel müzikler dinlerim, güzel hayaller kurarım.

 

'Sanat müziğinin tahtı boş'

- Rakipleriniz var mı?

Ben kendimle yarışırım. Kendime bakarım ayna karşısında. Kendimle konuşurum, kedimle de konuşurum. Radikal bir biçimde eleştiririm kendimi.

- Neleri eleştiriyorsunuz mesela?

Yüz ifadelerimi değiştirmem lazım. Çok fazla sert bakışlıyım. Bazı insanlar korkuyor.

- Sizi izleyince sanki bir mafya babası darbuka çalıyor gibi geliyor bana...

Mafya değilim, ama içimde sert bir ruh var, sert mizaçlıyım. Hayatla çetin bir mücadelem oldu. Feleğin çemberinin içindeyim hâlâ... Dünyanın gerçek gidişatına karşı kendimi hazırlıyorum, koruyorum ve savunuyorum. Müzik diyelim mesela, dünyada müzik altın devrini kapattı. Türkiye’de de herkes müzisyen olmak, para kazanmak istiyor, şöhret olmak istiyor ki bu normal, ben de öyleydim, ama artık çok daha zor. Bugün Türkiye’de müziğin 3-4 tahtı boş. Sanat müziği ve halk müziğinin tahtı boş.

 

Konser Zorlu PSM'de

Burhan Öçal ve Borusan Quartet konseri 2 Şubat Salı akşamı Zorlu PSM’de konser verecek. Öçal kendine has üslubuyla bu sefer de ‘Vestel Gururla Yerli Konserlerinde’ Zorlu PSM’de Borusan Quartet ile buluşuyor. 2005 yılında Prof. Gürer Aykal öncülüğünde kurulan Borusan Quartet’te 1. kemanda Esen Kıvrak, 2. kemanda Olgu Kızılay, viyolada Efdal Altun ve viyolonselde ise Çağ Erçağ yer alacak.

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr