Geçen mayıs Cannes Film Festivali’nde yönetmen Filho (en sağda) ve film ekibi Brezilya’daki darbeyi protesto etmişlerdi.

Bu hafta vizyona giren “Aquarius”un ekibi geçen yıl Altın Palmiye için yarıştığı Cannes’daki galada “Brezilya’daki darbeyi durdurun’ mesajlarıyla gündeme düşmüştü. Kalkınma planı olarak sunulan kentsel dönüşümün tarih, kent ve bellek üzerine yarattığı tahribatı incelikle anlatan “Aquarius”, yönetmen Kleber Mendonça Filho’nun deyişiyle bir ‘Direnişin filmi’. “Aquarius” 60 yaşlarındaki müzik eleştirmeni Clara’nın (muhteşem Sonia Braga) rant peşindeki müteahhitlere direnerek boşaltmayı reddettiği binanın adı, aynı zamanda gençliğinin özgür ‘çiçek çocukları’ dönemini temsil ediyor. Bir yuvarlak masa toplantısında benzerliklerimizin tekinsiz gidişatına dair konuşuyoruz.

- “Aquarius”taki kentsel dönüşüm de bizdeki tahribatı hatırlatıyor. Bu kadar benzerlik rahatsız edici değil mi?

Tabii ki. Zaten kapitalizmin bize pazarlamaya çalıştığı modele kanmamak gerekiyor. Kentsel dönüşüm, hele ki denetim olmadığında korkunç bir yolsuzluk zinciri yaratıyor çünkü hiçbir özel çaba ve yaratım gerektirmiyor. Aksine yıkım var! Böylece yolsuzluk ve kokuşmuşluğun kaynağı oluyor. Sağ cenahın süreklediği bir şey çünkü inanılmaz kâr getiriyor. Brezilya son 12 yılda çok gelişti. Ülkenin fakir olan kuzeydoğu tarafı desteklendi ama şimdi darbe misali müdahaleyle yıllardır seçim kazanamayan muhafazakâr taraf iktidara çöreklendi. Zaten sağ cenah ABD’den Avrupa’ya bir yükselişe geçmiş durumda. Bizim gibi gelişmek isteyen ülkelerde maalesef düzen kolay yıkılmıyor.

Direnişin simgesi kadın

- Siz protesto etmeseniz Brezilya’daki yönetim değişikliği yolsuzluğa karşı yapılan iyi bir hamle olarak bilinecekti.

Maalesef onlar yaptıklarının doğru ve yasal olduğuna dünyayı inandırıyorlar ve sorgulayan pek yok. Bu sağcıların bir darbesiydi. Seçimle işbaşına gelen ve 12 yıldır yoksulluk, yolsuzluk, uyuşturucu trafiği gibi sayısız sorun üzerinde çalışan bir hükümeti devirdiler, ülkeyi sağcı ve solcusuyla ikiye ayırdılar. Darbede başarılı oldular ama biz bunun önüne geçmeliyiz. Ülkenin ilk kadın başkanı olan Dilma Rousseff’le memleket iyiye gidiyordu ama onlara göre hem kadın hem de solcu bir başkan artık gitmeliydi çünkü tehlike altındaydılar.

- Peki, aleyhine sunulan deliller?

Hepsi uydurma ve sahte. Bakınız doğru dürüst belge yok, söylentiler var. Yolsuzluklarda en sık rastlanan sahte delil yaratmaktır. İddiaların hepsi hikâye, kurmaca! Söyledikleri bir şeyin diğer beş şeyle hiç ilgisi yok, sorduğunuzda verecek yanıtları da.

- Başrolde bir müzik eleştirmeni kadın ve direniş var, nasıl başladınız projeye?

Yazarken anılardan yola çıkıyor, günümüze geliyor, sonra yeniden geçmişte dolaşıyorsunuz. Galiba yaşamak da böyle bir şey. Şimdinin manası geçmişin yaşanmışlıkları ve geleceğe dair umudumuzun toplamı gibi geliyor bana. Sonia’yı (Braga) kamera önünde gördükten sonra arardığım şahane kadını bulduğumu anladım. 60’lı yılllarında, seksi ve güçlü. Zamanının ilerisinde ama geçmişiyle de var olabiliyor. Kadın burada direnişin, zorbalığa karşı duruşun simgesi. Zarif ama zayıf değil, güçlü ama zorba değil. Bu bir direnişin filmi ve kadın karakter de bu direnişe çok yakışıyor. Kovuyorlar ama burası bizim, gitmeyelim bir yere. Yeni inşaatçılar yolsuzluk zincirinde devlet ve politikacılarla el ele. Yeni oluşan müeahhitler zaten yeni zenginleri temsil ediyor. Bu da yeterince korkutucu bir şey bence.

‘Hafızasız insan bir hiçtir’

- Birileri mekanınızı anılarınızla birlikte yok etmeye çalışıyor, bu da korkunç bir şey değil mi?

Aynen! Aslında bizi yok etmeye kalkışıyorlar. Eşyalar bizimle yaşayınca var. Biz mekânımızla bütünleşiyoruz. Anılarımız kimliğimizi oluşturuyor. Arşivleri karıştırmaya bayılırım. Hani evdeki fotoğraflar, biblolar, mektuplar, bir masa bize yüzlerce yıllık yaşamı özetleyebilir. Buna hafıza diyoruz. Kısacası binayı yıkmıyorsunuz, birkaç kuşağın kültürünü ve yaşamını tepeliyorsunuz, anılarını siliyorsunuz. Hafızasız bir insanlık hiçtir! Ne uğruna, bunu sormalıyız; ne hakla benim tarihimi yok edersiniz!

Kaynak: Cumhuriyet.com.tr